Aktris: Gündüzleri şirin star geceleri asar keser
Pınar Deniz ve Uraz Kaygılaroğlu'nun başrolünde yer aldığı 'Aktris' temel savını ortaya koyamayan, baş karakterinin öldürme tutkusunu tam manasıyla açıklayamayan, öykülerini genişletemeyen bir dizi.
DUVAR - 'Aktris' Disney+'ta tüm bölümleriyle seyirciye sunuldu. Ünlü bir oyuncunun ikili yaşamını konu alan dizide başrolleri Pınar Deniz ile Uraz Kaygılaroğlu paylaşıyorlar.
Hakan Bonomo'nun kaleme aldığı, yönetmen koltuğuna Soner Caner'in oturduğu dizi, Yasemin Derin adında bir yıldızın gündüz şirin bir portre çizerken geceleri karanlık tarafa geçip vahşi cinayetler işlemesini ele alıyor.
NEDEN BU KADAR SEKTÖREL ÖYKÜ İZLİYORUZ?
Dizinin konusuna geçmeden son dönemde çokça karşımıza çıkan metasinema mevzusuna değinmek istiyorum. Metasinema, en kaba hâliyle sinemanın ilgiyi kendine yöneltmesi, odağa kendini koyması. Sinemaya has olanın teknik detayından set ortamına seyir deneyimine, oyuncusundan yönetmenine herhangi bir başlıkta "kendine dair" ürün verilmesi. Metasinema, Türkiye'de 80'lerde çok modaymış. Üstelik bu filmlere dönemin mayınlı konuları da yerleştirilir; siyasal, toplumsal meselelerde mesajlar verilirmiş. Ömer Kavur'un "Gece Yolculuğu" filmini örnek gösterebiliriz. Film, bir yönetmenin iç dünyasına eğilirken aynı zamanda darbenin toplumda bıraktığı hasara yönelik sözler de söylemekte.
Metasinemanın 80'lerde yükselişini üç temel üzerinden gerekçelendirmek mümkün. İlki bireyin yükselişi... Dönem toplumculuktan bireyciliğe geçiş süreci, ayrıca bir reklamcı dili de olgunlaşıyor, gemisini kurtaran kaptan fikri giderek karşılık buluyor. İkincisi söyleme korkusu.. Metaforların hâkimiyeti, sinemanın konu seçimine de yansıyor ve ortaya "kendine dönüş" durumu çıkıyor. Son sebep ise tükeniş ve geçiş bocalaması. 80'ler, Yeşilçam efsanesinin çöktüğü, geleneksel sinema bağlamında artık anlatacak şey bulunamadığı bir dönem. Arabesk film furyası ve video filmler bu yıllara damga vururken dahası televizyon yaygınlaşırken aileye hitap etme fikri de dağılıyor. Çünkü anaakım sinemada bireyselleşme ve cinsellik temaları daha sık işlenmekle, "sanatsal" çalışılmakla birlikte hedef kitle olarak genç seyirci seçiliyor. Dolayısıyla son sebep namına seyirci profilinde yaşanan değişimi öne sürebiliriz.
'Aktris' de çevrimiçi platformların metasinema tutumlarını görünür kılan yapımlar arasında yerini aldı. Platformlarda yayınlanan dizi ve filmlere şöyle bir baktığımızda 'Etkileyici', 'Fandom', 'Cici', 'Aaahh Belinda' yeniden çevrimi gibi yapımların doğrudan metasinema niteliği taşıdığını görmekteyiz. Oyuncuların, gösteri dünyasından kişilerin kendi yaşamlarından kesitler aktardığı 'Doğu', 'Bir Yeraltı Sitcom'u ve 'İlginç Bazı Olaylar' dizileri de bu türe dâhil edilebilir.
'Aktris' de bu yapımlar arasında yerini alarak seyirci kitlesinin değişimine ve geçiş sancılarına işaret ediyor. Çevrimiçi platformlar 80'lerdeki gibi genç seyirciyi hedeflerken dilini bireyselleştirip söylemi daraltıyor. Bir sadeleşme, konu kıtlığına önlem söz konusu...
YASEMİN DERİN'İN İKİLİ YAŞAMI
'Aktris', eğlence sektörüne ve özelinde televizyon dünyasına eğilip odağına ikili yaşamı yerleştiren bir yapım. Dizinin öyküsü kısaca şöyle: Yasemin Derin (Pınar Deniz), Instagram'da 19 milyon takipçisi bulunan, attığı her adım ilgiyle izlenen göz önünde bir stardır. Ödüller alır, podyuma çıkar boy gösterir. Seçilen değil seçen konumdadır. Senaryoları değerlendirir, çoğu zaman da reddeder. Bu başarısında aslan payı kaprislerini göğüsleyip krizlerin ustalıkla yöneten menajeri Taner'e (Ahmet Rıfat Şungar) aittir.
