Akşener: Dış güç gelse bunu ancak yapardı

İYİ Parti lideri Meral Akşener, ekonomideki sorunlara dair iktidar kanadından gelen açıklamaları eleştirdi, "Erdoğan’ın himayesindeki cehalet festivali" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında dövizdeki yükselişi değerlendirdi, hükümeti eleştirdi.

Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

MİLLETİMİZ DENİZLİ'DE 'SENDEN BÜYÜK ALLAH VAR ERDOĞAN' DEDİ: Sağ olsunlar Denizlili kardeşlerimiz 29 Ekim Meydanı'na adeta aktılar. Milletin kurduğu bir partiyi dağıtmaktan genel başkanını teneşire yatırmaktan bahseden sayın Erdoğan'a 'orada bir dur bakalım' dediler. Milletimiz Denizli'den dedi ki 'İYİ Parti yalnız değildir. sayın Erdoğan senden büyük Allah var' dedi. Denizli 29 ekim meydanı bu ucube sisteme ve onun sonuçlarına mahkum edilen aziz milletimizin köprüden sonraki son çıkış uyarısıdır. Denizli'deki kalabalığı gösteren bazı iktidar mensuplarını kaşıntı tutmuş. Dedikodu sıraları oluşmuş. Panik rüzgârları Beştepe koridorlarında esmeye başlamış. Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı hiç üzgün değiliz çünkü biz milletimizin arasındayız. Dedikoducu iktidara sözüm şudur nazar etme ne olur çalış senin de olur. Görüyorum ki milletimiz kararını çoktan verilmiş, Sayın Erdoğan ve arkadaşları için yol görünmüş, bavulları toplama vakti artık gelmiş, hareket saati artık gelip çatmış. Bu vesile ile Sayın Erdoğan'a iyi yolculuklar, emeklilik hayatında da başarılar diliyorum.

JAPON YENİ İLE KIYASLAMA YAPAN MI ARARSIN... Tablo bu kadar ciddiyken iktidar mensupları ne yapıyor? Yine her zamanki gibi durmak yok saçmalamaya devam. 30 yıldır dolar karşısında değer kaybetmeyen Japon Yeni ile beyin akan kıyaslamalar yapan mı dersiniz, matematik bilimini ağlatmak pahasına sözü "ABD bizi kıskanıyor"a getirenler mi dersiniz. 5 bin liralık kaşkoluna laf edenlere Bizimkiler dizisinin kapıcısı diyerek genel başkanının apartman görevlisi sevgisini yepyeni seviyelere çıkaran densizler mi dersiniz, utanmadan "ayda iki kere et yiyorsak yarım kilo yeriz" diyen beslenme uzmanı milletvekili mi dersiniz. Zor durumdaki çiftçilerine nankör demeye kalkan hadsizler mi dersiniz, biz "bir ay içinde LPG’ye dört defa zam yapıldı" deyince "yeni bir ekonomik rota deniyoruz" diyen üstün zekâlı navigasyon uzmanları mı dersiniz; hatta Batman’da sergilediği dört işlem bilgisiyle dosta güven düşmana korku salan ünlü ekonomi uzmanı Sayın Erdoğan’ın bizzat kendisi mi dersiniz; ez cümle kolektif bir saçmalama furyası almış başını gidiyor. Milletimiz her gün daha da fakirleşirken Sayın Erdoğan’ın himayesindeki cehalet festivali tüm hızıyla devam ediyor. Ne diyelim Allah ıslah etsin. Bunlar artık milletimizin önemli bir bölümünün güvenerek yetki verdiği kadrolar değil.

KARDEŞİM ZAM YAPAN SENSİN: Sayın Erdoğan önceki gün meseleyi yine başkalarının üzerine yıktı; 'Kur faiz ve fiyat artışları üzerinden oyunları görüyoruz. Kurdaki yükselişi bahane ederek hiçbir mantıklı izahı olmayan fahiş fiyat artışları yapan fırsatçılara göz açtırmayacağız.’ Kardeşim ülkeyi yöneten sensin LPG’ye elektriğe, doğalgaza zam yapan ben miyim? Sensin sen. O fırsatçı sen misin? Madem öyle o zaman şu ana kadar gereğini neden yapmadın? Çık gereğini yap milletin sırtına yapışmış keneler varsa ki var sök at. Heyhat yapmıyor, yapamıyor. Çünkü kenelere bir el uzatsa hepsi ya AK Parti’nin kodamanı çıkacak ya da eş dost tanıdık çıkacak. Varsın olsun nitekim zaten artık terörist çiftçi, iş birlikçi manav suçlamalarını kimse ciddiye almıyor. Milletimiz asıl meselenin Sayın Erdoğan’ın kendisi olduğunu gayet görüyor.

