AKP taşları dizmeye başladı…

20 yıllık bir iktidar var karşıda. 20 yıllık çıkar ilişkileri, 20 yıllık iktidar olma alışkanlıkları, 20 yıllık suçlar ve bir 20 yıl daha bunları sürdürme hırsı. Öyle kolay kolay vazgeçmeyecekler.

Google Haberlere Abone ol

Yavuz Halat

Muhalefetteki siyasi partileri ve özellikle bu partilere dolaylı da olsa bağlı “muhalif” medyayı takip edince AKP-MHP ittifakının nasıl oluyor da iktidarını sürdürdüğüne şaşırmamak elde değil.

Gün geçmiyor ki yeni bir anket yayınlanmasın. Ve her yeni yayınlanan ankette AKP ve MHP’nin oy oranı, bir öncekinden daha az olmasın. AKP seçmeni göçmen politikasını desteklemiyor, AKP seçmeni aşı politikasını desteklemiyor, AKP seçmeni işsiz, ekonomi politikalarını desteklemiyor… MHP zaten yerlerde sürükleniyor, seçmeni azaldı, başkanı bunadı…

Arkasını yasladığı dış güçler desteğini çoktan çekti. Biden, seçildiğinden beri bir kere görüştü (o da Ermeni Soykırımını tanıyacağını söylemek için). AB’nin zımni desteği sadece göçmenler için (yoksa çoktan vaz geçerlerdi), Rusya ile ortaklık bozuldu bozulacak… Dış politika zaten iflas etti; Suriye, Libya, Mısır, İran, Tunus, Venezuela, Suudi Arabistan, vs... Akdeniz’de herkes anlaştı, AKP dışında kaldı. Kala kala elde sadece Afganistan kaldı (o da Taliban tercihine bağlı).

Tayyip Erdoğan hem olan bitenden habersiz (etrafı onu yanlış bilgilendiriyor) hem de ciddi sağlık sorunları var. Promptersiz konuşamıyor, canlı yayınlarda uyukluyor, elleri titriyor, ayakta duramıyor…

Erdoğan ipleri sıkı tutamayınca, etrafındakiler komplolara, kumpaslara başlamışlar bile! Gürcüler, güvenlikçiler, pelikancılar, İstanbul/Ankara/Elazığ ekipleri… Hiçbiri doğrudan Erdoğan’ı hedef almıyor (şimdilik) ama birbirlerini saf dışı bırakmak için atağa geçmişler. Sadece kendilerini korumak için dosya fotokopileri almıyorlar, birbirlerine karşı dosya hazırlatıp servis yapıyorlar. Hatta daha da ileri gidip Erdoğan’a ültimatom verip (belki de darbe) geride durmasını isteyecekler ve bir tasfiye hareketi başlatacaklarmış…

Ekonomi zaten battı. Enflasyon zıpladı, işsizlik patladı, kasalar tamtakır. Zaten bu ülkede ekonomi kötü giderse iktidar mutlaka düşer, bundan önce de böyle olmadı mı?!

Tek eksik; seçim. Bir seçim kararı alınsa her şey hallolacak. Erdoğan’dan, akrabalarından, şürekasından, bürokratlarından, beşli çeteden, medyasından, tarikatlarından, bilcümle hepsinden kurtulacağız. Hızla “güçlendirilmiş parlamenter sisteme” geçeceğiz, hatta AKP-MHP blokunu azınlığa düşüreceğiz.(1) Ve elbette kışlık sarayı da yazlık sarayı da umuma açacağız.

Bu senaryo bu kadar kolay işler mi? Açıkçası öyle gözükmüyor!

ERDOĞAN, NE ANAP’IN ÖZAL’I NE DE DSP’NİN ECEVİT’İDİR

20 yıllık bir iktidar var karşıda. 20 yıllık çıkar ilişkileri, 20 yıllık iktidar olma alışkanlıkları, 20 yıllık suçlar ve bir 20 yıl daha bunları sürdürme hırsı. Öyle kolay kolay vazgeçmeyecekler. Birbirlerini yiyip kendi kendilerini imha etmelerini beklemek de ham hayal.

