Albert Memmi, sömürgeleştirilenin ve sömürgecinin konumu
Albert Memmi’nin 'Sömürgecinin Portresi & Sömürgeleştirilenin Portresi', zor bir dünyada yaşarken, ortaya çıkardığı sömürgeci ve sömürgeleştirilen portreleriyle günümüzde de başka şekillerde süren bu ilişkiyi görmemizi sağlıyor. Bana kalırsa bu sömürgeci ve sömürgeleştirilen tipleri, başka ilişkisellikler bağlamında bugünde de düşünebileceğimiz yerde duruyor.
Sömürgecilikten genellikle tarihin bir anıymış gibi bahsedilse de biliyoruz ki sömürgeciliğin kalıntıları pek çok alanda varlığını sürdürüyor. Öyle ki bugünlerde “dijital kolonyalizm”den bile söz edebiliyoruz. Sömürgeci bakışın yansımaları, günümüz düşmanlık siyasetinde, göçmen politikalarında, popülist liderlerin diline sızan ayrıntılarda da karşımıza çıkıyor. Bu açıdan düşününce belki de sömürgecilik eleştirileri hakkında daha fazla düşünüp, günümüz dünyasında devam eden etkisini daha fazla sorgulamalıyız ki Achille Mbembe gibi düşünürlerin bu konuda çaba gösterdiğini hatırlayalım. Çünkü Mbembe’nin deyimiyle, zamanımızın “kendisi dışında her şeyi yok saymak” üzerine kurulmaya çalışılan düzenini anlamak için sömürgeci pratikleri anlamak ve izini sürmek önemli. George Floyd’un son cümlesi, “nefes alamıyorum”u alınan bir nefese dönüştürmek ve onun alamadığı nefesin sorumlularını görmek bile meselenin bir tarih anı olmanın ötesinde bir boyutu olduğunun göstergesi. Ayrıca bugünlerde yine Mbembe’nin hatırlattığı gibi, “insanlık durumundan, yeryüzü durumuna geçmiş” bir sömürgeci bakışla da karşı karşıyayız. Çünkü sadece insanın yaşamını değil, tüm yeryüzünün yaşamını tehdit eden ve insanın da çok müdahil olamadığı, farklı sömürgeci pratiklerle karşı karşıya kaldığımız bir dünyada yaşıyoruz ve düşünürün, “insan türünü ve diğer canlıları bilinçli bir şekilde değiştirme gücüne sahip sermayenin iktidarı” olarak tanımladığı devlet politikalarında da sömürgeciliğin başka şekillerde nasıl devam ettiğini gözlemleyebiliyoruz. Tüm bunlar hakkında düşününce, sömürgeci tahayyülleri bugün çok geniş çerçevede ele almamız gerekiyor ve bu konuda yazılmış metinler, sömürgeci siyaset biçimlerini anlamak için önemli bir yerde duruyor.
Zamanının en önemli sömürgecilik eleştirilerinden biri kabul edilen, Albert Memmi’nin 'Sömürgecinin Portresi & Sömürgeleştirilenin Portresi' de bu bağlamda düşünebileceğimiz metinlerden. Kitap, Telemak Yayınları tarafından Şen Süer çevirisi ile basıldı. Memmi’nin yaşam deneyiminden yola çıkarak yazdığı bu metin, hem sömürgeciyi hem de sömürgeleştirileni anlama çabası güdüyor. Yazar, sömürgede yaşamın her anlamda eşitsizliklerle örülü yüzünü açığa çıkarırken, görüyoruz ki sömürgecilik ne sömürgeci için ne de sömürgeleştirilen için umut vaat etmiyor çünkü yazarın deyimiyle, “sömürgecilik sömürgeleştirilene yıkım getirirken, sömürgeciyi de çürütür.” Bu söylediklerimizden Memmi’nin bu iki konumu eşitlediği çıkmamalı elbette çünkü onun gözünde sömürgeci hangi niyetle sömürgede bulunursa bulunsun sonunda “gaspçıdır”. Bundan kurtulmak için mücadele etse de, başlangıçta sömürgeleştirilen için yüreğini sızlatsa da ona getireceği zenginlik, makam, unvan onu bir şekilde süreç içinde sömürgeci yapar.
Bunun yanı sıra sömürgeleştirilen de bu ilişkiden bağımsız düşünülemez çünkü sömürgecilik onun da bedenini köleleştirir. Memmi, meseleyi bu nedenle iyiler-kötüler üzerinden ele almak yerine kendi deneyimini de işin içine katarak -öyle ki bu metinde hiçbir şey uydurulmamış, varsayılmamıştır, hatta tesadüfi bir şekilde genelleştirilmiş de değildir- bir ilişkiler zemininde tartışmaya çalışıyor. Memmi metinde, sömürgeci ve sömürgeleştirilen ilişkisini kendi deyimiyle, “yeniden üretiyor.”