DIŞ GÜÇ GELSE ANCAK BU KADAR YAPAR: Mesela dış güçler, lobiler Türkiye'ye birini gönderseydi ve bu kişi bu ucube sistem sayesinde bir şekilde başa gelseydi sizce ne olurdu? Mesela Türkiye'yi zayıf düşürmek için ne gerekiyorsa onu yapardı değil mi? Mesela Türk Lirası'nın değeri düşsün diye ne gerekiyorsa yapardı değil mi? Mesela 'Burada ucuz iş gücü var' diye insanları davet ederdi değil mi? Mesela Türkiye'nin en güçlü olduğu alanları çökertmek için uğraşırdı değil mi? Bunlarla AK Parti iktidarı arasındaki benzerlikleri fark edenler bizim bu arkadaşlara her ayna tutuşumuzda yaptıkları üzere yine bağırmaya başlayacaklar. Sen Cumhurbaşkanına 'dış güç mü diyorsun' diyecekler. Ben diyorum ki bir dış güç gelse ancak bunları yapardı. Gerisi benim değil sayın Erdoğan'ın sorunu. Beceremediği halde makam mevki işgal etmek en büyük ihanettir. Buradan sesleniyorum. İstediğiniz kadar bağırın çağırın ekonomiye ettiğiniz ihanetin ispatı televizyon kanallarının sağ alt köşesinde duruyor. Sayın Erdoğan konuşuyor dolar yükseliyor, enflasyon artıyor, milletimiz fakirleşiyor. Yetkiyi aldınız görevi kötüye kullandınız. İnsanlarımız iş bulamazken siz sarayda sefa sürdünüz. Bunun bedelini ilk sandıkta ziyadesiyle ödeyeceksiniz. Bundan şüpheniz olmasın.

GEL MİLLETİ YORMA: Muhterem daha iki hafta önce Türkiye uçuyor, kaçıyor diyordun. Hatta ciltler dolusu ekonominin kitabını yazıyordun. Hayırdır sayın Erdoğan hesabın mı şaştı? Türkiye'nin ekonomisini işgal etmeye kalkanlar sen, beş müteahhitin ve liyakatsiz kadrolarından başkası değil. Sayın Erdoğan sen saçmaladıkça olan milletimize oluyor. Gel milletimizi daha fazla yorma, daha fazla tadımız kaçmadan getir sandığı gerisini biz ve milletimiz hallederiz. Sen yeter ki gölge etme biz başka ihsan istemiyoruz. Sayın Erdoğan ve partisinin beceriksizliği artık kabak tadı verdi. İlk yapılan yanlışa kaza, ikincisine kaza, üçüncüsüne tercih denir. Artık eminiz sayın Erdoğan milletimizi fakirleştirmeyi tercih ediyoruz. Bu ucube sistem kişisel tercihlerin, ülkenin ve çıkarlarının önüne geçmesine sebep oluyor. O yüzden bizim öncelikli isyanımız bu ucube sistemedir.

ÖĞRETMENLERİ YARIN UNUTACAKLAR: Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. İktidardakiler bugün öğretmenlerimizin ne kadar kıymetli olduğundan bahsedip bol miktarda hamaset yapacak. Peki öğretmenlerimizin yaşadıkları sorunları dile getirecekler mi? Öğretmenlerimizi bugün hatırlayacak, yarın da unutacaklar. Atanamadığı için intihar eden Halil öğretmenimizi, ay sonunu getiremediği için ek iş yapmak zorunda kalan daha nice öğretmenimizi unutacaklar. Ama biz unutmayacağız ve onlara da unutturmayacağız. Eğitim, bir insanın doğduğu yeri, kaderi olmaktan çıkartan bir fırsat ve kendi hayatı üzerindeki söz hakkıdır. Eğitim; bir milletin varlığını, koruyan, besleyen ve büyüten en önemli kaynağıdır. Eğitim; bir ülkenin, büyüme, çağdaşlaşma, ve muasır medeniyetler seviyesine, çıkma yolculuğunun anahtarıdır. Eğitim; dünyanın değişimindeki en stratejik güçtür. Kaliteli eğitimin çıktısı olan, nitelikli insan gücü, ülkelerin, kıyasıya bir rekabete girdiği günümüzde, milletlere stratejik üstünlük kazandıran, en önemli avantajdır. Hiçbir ülke, eğitimin yarattığı değerin üzerinde bir değer yaratamaz. İşte bu yüzden, Sokrat’ın da söylediği gibi; “Dünyada her şeye bir değer biçilebilir ama, bir öğretmenin eserine değer biçilemez” Aslında biz bunu, en yakınımızdan biliyoruz. Başöğretmenimizin, “Benim en büyük eserim” dediği, paha biçilmez Cumhuriyetimizden biliyoruz. Cumhuriyetimizin genç nesillere, genç nesillerin de, öğretmenlerimize emanet edilmesinden biliyoruz. Peki, hal böyleyken; Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerimizin mimarları olan, ana kucağından, baba ocağından sonraki, ilk durağımız olan öğretmenlerimiz için, bizler ne yapıyoruz? Koca bir hiç! İşte tam da o nedenle, Milletin Kürsüsü’nde bu hafta, atanamayan öğretmenlerimizi dinleyeceğiz. Bugün aramızda, atanamayan öğretmen bir kardeşimiz var. Ekrem Demir aramızda. Buyur Ekrem Öğretmenim, söz de, kürsü de senindir.

