Akram Khan Topluluğu sahnede: Orman mülteci çocukları sever mi acaba?

Akram Khan Topluluğu'nun İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahnelediği “Orman Kitabı”, tam da bulunduğumuz ana kolayca tesir etti, festival akşamlarından birine büyülü bir gerçek bırakıp gitti...

Fotoğraf: Ambra Vernuccio
Google Haberlere Abone ol

Hızlı ayak hareketleri, yumuşak dönüşler, ellerin kıvrılışıyla geleneksel bir Hint halk dansı “Kathak”. Üstelik bu dans, “Orman Kitabı”nda hikâyeler üzerinde performe ediliyor bir nevi. İlhamını bu danstan ve bu dansın öykü anlatma becerisinden de alan koreografisiyle Akram Khan Topluluğu, 26. İstanbul Tiyatro Festivali’nin en etkileyici sahnelerinden birine bizi ortak etti. "Orman Kitabı", görsel teknolojileri kullanma biçimiyle ise sadece seyir değil aynı zamanda bir deneyimdi, hatta belki biraz da ilham.

Anlatının merkezini, Rudyard Kipling’in yüzlerce dile çevrilmiş bir dünya klasiği kitabının kahramanı Mowgli’nin ormanla sınavında, bir çocuğun diğer türlerle yakaladığı dostluk oluşturuyor. Khan’ın yorumundaysa, iklim krizi paralelinde çıkan savaşlar, atılan bombalar ve yoksullukla ormana sığınan bir mülteci çocuk Mowgli ve annesinin ona öğrettiği “doğa yasası”...

İklim krizi sebebiyle yerinden yurdundan, ailesinden kopup uçuşuyor yapraklar gibi Mowgli. Ki zaten iklimin yolunu şaşırması, aynı zamanda yoksulun daha yoksun olması, adaletsizliğin kılıcını bilemesi ve savaşın yıkıcı şiddetinin de sebebi, parçası, devamı ya da sonucu oluyor. Mowgli ise bir mülteci olarak, yaşam alanını insanlar tahrip ederken doğadaki diğer canlılarla av-avcı ilişkisinin yerine dostluk, dayanışma ve eşit paylaşımı koyuyor. Doğanın yasasını yeniden kurmayı öneriyor adeta.

.

Sahne diliyle destansı diyebileceğim bu 130 dakika, bugün “orman”a organik bir biçimde hangimiz girebilir diye de düşündürüyor! Ya da “İnsan türü arasında bugün doğayı anlamaya, ona saygı duymaya en yakın olan mülteciler olabilir mi?” diye mesela. Savaşla, yoksullukla, sömürüyle “evinden” edilen insanların doğanın kayıplarına yakınlığı, benzerliği çok çarpıcı değil mi?

Akram Khan seyre dair notlarda, Rudyard Kipling'in sanat hayatına ünlü romanı 'Orman Kitabı'yla başladığını vurguluyor. Khan, roman 1984’te bir Hint dans performansı olarak uyarlandığında ve Mowgli rolünü oynadığında henüz on yaşındaymış. Bu yorumunda Khan, insan ve doğa hiyerarşisi üzerinde duran romanın eğimini, iklim krizine paralel şekilde mülteciliğe düşen bir çocuğun öyküsüne doğru bükmüş. Ve 26. İstanbul Tiyatro Festivali, bu vesileyle bizi 'Orman Kitabı'nın bu en yeni koreografisiyle buluşturdu.

Akram Khan Topluluğu’nun yaşadıkları çağa dair konular anlatmayı seçtiğinden her yerde bahsediliyor. Sanırım bu yüzden 'Orman Kitabı' koreografisiyle, metnin yeniden yorumuyla, animasyonlarının (rotoskop tekniğiyle hazırlanmış) estetiğiyle zehir gibi acıta acıta vücudumuzdan kalbimize, aklımıza doğru yol alıyor.

.

Garip bir tadı var çünkü, acıya paralel haz da veriyor aynı zamanda. Mesela besteci Jocelyn Pook’un müziklerinin sahnede bir dil olabildiğini, rol alabildiğini; bu nedenlerle seyirdeki hazza katkısını konuşmalıyız sahiden. Ses tasarımının, görsel teknolojilerin etkisini inanılmaz artırdığını da vurgulamalıyım. Bütün bu dijital görsel şölen dilinin sinemaya benzeme riski de var. Ama oyunda bu dengenin iyi kurulduğunu düşünüyorum; tiyatroya ayaklarını basmayı ve seyirciye bunu hissettirmeyi başarmışlar. Çizgi insanlarla sahi olanların, çizgi ağaçlarla sahi olanların, çizgi hayvanlarla sahi olanların birbirinden ayrılamaz şekilde canlanışının da seyir hazzımıza büyük etkisini… Dekor ve kostümlerin sadeliği de doğaya yüzünü dönen bir hikâyeye çok yakışmış. Bu iki konuda tüm unsurlar minimal ama yaratıcı da.

Sadece gösterinin içinde yazı görmek ve insan sesi duymak, yabancılaştığım anları peşinden getirdi. “Orman Kitabı”, doğanın seslerine, onlara benzeyen bestelere ve dansa teslim olup, başlayıp bitebilirdi diye aklımdan geçti.

Nihayetinde “Orman Kitabı” tam da bulunduğumuz ana kolayca tesir etti, seyirciyle de içten bir iletişim kurabildi. Festival akşamlarından birine büyülü bir gerçek bırakıp gitti.

Bu hafta ne izliyorum?

Juliet ve Romeo 
Şahları da Vururlar