Yasemin, bahçeli villasında altın dönemini safahat içinde yaşamakta, akarken doldurma prensibine uymaktadır. Özel yaşamında, ikili ilişkilerinde şımarık bir tutum takınırken kamera önünde verdiği demeçlerde fazla sevimlidir. Herkesle geçinmeye müsaittir. Şirin şirin güler, salvoları alttan alır. Oysa gerçekte Yasemin cinayet bağımlısı bir kadındır. Evinin garajını âdeta üsse çevirmiştir. Burada maddi manevi hazırlığını yapar ve yola koyulur. Özellikle kadınlara karşı şiddete ve cinsel saldırıya başvuranların, yine insan ve hayvan haklarını ihlal edenleri kurban seçen genç yıldız, cinayetlerini başına geçirdiği bir peruk bir bıçak darbesiyle işlemekte; ünlü oyuncuya benzerliğini rahatça örtebilmektedir. En büyük yardımcısı ise gençliğinden beri tanıdığı Ahmet'tir (Tolga Tekin). Ahmet Yasemin'in güvenliğinden sorumludur, cinayetlere karışmaz fakat lojistik desteğini esirgemez, onu koruyup kollar.
Yasemin, ikili yaşamını sürdürürken karşısına çıkan üç kişi tüm düzenini alt üst eder. Ona sürekli mesajlar atan yeni bir katil, kendi deyimiyle "ortak" peyda olmuştur. Evine aldığı genç oyuncu Ekin (İpek Çiçek), henüz genç yaşta yitirdiği kardeşinin yerini doldurmuştur. Ve müdavimi olduğu kafeyi devralan Fatih (Uraz Kaygılaroğlu), gönlünü çelmiştir. Çocukluğundan beri rol yapan Yasemin yabancısı olduğu aşk, endişe, korku gibi duyguları yaşamaya başlar.
İÇERİKTE VE ÜSLUPTA KARMAŞA
'Aktris', oyuncuların pırıltılı yaşamına mercek tutarken "ünlü olma"ya dair yer yer eleştirel bir bakış geliştiriyor ancak esas dayanağı sektöre yönelik yaklaşımından ziyade son yıllarda Harley Quinn ile zirve yapan seksi ve çocuksu kadın katil söylemi... Bu söylemin yanı sıra ikili yaşam cazibesinden de yararlanan dizi, üst üste yığdığı öykücüklerle karmaşaya yol açıyor. Öyle ki çok "sektörel" başlamasına karşın kısa süre sonra pratikte planlı alt metinde rastgele şiddet gösterilerinin ringine dönüşüyor. Üstüne bir de intikam hikâyesi eklenince örgü giderek ağırlaşıyor. Bu noktada parantez açıp "'Aktris' ağırlaşan öyküsüne rağmen hantal bir görünüm sergilemiyor" deyip hakkını teslim edebiliriz. Ancak tuhaf anti kahramanımızın kimliğinin yeterince yansıtılmayışını ciddi bir eksik saymalı. Yasemin Derin'in çocukluğuna yönelik bilgiler veriliyor fakat onu tanımamızı sağlayacak düğümler bu bilgi bombardımanında boşa düşüyor. Mesela evini yaktığını biliyoruz fakat yangının sebep ve sonuçları muallak. Kız kardeşi Derin'in ölümüne sebep olan kundaklamaya ne itiyor Yasemin'i? Karşımızda piroman, sosyopat, (ne alakaysa) sosyal sorumluluk için cinayet işleyen, sıkıldıkça başını belaya sokan biri var ama bunlardan ne kadarı onu karşılıyor, kestirmek güç. Her kusurdan biraz eklenmiş, "bu kadar kusur adalet arayan kadı kızımıza yaraşır" denmiş ancak bu yaklaşım karakteri zenginleştirmek şöyle dursun yönetimini güçleştirmiş.
