Akşener, Kürtler, 'Buruk Acı'
Demokrasi güçleri muhalefeti ortak bir paydada buluşturmak üzere kapı çalıyor. Ancak hangi kapıyı çalsa bir buruk acı karşılıyor demokrasi güçlerini. Değil mi ki bir durumu ya da duyguyu anlatmaya mecalimizin kalmadığı zamanlarda sanata sığınırız, o halde gelelim "Buruk Acı" şarkısına.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Altılı Masa'yı terk ettikten sonra köprüleri yakan sert bir açıklama da yapmıştı. Herkes bundan sonra ne olacak diye düşünürken acayip becerikli ve hızlı bir arabuluculuk mekanizması devreye girdi. Akşener, Saadet Partisi'nin önünde gerçekleşen ve Kılıçdaroğlu'nun Altılı Masa'nın 13. Cumhurbaşkanı adayı olduğunun açıklandığı seremonide seçmenin karşısına çıktı. Yüzü gülmüyordu ama orada olması, Altılı Masa'nın, en azından bir süre daha, birlikte yol alacağı anlamına geliyordu.
Hepimizin bildiği bu kısa ama zihni yoran süre içinde Kürtler de sevinç ile hayal kırıklığı arasında gidip geldi.
Evet, Akşener'in Altılı Masa'yı terk etmesine belki en çok Kürtler sevindi. Hesap da çok basitti: Beşli Masa, eğer mevcut iktidarı sahiden değiştirmek istiyorsa, HDP'nin kapısını çalacaktı. Akşener'in geçmiş İçişleri bakanlığı dönemini unutmamıştı Kürtler. Doğrusu Akşener de İYİ Parti Genel Başkanı olarak siyaset sahnesinde boy gösterdiğinden bu yana, bu dönemi unutturacak bir dil tutturmadı.
İYİ Parti ya da Akşener Kürtlerin çok mu umurundaydı? Aslında hayır. Irkçı söylemleriyle gündemde mevzi tutma gayreti içinde olan Ümit Özdağ'ı nasıl muhatap almıyorlarsa, Akşener'i de görmezden gelebilirlerdi. Ancak Akşener, oy potansiyeli olarak Altılı Masa'nın hatırı sayılır partisiydi. Hedef, diğer muhalefet partileriyle birlikte mevcut iktidarı değiştirmek olunca İYİ Parti ile de diyalog içinde olmak elzem oluyordu.
Ancak Akşener, belki tabanından belki de İYİ Parti'nin MHP kökenli kurucu kadrolarının baskısından HDP ile diyalog kapılarını bir şekilde hep kapalı tuttu.
Kürt halkı bugüne kadar başına gelenlerin acısını da müsebbiplerini de unutmamıştı. Bu nedenle Akşener masayı terk edince sevinç naraları atmadan güle güle dediler. Akşener masaya döndüğünde ise metaneti koruyarak, "hayırlara vesile olsun" minvalinde bir tutum takındılar.
***
Bir yanlış anlamanın önüne geçmek için parantez açalım: Kürtlerin hafızasında diğer partiler ayrıcalıklı bir yerde durmuyor elbette. Mesela Karamollaoğlu'nu Sivas katliamındaki tavrından, Davutoğlu'nu ise Sur'dan, Cizre'den gayet net bir şekilde hatırlıyorlar. Ancak İYİ Parti uzlaşmazlık rolünü çalmayı başardı ve bu liderler, seçimler konuşulduğundan bu yana sergiledikleri tutum nedeniyle ehveni şer mertebesinde algılandı. Hesaplaşma ya da helalleşme, 'ceberut iktidar'ın gitmesinden sonraya ertelendi.
DEVA Partisi ise bu süreçte Kürtlerin kimi talepleriyle ilgili yeşil ışık yaktı. Kürtlerin DEVA Partisi ile ilgili tutumu bekle ve gör politikası şeklinde tarif edilebilir.
Demokrat Parti için bir Kürt tabanı edinemediğini belirterek geçmek isterim.
Kılıçdaroğlu ise CHP'nin başına geçtiğinden bu yana engellere rağmen liderlik vasfını pekiştirerek ilerledi. Ahmet Türk, Selahattin Demirtaş ve Mithat Sancar gibi önemli ve etkili isimler de Kılıçdaroğlu ile ilgili olumlu mesajlar verdiler. Hal böyle olunca CHP değilse bile Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçiminde 'desteklenebilecek aday' olarak öne çıktı.
Elbette HDP cumhurbaşkanlığı seçimine kendi adayıyla katılmazsa.
***
Kürt cenahında seçimlerle ilgili son durumu bu şekilde özetlemek mümkün. Giderek belirginleşen genel eğilim ise oyların cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu'na, milletvekili seçiminde HDP'li adaylara atılması yönünde.
Ancak şunu da eklemek gerekiyor: Kürt seçmen esas olarak HDP'nin nasıl bir seçim stratejisi izleyeceğini bekliyor. Nihai kararını o zaman verecek, enerjisini o zaman sergileyecek. Ya bağrına taş basıp Akşener ile Davutoğlu'nun içinde yer aldığı ittifak adayını destekleyecek ya da HDP'nin adayını.
***
Bütün bu politik ayak oyunları, kumpaslar, stratejiler benim anlatmaya çalıştığım yalınlıkta değil, biliyorum. Perde arkasında acayip bir karmaşa var. Bu karmaşanın içinden Kürt halkının, emekçilerin lehine bir küçük sonuç alınır mı diye kafa yoruyoruz. En büyük kaygımız da gelen gideni aratacak mı şeklinde tezahür ediyor. Üstelik bu kaygıyı sadece Kürtler duymuyor. Meral Akşener ve Ahmet Davutoğlu'nun içinde yer aldığı bir iktidar, şimdikinden daha mı demokrat olacak?
"Buruk Acı" şarkısı bunu anlatmıyor elbette. Ancak içinde bulunduğumuz ruh halini dolaylı biçimde anlatıyor gibi geliyor bana. Kürtlerin de içinde yer aldığı demokrasi güçleri tek başına iktidar olamıyor. Demokrasi güçleri olmadan diğer partilerin kurdukları ittifaklara rağmen iktidar olabilmeleri çantada keklik değil. Demokrasi güçleri muhalefeti ortak bir paydada buluşturmak üzere kapı çalıyor. Ancak hangi kapıyı çalsa bir buruk acı karşılıyor demokrasi güçlerini.
Değil mi ki bir durumu ya da duyguyu anlatmaya mecalimizin kalmadığı zamanlarda sanata sığınırız, o halde gelelim "Buruk Acı" şarkısına.
Buruk Acı şarkısının sözlerini edebiyat dünyasının ablası, devrimci şair Sennur Sezer yazmıştı vakti zamanında. Şarkının hikayesi çok güzeldir ve sözlerin bir şairin elinden çıktığı aşikardır. Şarkının şu bölümü, anlatmaya çalıştığım durumu sanatın diliyle çok iyi tarif ediyor diye düşünüyorum.
"Yıllar yılı gönlümde,
Bir gün sabah olmadı,
Bu ne bitmez çileymiş,
Neden hâlâ dolmadı.
Sevmek korkulu rüya,
Yalnızlık büyük acı,
Hangi kapıyı çalsam,
Karşımda buruk acı."