Kim ne derse desin Saray İktidarı, seçimleri kazanmanın sağladığı meşruiyeti hâlâ çok önemsiyor. Düzenin çizdiği tüm sınırlar içinde yaşayıp da muhalefeti bu sınırlar içinde kuranların “bu iktidar seçimle gitmez haa” söylevlerinin “devrimci cazibesi”ne kapılmadan sağlıklı bir analiz yapmak gerekirse…

İlk olarak (ve daha önce tekrarlandığı gibi) belirtmek gerekir ki seçim, Tayyip Erdoğan istediğinde, yani en avantajlı olduğunda yapılacak. Şu an şartların uygun olmadığı açık. Ama önünde kullanabileceği 1,5 yılı var. Bunun tamamını ise (büyük ihtimalle) kullanmayacak.

Birkaç makul nedeni var. Şartların herkes tarafından belli olduğu oyunları “sevmiyor” Erdoğan. Çünkü kontrol edemediği güçlerin “sürpriz” yapma olasılığı artıyor. O yüzden bu 1,5 yılı sonuna kadar kullanmaması, kendi “sürprizini” yapması büyük olasılık. Diğer yandan normal sürenin sonuna kadar bekleyip tekrar aday olması, bir tartışma yaratacaktır. Anayasaya göre bir cumhurbaşkanı “iki dönemden fazla” bu görevi üstlenemiyor. (Ancak bu durumun bir engel teşkil etmeyeceğini biliyoruz. YSK, “aday olabilir” derse iş biter. Karşı tarafın kullanacağı bir propaganda malzemesinden öteye gitmez. Ama yine de mide bulandırır.) Lafı çok uzatmadan söylenebilir ki bir yıllık zaman içinde “seçim” beklenmeli.

Şu an için yani 3-4 aylık zaman içinde şartların uygun olmadığı, çok fazla risk taşıdığı aşikâr. O zaman geriye kalan seçenekler; ya 2022’nin Haziran’ı gibi ya da sonbaharı gibi olacağıdır.

O zaman şartları uygun hale getirmek gerekecek, Saray İktidarı’nın devamı için. Tam da bu yüzden taşlar döşenmeye başladı bile.

MÜTEAHHİTTE ÇİMENTO VAR, DEMİR VAR, DOZER VAR…

“Arazi, arazi, arazi.. durmak yok, yola devam” diyerek, teşkilatı ufaktan gazlamaya başladı Erdoğan. Genişletilmiş il başkanları toplantısından. Ancak daha çok işin olduğu görülebilir; birkaç kez daha toplanacaktır geniş il başkanları, geniş ilçe başkanları, bölgelerin geniş başkanları, il toplantıları, falan, falan, falan… Yani teşkilatın tekrar diriltilmesi zamana yayılacaktır.

Yıpranmış, “yüzü eskimiş” kadroların da değişmesi gerekir. Onları “süsle”mek yeterli olmayacaktır. Uzun süredir beklenen bakanlık değişimleri, hâlâ yapılmadığına göre seçimle birlikte ele alınacak bir karara delalet sayılmalı. Yenilenme, yeni bir motivasyon oluşturacaktır kuşkusuz.

Her şeyden önce bir yıl sonra ihtiyaç duyulacak konuların, o gün beklenmeden, şimdiden pişirilmesi gerekiyor. Bunların başında yasal düzenlemeler ve hatta onlardan bile önce HDP konusu var.

HDP, Saray İktidarı’nın aşil topuklarından biri (fazlaca ayaklı olduğu için) belki de en önemlisi. En son darbeyi, yerel seçimlerde yedi. HDP’nin seçim taktiği olmasa İstanbul ve Ankara hâlâ AKP’de olacaktı.(2) Anlaşılan Erdoğan, bundan epey ders çıkarmış. Tam da bu yüzden stratejinin önemli taktiklerini HDP üzerine kurmak zorunda.

HDP’nin kapatılma davasının şimdiden açılmış olması bile en önemli seçim hazırlığı olarak görülmeli. Seçim öncesi durum değerlendirmesi yapacak olan Erdoğan’ın, HDP’siz bir seçimin kendisine avantaj sağlayacağına karar vermesi yetecektir. Muhalefetin, HDP’nin “değerini” hâlâ anlayamamış olması ise Erdoğan’ın en sevindiği şey olsa gerek. Özellikle CHP’nin, gerek yerel seçimlerden sonra gerekse de kapatılma davası karşısında tutarlı ve etkin bir “Kürt politikası” geliştirmemiş olması, bu sürecin gidişatının asıl belirleyenidir.

Erdoğan, seçim dönemi ihtiyaç duyacağı “yasal meşruiyetleri” ise şimdiden görmeli ve hazırlamalı elbette. OHAL yetkilerine ilişkin; gözaltı, ihraç düzenlemesi 3 yıldan 1 yıla indirildi (seçim öncesi 1 yılın yeterli olacağı öngörülmüş).

Henüz yasalaşmasa da asıl adım ise seçim barajı. Barajın yüzde 7’ye indirilmesinden ne umuyorlar? En fazla yorum; oyları azalan MHP’ye yapılan bir kıyak şeklinde oldu. Kuşkusuz bunun da etkisi vardır(3) ancak asıl amaç, HDP’ye verilen oyları azaltmak. Çünkü yüzde 10’u geçme zorunluluğu, AKP zihniyetine sahip ancak Kürt kimliğini önde tutan seçmende HDP’ye oy verilmesini sağlıyordu. Bu baskı azalacaktır, hatta MHP’den kısmen ayrı gözükmek daha da rahatlatacaktır. Benzer bir biçimde Batı’da da normalde CHP seçmeni olan önemli bir topluluk, AKP vekillerinin sayısı artmasın diye HDP’nin barajı geçmesi için “taktik” yapıyordu.(4) Dolayısıyla barajı yüzde 7’ye indirmek, HDP’nin oy oranını da düşürmek gibi doğrudan bir sonuca yol açacaktır. Tabii HDP’nin vereceği politik/taktik yanıt, bu sonucu değiştirebilir. (Ancak bu yanıtın kolayca oluşturulamayacağı açık).

Bu arada bir parantez açıp eklemek gerekir ki Erdoğan’ın Kürt seçmen üzerindeki hamleleri sadece baskı ve kısıtlama üzerine değil. Aldatmacadan da vazgeçmedi, vazgeçmeyecek. “Öncekinden farklı bir çözüm süreci” denemeleri yapıyor ve yapmaya da devam edecek.(5)

Barajı yüzde 7’ye düşürecek seçim kanunu değişikliğine, başka neler eklenecek, bunu Meclis açıldığında göreceğiz. AKP-MHP blokunun sadece barajı düşürmekle yetinmeyeceği aşikâr. Bu kanun değişikliği içinde başka “hinlikler” de olacaktır. Seçim kanunlarında yapılacak değişikliklerin “Anayasa’nın 67. maddesi uyarınca bir yıl içinde uygulanamayacağı”ndan hareketle, seçim tarihi de yaklaşık olarak hesap edilebilir.(6)

Saray İktidarı’nın kuşkusuz en büyük seçim yatırımı, hazırlanmakta olan “sosyal medya yasası”, pardon onların deyimiyle “Dezenformasyonla Mücadele” olacaktır. Erdoğan "Meclis'in açılmasıyla birlikte sosyal medyaya yönelik bir çalışmanın yapılması gereğine inanıyorum. Hiçbir dijital mecra hukuktan azade değildir" diyerek talimatı verdi bile.(7) Bunun ne anlama geldiğini herkes (twitter da Peker gibiler de) biliyordur elbette. AKP medyası geç, muhalif medya dur.

YSK işini (üyelerini) hallettiği eklenmeli. Muhalefetin içini karıştırmaya daha başlamadığı, transferleri ve ittifak genişletmesini (Asiltürk gibi) ağırdan aldığı ek göstergeler.

Dış politikanın şu an tel tel dökülen lifleri, önümüzdeki dönem de Saray’ın en zayıf noktası olacak. Kuşkusuz bunun farkında olan “dış güçler” de istediklerini alma noktasında çok güçlü olacaklar. Artık Erdoğan’ın dış destek alamayacağını iddia edenler, Merkel’in 1 Kasım 2015 seçimlerinden hemen önce (10 Ekim Katliamından hemen sonra) Türkiye’ye gelip “verdiği desteği” hatırlamalılar.

Tüm bunların yanında kolaylıkla tahmin edilebilir ki seçim döneminde kapsamlı bir “seçim ekonomisi”nin uygulanacağıdır. (Asgari ücret, 6000 ek gösterge, EYT, vergi indirimleri, yardım paketleri, v.s.)

Kısacası, iktidarda olmanın hele hele 20 yıl içinde dönüştürülmüş devletin neredeyse her hücresine hükmedebilmenin sağladığı çok büyük olanaklar, enstrümanlar mevcut. Saray iktidarı da bunları sonuna kadar kullandı(8) ve yeni dönemde de kullanmaktan çekinmeyecektir.

Sonuç olarak; 20 yıllık Erdoğan iktidarı en yıpranmış en zayıflamış noktadadır, doğru. Ancak ne kuru propagandayla ne de saray entrikalarıyla gidecek değildir. Her şeyden önce inisiyatifi tamamen Erdoğan’ın elinden alacak aktif ve üretken bir siyasi muhalefet sürekliliğine ihtiyaç vardır.(9) En tepedeki birkaç şahsiyetin sınırlarına/faaliyetine indirgenemez. Bu gerici, faşist, çürümüş iktidardan kurtulmak; hayatın her alanında, Saray Karşıtı politik muhalefetin söylemini yayacak, eylemini örgütleyecek onbinlerce “gönüllüsünün” faaliyetiyle mümkündür. AKP-MHP blokuna karşı mahallesinden üniversitesine, işyerlerinden semt pazarlarına, kısacası her yerde ve her alanda dik durmak, diklenmekle mümkündür.

1- Ve hatta sıyrılıp gelen (ittifak falan) sosyalistler olarak Meclis’e girip “grup” bile oluşturacağız.
2- Abdülkadir Selvi, 12 Temmuz tarihli yazısında, “İstanbul seçimleri de gösterdi ki AK Parti Kürtleri kazanmadan seçimleri kazanamıyor.”
3- Hatta “Erdoğan, cumhurbaşkanlığını kaybedeceğini kabul etti, Meclis’te çoğunluğu elinde tutmak istiyor” yorumları bile yapıldı.
4- Meclis’te “demokratik temsiliyeti sağlama” propagandası, “eğer HDP, yüzde 10’u geçemezse her HDP’li vekilin yerine bir AKP’li oturacak ha” şeklinde yürütülüyordu.
5- https://www.gazeteduvar.com.tr/yeni-cozum-sureci-hicbir-sey-olmasa-da-kesinlikle-bir-sey-oldu-makale-1533249 
6- Bu konuda CHP, çok rahatlıkla “sıkıştırılıp” Anayasa’nın bu maddesinde “bir oynama” yapılabilir ve bu şart bypass edilebilir, elbette.
7- https://www.trthaber.com/haber/gundem/sosyal-medya-yasasina-hiz-verildi-603460.html 
8- 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasında yaşananlar hakkında ne demişti eski Başbakan Davutoğlu, “Terörle mücadelede defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz”.
9- Bu aşamada sormak gerekir ki “128 milyar dolar nerede?” kampanyasının akıbetini bilen var mı?