SÖMÜRGEYE GELENİN 'GASPÇI' VARLIĞI
Sömürgeye gelenin, orada yaşayanın neden orada olduğu önemli bir meseledir. Memmi bunu sorunsallaştırırken, orada bulunanın durumunu anlamaya çalışıyor; orada işi ne sorusuyla birlikte, onun içinde yaşadığı çelişkileri de kat ediyor çünkü metin başta da bahsettiğimiz gibi varsayımlardan, olabileceklerden değil, Memmi’nin içeriden bilgisiyle oluşmuş ve bu bilginin düzenlenmesiyle ortaya farklı portreler çıkmış. Peki, sömürgede yaşayanın başkasının topraklarında bulunmasının nasıl bir nedeni var? Memmi’nin dikkat çektiği gibi, sömürgede bulunan için orada olmasının en belirleyici nedeni ayrıcalıklardır. Bu ayrıcalıklı konum, en başta ekonomik kâr ve fayda getirir: “Daha çok para kazandığı, daha az harcadığı bir yer. Sömürgeye, iş garanti, ücret yüksek, kariyerler daha hızlı ve kurulan iş yerleri daha kârlı olduğu için gidersiniz. Yeni mezunlara iyi bir görev, devlet memuruna daha yüksek kıdem, iş adamlarına hatırı sayılır düşük vergiler, sanayicilere çekici fiyatta hammadde ve işgücü sunulur…”
Avantajlarının farkına vardıkça daha da benimser bu durumu sömürgeye gelen. Yaşadığını başka şekillerde ifade etme çabasına girebilir, burada çektiği zorluklardan yakınır, kendini aklamak için bin çeşit bahane bulur ama aşamayacağı şey her durumda konumunun “gayrimeşru” olduğudur. Bunu başta belki kavramaz ama kendi ayrıcalıklarının farkına vardıkça oradaki halkın, sömürgeleştirilenin varlığını fark etmeye başlar. O uzak, egzotik imge yanı başındadır; bir kitaptan, bir filmden, belgeselden tanıdığı insanların varlığı mit olmaktan çıkar, gerçekliğe kavuşur. Bu bir ilişki başlatır çünkü aynı yerde yaşadığı bu insanlardan uzak kalmasının imkânı yoktur. Memmi’nin deyimiyle, “Sürekli onlarla ilişkide yaşamak zorundadır çünkü sömürgelerde aramaya karar verdiği yaşamı sürdürmesini sağlayan tam da bu ittifaktır; kârlı olan, ayrıcalık yaratan, bu ilişkidir. Kendisini terazinin bir kefesinde bulur, öteki tarafta sömürgeleştirilen insan vardır. Yaşam standardı yüksekse, bunun nedeni sömürgeleştirileninkinin düşük olmasıdır…” Sömürgede bulunan, bu bilgiyle varlığını sürdürür. Konumuyla ilgili ne söylerse söylesin, hangi nedenle orada bulunduğunu iddia ederse etsin, bu bilgi onun varoluşunu etkiler. Sömürgeleştirilenin varlığıyla onun varlığı arasındaki aşılamaz bir ilişki ortaya çıkar çünkü sonuçta, “O bir ayrıcalıklıdır, hem de gayrimeşru olarak ayrıcalıklı bir insandır; yani bir gaspçı. Üstelik bu yalnızca sömürgeleştirilenin gözünde böyle değil, kendi gözünde de böyledir.” Kısacası, hem kendi gözündeki yeri hem de sömürgeleştirilenin gözündeki yeri bellidir ve bununla yaşamak zorundadır.
Memmi metnin ilk bölümünde, farklı sömürgeci portrelerinden söz ediyor; “iyi niyetli”, “küçük”, “kendini inkâr ve kabul eden” ama her durumda değişmeyen şey, sömürgeci konumunun ona sabitlenen yanı, bana kalırsa “gayrimeşruluk” ve “gaspçılık”. Çünkü Sartre’ın da önsözde vurguladığı gibi, “sömürgeye yerleşmeye gelen kolonlar için iyi ya da kötü denemez; onlar sömürgecidir.”