ÖĞRETMENLERİMİZDEN ÖZÜR DİLİYORUM: Babamın ve ağabeyimin beni Bursa Öğretmen Okulu'na bıraktığı anı hatırladım. Ben bir memur çocuğuyum. Hiç fakir de olmadık, zengin de olmadık. Orta halli bir ailenin kızıydım. Ekonomik olarak daha zorda arkadaşlarımız, orta halli ailelerin çocukları da vardı. Bizi birbirimizin karşısında üstün hale getirmemek için ayakkabımızdan, tayyörümüze, kazağımızdan, gömleğimize, formamızdan, spor ayakkabıya kadar her şeyimizi devlet verir ve bizi eşitlerdi. O okulu ilk 5'te bitirenler istedikleri şehrin, istedikleri okuluna tayin etme hakkı alırdı. O beş kişi ben de dahil, istediğimiz yere tayin olmak için bir talepte bulunmadık. 'Bayrağımızın dalgalandığı her yerde çalışırız' dedik. Okul birincisi Zerda arkadaşım, Kars'ın Digor'un bir köyüne tayin oldu. Birileri bu işi yapmıyor ama kalpten bu ülkeyi yönetenler adına öğretmenlerimizden özür diliyorum ben. Eğitim öyle bir iştir ki, o öğrenciyi öyle yetiştirmek zorunda olursunuz ki...

BATSIN BU DÜNYA... Türkiye'nin bu iktidar zamanında kaybettiği en önemli konu eğitimle birlikte fırsat eşitliğidir. İzmit'in bir köyünden bu kürsüye gelen ben, Kasımpaşa'dan Beştepe'ye yükselen sayın Erdoğan... Bunların her biri Cumhuriyetin eğitime ve öğretmene verdiği önem üzerinden yaşadık ve sağladık. Bugün Tunceli'den bir kız çocuğu, Edirne'nin köyünden bir kız çocuğu, Bursa'nın dağ köyünden bir kız çocuğunun benim şanslarıma sahip değilse Müslüm Gürses gibi demeliyim ki 'Batsın bu dünya'. Atanamayan öğretmenlerin sayısı yarım milyonu aştı. Böyle bir sorun yaratmak için insanın zihinsel sorunları olması lazım. Zihinsel engelli değilse kötü niyetli bunlar. İyi yönetilen bir ülkede ya atanacak kadar öğretmen yetişir ya da yetişmiş öğretmen kadar atama yapılır ama çözemiyorlar. Bir adım ilerleme yok. Türkiye'de atanamayan öğretmenler diye bir sorun var. Bunun nesini anlamadınız? Ben anlatmaktan yoruldum, siz boş boş bakmaktan yorulmadınız. Bu ülkede öğretmen açığı var. Pek çok okulda sadece sınıf öğretmeni görev yapıyor. Bu açığı kapatacak kaynak var. Bugün 100 bin öğretmen atansa devlete yıllık maliyeti en fazla 12.5 milyar lira. 5 müteahhide gelince kaynak var öğretmenlere gelince mi kaynak yok? Türkiye'nin kaynağı var. Öğretmene de, memura da, EYT'liye de yeter. İktidarın vicdanı kıt.