Dizide yaşanan olaylara paralel olarak düşünülmüş Avcı adlı bir film projesiyle gündeme gelen öykü içinde öykü hâli, aşkın da içine karıştığı polis sızması, yine geçmişin hesabı vb. birçok başlık sıraya diziliyor. Polisiye unsurlar es geçilmiyor. 'Aktris'in gizemi dozunda tutarak öyküde manevralar yapmakla birlikte seyirciyi plot twist bakımından memnun edemediğini söylemeli. Polisiye yönü oldukça zayıf. Ne intikam hikâyesi derin ne polislerin olaya dahli çetrefil... Olaylar son derece yüzeysel ilerlerken seyirciyi şaşırtmıyor. Öte yandan Yasemin'in hayatına giren erkek karakterler dizi boyunca hiç açılmıyor. Menajer Taner, kafe işletmecisi Fatih ve yakın koruma Ahmet bir öykülerine rağmen karton kalmayı başarıyorlar! Karakterlerin çizildiğini nedir ki yan öykülerde işlevsel kılınmadığını, ana öyküye beklenen etkiyle sokulamadığını görüyoruz.
Dizide animasyon kısımların başarılı olduğunu not edelim. Bu türden bir animasyon kullanımı 'Aktris' türünde bir diziye yakışıyor. İntikam, öldüren kadın, eğlence sektöründeki yalnızlık gibi temalar bir araya geldiğinde bu denli çizgiye kaçmış duyguyu animasyonla işlemek anlamlı.
YÜZE SIÇRAYAN KAN TAKINTISI VE OYUNCULUKLAR
Son olarak dizinin sanat çalışmasına ve oyunculuklara değinmek istiyorum. Doğrusu sanat meselesinde cinayetlere eğileceğim. Çok bariz bir sıkıntı var ki tüm o sahneleri güçsüz düşürüyor: Yüze sıçrayan kan! İstisnasız Yasemin her cinayetin ardından yüzünü siliyor ve genellikle kolonyalı mendil tercih ediyor! Kan banyosu görmesek de sıçramalara tanık olduğumuz Hollywood tarzı bir üslup bu. Ayrıca fizik kurallarının gözetilmediği açık... Her bıçak darbesinden sonra o kanın yüze göze sıçraması çok da mantıklı durmuyor. Yasemin'in garajı kendine üs edinmesi fikri da hayli sığ. Üstelik bu garajın dekorasyonu tekdüze: Gizli bir bölme, peruklar, duvarda bıçaklar... Yer yer 'Saygı' dizisinin hele ilk sezon açılışının estetiğini izledik. Daha karanlık bir tonuydu ama andırıyordu.
Oyunculuklara gelirsek Pınar Deniz yerli ve milli bir Harley Quinn olur mu, zaman gösterir fakat çocuksu katil rolü için iyi seçim olduğu ortada... Açıkçası çok bir maharet sergilememiş, yüzündeki doğallık bu role uygun. Her yüzün bir rengi var şüphesiz... Deniz'in yüzü de masumiyetin tonlarını çağrıştırıyor ve bu tonlar "bebek yüzü" perdesi ardında zıddını da barındırıyor. Bir anlamda iş yükü hafifletilmiş. Yüzü Pınar Deniz kadar masumiyetle özdeşleşmemiş bir isimle çalışılsaydı jest ve mimikler için ayrı mesai harcanacak, belki ses tonu üzerine daha fazla düşülecekti. Pınar Deniz yolu kısaltmış. Performansı iyiydi. Deniz rolü karşılarken aynı değerlendirmeyi diğer oyuncular için yapmak güç. Kaygılaroğlu pek oynayamamış, kanı uyuşmamış.
Komiser Güneş'te izlediğimiz Şebnem Hassanisoughi yazılan role kurban gitmiş. Bir polis olarak görevini yapacak fakat kendisine salt kıskançlık duygusu yazılmış. Oyuncu da bu duyguyu aktarmaya çalışınca görevine dair tüm replikleri boşa düşmüş. Ahmet Rıfat Şungar ile Tolga Tekin güçlü oyuncular ama burada bir türlü oyuna girememişler. Sahnedeler, bedenleri orada ama karakterleri derinleşmediğinden hareket alanları oldukça kısıtlı. Serhat Kılıç artık üzerine yapışan kriminal tipte çok kısa görünüyor ve pek fikir vermiyor. Erdem Akakçe misafir oyuncu sayılır. İpek Çiçek öne çıkan isim. Farklı bir hava katmış diziye. Kendisini son dönemde 'Aile' dizisinde izliyoruz. Dizide Rıza Sönmez'i izlemek de mutlu etti diyelim.
* *
'Aktris' temel savını ortaya koyamayan, baş karakterinin öldürme tutkusunu tam manasıyla açıklayamayan, öykülerini genişletemeyen bir dizi... İnandırıcılıktan yoksun bir ikili yaşam sunumu eğlence sektöründeki yozlaşmayı da yeterince yansıtamayınca elde Amerikanvari cinayetler kalmış. Tabii bir de yeni sezona göz kırpan "Thelma ve Louis" kompozisyonu...