SÖMÜRGELEŞTİRİLENİN BEDENİ
Memmi kitapta, benzer yöntemle sömürgeleştirilenin de portresini oluşturmaya çalışıyor. Sömürgeleştirilenin bedenine yapışıp kalan imgelerin nasıl kurumsallaştığını, sömürgeciler tarafından nasıl işlevselleştirildiğini gösteriyor. Örneğin, tembellik, sömürgeleştirilen imgesine öyle yapışık bir hâl alıyor ki ona iş veren sömürgeci adeta yüce bir konuma yükseliyor. Bu da sömürgeleştirilenin bedeninin ucuz iş gücü olarak görülmesini adeta meşrulaştırıyor, oysa işin aslı Memmi’nin cümleleriyle söylersek şu şekilde: “Bir Avrupalı yerine üç sömürge insanı kullanmak daha avantajlıdır. Her şirketin uzmanlara ihtiyacı vardır kuşkusuz ama ancak en az sayıda; ve sömürgeci, uzmanları kendi türünün arasından ithal eder ya da işe alır. Buna ek olarak, bir Avrupalı işçinin gerektirdiği özel dikkat ve hukuksal korunma sorunu da vardır. Oysa sömürge insanından yalnızca kasları istenir; değeri o kadar düşüktür ki, bir Avrupalı fiyatına üç dört tanesi alınabilir.”
Sömürgeci, sömürgeleştirilen bedenin her hâlini kendi ayrıcalığı için kullanır, onun hakkında yaydığı tembellik gibi söylemleri kurumsallaştırır, “sömürgeleştirilenin, ne yaparsa yapsın, nasıl bir heyecanla yaklaşırsa yaklaşsın, tembel olmaktan başka bir şey olamayacağı belirginleşir.” Bu özellik sömürgeleştirilene atfedilen her özelliğe uygulanabilir ve bunun bizi götürdüğü yer, Memmi’nin işaret ettiği gibi ırkçılıktır çünkü “ırkçılık, suçlayanın yararına, suçlananın gerçek ya da hayali bir özelliğinin adsallaştırılmasının ifadesidir.” Bu tanımın izlerini günümüzün popülist politikalarında da sürebiliyoruz ki sadece Suriyeliler üzerinden yayılan söylemlere bakınca bile bunu görebiliriz. Bir gruba atfedilen olumsuz özellik kimin işine yarıyor sanırım soru bu ve bana kalırsa bunu sömürgeciliğin izini sürebildiğimiz her yerde sormamız gerekiyor.
Memmi, sömürgeleştirilen beden hakkında bir portre çıkarmaya çalışırken pek çok şeyden bahsediyor; “insanlıktan çıkarma” pratiklerini, okulları, anadil meselesini, sömürgede yazarın durumunu, sömürgecinin hilelerinin sömürgeleştirilenin bedeninde bulduğu karşılığı, asimilasyonun imkânsızlığını, sömürgeleştirilenin tarihin öznesi olmasının önüne geçen nesneleştirmeyi… Kısacası, bu metinde sömürgeci politikalar, yazarın çıkardığı sömürgeci tipler üzerinden açığa çıkarken, sömürgeleştirilenin konumu da bu ilişki içinde açık hâle getiriliyor. Yazarın çıkış olarak sunduğu yöntemin başında “isyan” geliyor çünkü “İsyan sömürge durumundan çıkmanın, aldatmaca olmayan tek yoludur ve sömürge insanı bunu er ya da geç keşfeder.” Memmi’nin kitabının, sömürge karşıtı direnişler için yol açıcı olduğunu da burada eklemeliyiz ki yazarın girişte yazdığı şu cümleler bunun göstergesi olarak okunabilir: “Dünyanın birçok bölgesinde sömürge polisinin sömürgeleştirilmiş halk militanlarının hücrelerinde bu kitaba el konulduğu bana anlatıldı.”
Albert Memmi’nin 'Sömürgecinin Portresi & Sömürgeleştirilenin Portresi', zor bir dünyada yaşarken, ortaya çıkardığı sömürgeci ve sömürgeleştirilen portreleriyle günümüzde de başka şekillerde süren bu ilişkiyi görmemizi sağlıyor. Bana kalırsa bu sömürgeci ve sömürgeleştirilen tipleri, başka ilişkisellikler bağlamında bugünde de düşünebileceğimiz yerde duruyor. Başta da bahsettiğimiz gibi, sömürgecilik bir tarih anı olmanın ötesinde, çeşitli biçimlerde devam eden ve gerektiğinde işe koşulan bir siyaset stratejisi. Konuya bu açıdan bakmak sanırım şimdide meseleyi daha geniş çerçevede görünür kılmak açısından önemli, Memmi’nin metni de buna vesile olabilecek türden bir bakış açısı sunuyor.
Emek Erez Kimdir?
Çeşitli gazete, dergi ve online sitelerde, kültür-sanat alanında on beş yıldır yazılar yazıyor.
Platonov yazıları: Umutlu zamanlar, edebiyat, emek ve trajedi 24 Mayıs 2024
Güç bir kişide toplanırsa 17 Mayıs 2024
‘Umutsuz Karakterler’: Sınıfsal hezeyanlar, ayrıcalık kaybı endişesi 03 Mayıs 2024
Hayvanlarla ilişkiyi yeniden düşünmek için mitoslar 26 Nisan 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI