Akkuyu Santrali ve radyasyonlu Amerikan turtası
Güney kore lideri Yoon Suk-yeol bu hafta içinde Washington’da Biden’la beşinci görüşmesini yaptı. Bu ziyaret Kuzey Pasifik bölgesinde nükleer kamplaşmayı bir adım ileriye taşıdı.
Türkiye haklı olarak 14 Mayıs seçimlerine kilitlendi. Bu, yüzyıllık cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimleri olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarda kalması halinde laik ve çok partili düzene veda edilmesi söz konusu. Erdoğan’ın kerameti kendinden menkul keyfi-otoriter yeni-sultanlık rejimi iyice pekişecek. Muhalefetin ortak adayı Kılıçdaroğlu’nun kazanması halinde ise Türkiye uçurumun kenarından dönecek, rahat bir nefes alacak. Millet İttifakı, Yeşil Sol Parti’nin desteği ile mecliste uyumlu bir şekilde çalışabilirse, kaybedilen mevzilerin onarılması ve demokrasiyi rayına oturtma konusundaki vaatlerinin bir kısmını yerine getirebilir.
Kamuoyu yoklamalarında geride gözüken iktidar sahiplerinin olası bir yönetim değişikliğinden sonra hesap verme telaşına düştükleri her hallerinden belli oluyor. Baskı ve provokasyonlar giderek artıyor. Parti kurşunlamalar, liderlere sataşmalar derken, gazeteci ve muhalif tutuklamaları da başladı. Diyarbakır merkezli tutuklamalar bunun son örneği. Bir yandan da seçmenin aklını çelmek için algı operasyonlarına başvuruluyor. Halka ucuz gıda-soğan, elektrik-doğalgaz verilemeyince, olmayan “teknolojik başarılar” birbiri ardına sıralanmaya başlandı. TOGG arabası, Altay tankı, TCG Anadolu “SİHA indirme gemisi” derken, şimdi de Akkuyu nükleer santralinin ilk ünitesinin açılışı planlanandan önce gerçekleşiverdi. Putin bu mizansene her ne kadar inşa halindeki tesisin “açılışı” için değil, yakıt teslimatı için ikna edilebildiyse de, seçimlerde tarafını belli etti.
DÜNYA NÜKLEER ENERJİDEN ÇIKARKEN BİZ RUSYA’YA MAHKUM OLDUK
Dünya nükleer enerjiden çıkıyor. Almanya geçtiğimiz günlerde son üç nükleer santralini kapattı. Bizse, teknolojisi geri ve güvenlik alanında sabıkalı Rusya’nın elinde Mersin’e değil tersine, Akkuyu’ya gidiyoruz. Rusya’nın nükleer güvenliğe saygısı Ukrayna’daki nükleer santralleri bombalamasından belli. Reaktörü taşıyacak olan beton bloklarında çatlama olan, deprem bölgesinde inşa edilen Akkuyu santrali bir gün biterse, gelecek nesillere tam bir Timur fili olarak miras kalacak.
Türkiye’deki nükleer santral ihalelerine Japonya ile beraber Güney Kore de ilgi göstermişti. Güney Kore’nin Sinop santrali ihalesini kazanmasına ramak kala, teknoloji paylaşımı ve finansman temini konularında yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle bu proje son anda Japonya’ya verilmek istenmişti. Japonya da Fukuşima kazasından sonra çekilince, Sinop projesinde bu kez Rusya öne çıktı. Rusya bu projeyi de üstlenirse, hem güneyden hem kuzeyden Rus nükleer santralleriyle kuşatılacağız. Rusya’nın teknolojik geriliği bir yana, bu ülkeye bu kadar bağımlılık stratejik aymazlığın anıtsal bir örneği olacak.
Güney Kore dünyada en ileri sivil nükleer teknolojiye sahip ülkelerin başında geliyor. Buna rağmen Moon Jae-in başkanlığındaki liberal demokrat eğilimli bir önceki Güney Kore hükümeti çevre kaygıları nedeniyle nükleer enerjiden tedricen çıkma kararı vermişti. Yerine gelen sağcı Yoon Suk-yeol iktidarı alınan bu kararı geri çevirdi ama ülkenin enerji üretiminde nükleer santrallerin payını yüzde 30’la sınırlandırdı. Güney Kore halen dünyadaki en yeni ve büyük nükleer santrallerden birini petrol zengini Birleşik Arap Emirlikleri’nde inşa ediyor. Sinop projesiyle aynı tarihlerde başlanan bu santral yüzde 97 oranında tamamlanmış durumda, üç ünitesi çalışıyor.
GÜNEY KORE HALKI KENDİ NÜKLEER SİLAHLARINI İSTİYOR
Daha birkaç yıl öncesine kadar nükleer silahlara soğuk yaklaşan Güney Kore kamuoyunda artan Kuzey Kore tehdidi nedeniyle hava değişti. Kuzey Kore, Ukrayna savaşının yarattığı istikrarsızlık ortamından yararlanarak Kuzey Pasifik’i adeta bir füze atış alanına çevirdi. Daha birkaç gün önce, hızlı konuşlandırılma yeteneğine sahip, katı yakıtla çalışan Hwasong-18 kıtalararası balistik füzesinin (ICBM) deneme atışını yaptı. Bu füze Amerika’nın önemli kentlerinin çoğunu vurabiliyor.
Kamuoyu yoklamalarına göre Güney Kore halkının yüzde 70’inden fazlası ülkenin kendi nükleer silahlarına sahip olmasını istiyor. Bunun sebebi 1970’lerden bu yana altına sığınılan ABD’nin nükleer koruma şemsiyesine artık güven duyulmaması. Kuzey Kore son yıllarda elindeki nükleer başlık sayısını ve bunları fırlatacak füzelerin niteliğini artırıp geliştirdikçe, ABD’nin bir Kuzey Kore saldırısı durumunda Güney Kore’nin savunmasına gelip gelmeyeceği bu ülkenin kamuoyunda tartışılır hale geldi. ABD’nin Seul’ü savunmak için San Fransisco’yu riske atmayacağı bir süredir Güney Kore halkının büyük bölümünde yerleşik bir kanaat haline gelmişti. Ukrayna savaşı da bu kanaati güçlendirdi. Bir Kuzey Kore konvansiyonel saldırısı halinde ABD’nin Güney Kore için nükleer savaşı göze almayacağı, ülkenin güvenlik uzmanları tarafından dile getirilmeye başlandı.
Bu tabloyu ağırlaştıran bir başka etken de Trump’ın Güney Kore’yi müttefiklik anlayışına uymayacak şekilde yalnız bırakarak Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’a tek taraflı taahhütlerde bulunması oldu. Bu çerçevede ABD-G.Kore ortak tatbikatları Trump döneminde son bulmuştu. Tüm bunlar Güney Kore halkı içinde ülkenin başının çaresine bakmak için kendi nükleer silahlarına sahip olması gerektiği fikrini güçlendirdi. Bardağı taşıran son damla Cumhurbaşkanı Yoon Suk-yeol’ün bu yılın başlarında Güney Kore’nin kendi nükleer silahlarını geliştirmesinin gerekebileceğini söylemesi oldu. Bu sözler 1970’lerden beri bir Güney Kore Cumhurbaşkanının ağzından ilk defa çıkıyordu. 1970’lerde dönemin diktatörü Park Chung-hee Güney Kore’nin kendi nükleer silahlarını geliştirmesine karar verince Amerika müdahale etmiş, Güney Kore’nin Amerikan nükleer şemsiyesinin altına alınması karşılığı Güney Kore kendi nükleer silahlarını yapmaktan vazgeçmişti. Nitekim bu kez de Cumhurbaşkanı Yoon sözlerini geri aldı ama karşılığında Biden’dan ikili bir nükleer planlama mekanizması tavizi kopardı.
Yoon Suk-yeol bu hafta içinde Washington’da Biden’la beşinci görüşmesini yaptı. Biden çiftinin Yoon çifti için verdikleri gala yemeğinde Yoon mikrofonu eline alarak “American Pie” (Amerikan Turtası) şarkısını söyleyince medyanın bütün ilgisi Yoon’un şarkısına kaydı. Ama bu ziyaret Kuzey Pasifik bölgesinde nükleer kamplaşmayı bir adım ileriye taşıdı. Liderlerin altına imza attıkları Washington Deklarasyonu’na göre iki ülke kurulacak Nükleer Danışma Grubu’nda önemli kriz durumları için nükleer silah planlaması yapacaklar. Bu danışma mekanizması ABD’nin Avrupalı müttefikleri için NATO bünyesinde faaliyette bulunan Nükleer Planlama Grubu’na benziyor. Müttefikler son düğmeye basma kararı kendilerinde olmamakla beraber, kıtada konuşlu nükleer silahların planlamasında bilgi ve söz sahibi oluyorlar. Güney Kore için bu durum şimdiye kadar mevcut değildi. Yarımadada geçici olarak (ABD 1991 yılında yarımadadaki daimi nükleer silahlarını geri çekti, sadece geçici konuşlandırma yapıyor) hangi silahların konuşlandırıldığı, bu silahların hangi şartlarda kullanılacağına dair kararlar şimdiye kadar sadece ABD’nin ihtiyarındaydı. ABD ayrıca Güney Kore’nin talebi üzerine yarımadaya daha sık geçici “nükleer varlık” (silah) konuşlandırma vaadinde bulundu. Bu durumda Güney Kore’ye daha çok nükleer silah taşıyan ağır bombardıman uçakları, nükleer uçak gemileri ve nükleer denizaltılar gelecek. Bu çerçevede Güney Kore’ye 1980’lerden bu yana ilk kez önümüzdeki günlerde Ohio tipi bir nükleer denizaltı gelecek.
Alın size radyasyonlu Amerikan Turtası. Sadece Güney Pasifik’te değil, Kuzey Pasifik’te de sular ısınıyor.