ÖĞRETMENİN HAYAT STANDARDI DÜŞTÜ: 32 yıllık bir öğretmenimizin mektubundan bir bölüm okumak istiyorum: "32 yılın sonunda yüksek derecede bir öğretmenim. Aylık maaşım 5799 lira. İki çocuğum var biri üniversiteden mezun oldu ama iş bulamadı diğeri lisede okuyor. Bu maaşla ayakta durmak mümkün değil. O yüzden önce kredi kartlarına sonra da onları ödemek için kredilere yükleniyoruz. Maaşımın yarısını kredilere ödüyorum. Kiradan faturalara, çarşı pazardan, çocuklarımın ihtiyacına nasıl döndüreceğimi bilmiyorum" diyor. OECD ülkelerinde mesleğe yeni başlamış bir öğretmenle, uzun yıllar hizmet etmiş bir öğretmenin maaş arasındaki fark yüzde 65'in üzerindeyken maalesef Türkiye'de bu fark sadece yüzde 12. Mevcut durum yeterince kötü değilmiş gibi bu ucube sisteme geçmemizden beri yaşadığımız ekonomik kayıplar gibi öğretmenlerimizin hayat standardını da iyice düşürdü. Bugün devlet okullarımızda 1 milyona yakın öğretmenimiz var. 1 milyonun yaklaşık 110 bini sözleşmeli. Peki neden öğretmenlerimize kadro vermek yerine ücretli çalışmaya mecbur ediyorlar biliyor musunuz? Çünkü bugün ülkeyi yönetenler bütçede yeterli kaynak ayırmadıkları için öğretmenlerimize kadro vermiyor. Kadro vermedikleri için öğretmenlerimizi sözleşmeli olarak çalıştırıyor. Çünkü ucuz iş gücü olarak görüp, emeklerini istismar etmekten zerre utanmıyorlar. Bu öğretmenlerimiz asgari ücretin yarısı kadar maaş alıyor. Onlar günü kurtardıklarını zannederken olan bir neslin geleceğine oluyor.

MÜLAKATI TAMAMEN KALDIRACAĞIZ: Değerli öğretmen kardeşlerim, meslektaşlarım bu kafayla bir yere varılmaz. Hiç merak etmeyin çok az kaldı. Size söz veriyorum, biz öğretmene ve eğitime yapılacak yatırımın Türkiye'nin geleceğine yapılacak yatırım olduğuna inanıyoruz. O nedenle İYİ Parti iktidarında ilk iş olacak MEB'in yüzde 85'i maaşlara giden kuşa dönmüş bütçesini hak ettiği rakamlara çıkaracağız. Öğretmenlerimizi 'kadrolu' ve 'sözleşmeli' gibi tuhaf tariflere bölen ucube uygulamaları kaldıracağız. İktidar 2018 yılında sizlere Öğretmenlik Meslek Kanunu vaadinde bulundu. 3600 ek gösterge vaadinde bulundu. Ama ne kanun, ne de ek gösterge konusunda tek adım atılmadı. Biz onlar gibi yapıyormuş gibi yapmadan bir an önce kanunu çıkaracağız. Mülakatı tamamen kaldıracağız. Öğretmenlerimizin ek derslerini günün şartlarına göre yeniden düzenleyeceğiz. Kısa ve orta vadede MEB'in ihtiyacı olan en az 100 bin öğretmenimizin atamasını yapacağız. Okul öncesi eğitimi 5 yaşından itibaren zorunlu hale getirerek, ilk etapta 20 bin okul öncesi öğretmenimizin atamasını yapacağız. Biz projelerimizi yandaşı zengin etmek için değil öğretmenlerimizin motivasyonun artması, çocuklarımızın eğitimde fırsat eşitliğine kavuşması, ailelerimizin huzura kavuşması için yapacağız. İYİ Parti iktidarında ilk öğretmenler gününü Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun çıkarıldığı, tüm öğretmen ihtiyacımızı karşılayacak kadar öğretmenin atandığı, bir tek öğretmenin dahi sözleşmeli ya da ücretli olarak çalışmadığı, ücretli öğretmenlik uygulamasının sona erdiği, öğretmenlerimizin özlük haklarının iyileştirdiği bir günde kutlayacağız.

TÜRKİYE HIZLA KALKINACAK: Sözüm söz, İYİ Parti iktidarında heyecanla sınıfa gireceği günü bekleyen genç öğretmenlerimizi öğrencilerimizle buluşturacağız. Benimde sizden bir ricam var. Evlatlarımıza, Türkiye'nin aslında ne kadar zengin, güçlü, büyük potansiyele sahip bir ülke olduğunu öğreteceksiniz. Yoksulluğun ülkemizin kaderi olmadığını, hırsızlığın, arsızlığın, yolsuzluğun ne kadar kötü bir şey olduğunu öğreteceksiniz. Gelecek nesillere Atatürk'ü, yaptıklarını ve o büyük vizyonunu öğreteceksiniz. AK Parti artık ilk sandıkta atılması gereken büyük ve gereksiz bir yüktür. Bu milleti iktidarın beceriksizliğine daha fazla kurban etmeyeceğiz. İYİ Parti iktidarında Türkiye öyle hızlı kalkınacak ki kıskanacaklar. (HABER MERKEZİ)