Alevi Kurultayı: Saklanmaktan görünmeye
“Aman kızım okulda kimseye Alevi olduğunu söyleme” diye sıkı sıkı tembih eden annem ülkenin en büyük kentinde Kızılbaşların hep beraber Aleviyiz diyerek orta yere döküldüklerini görseydi ne derdi?
Gülfer Akkaya
Çok bekletti, geç geldi ama gösteri merkezinin önüne çabucak bıraktı Yenikapı otobüsü. Girişe doğru yürüyorum. Yolun iki tarafı kırlangıç denilen bayraklarla donatılmış. Ortalık kalabalık, hareketli. Etkinlik kalabalık olacak diye düşünüyorum.
İki kez polis kontrolünden geçiyorum. Nasıl sakin ve nazikler! Memlekete uğramayan demokrasi buraya gelivermiş! Oysa bir ay önce 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nde İstanbul sokaklarında biz kadınlara devlet şiddeti uygulamışlardı.
İnsanlara bakıyorum. “Herkes bizim oralı” cümlesi geçiyor aklımdan, gülümseyip salona doğru yürüyüşümü sürdürüyorum. Ayakta muhabbet edenler, selamlaşan, öpüşenler. Göz göze geldiğimiz herkesle selamlaşıyoruz. Burada kimse tanıdık değil, tıpkı tanımadık olmadığı gibi. Herkes Alevi, herkes “bizden”. Bu her şeye yetiyor.
Ceren (Ataş) ile buluşuyoruz. Benden önce ulaştı Ceren salona, yer tuttu benim için de. Öpüşüp kucaklaşma faslından sonra hemen kolları sıvıyoruz. Salonda fotoğraflar çekilecek. Notlar alınacak, gözlemler, sohbetler yapılacak. Kolay değil örgütlü olmak. Sorumluluk hissi tavan.
Hemen yan tarafımızda kocaman bir pankart aslı. Seyit Rıza’nın resmi var. Ah kalbim! Koçgiri, Dersim, Malatya, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Gezi yazıyor ve hemen altında “Hakikat, yüzleşme, adalet" talepleri yer alıyor. Katliamlara ait fotoğraflar var. Ceren “Ortaca katliamını yazmayı unutuyorlar hep” diyor. Destek çıkıyorum. Orada da öldürülen, direnen Aleviler ve elbette kadınlar geliyor aklımıza. Anıyoruz.
Salonda ve sahnede asılı olan pankartlarda yazık ki hala bir kadın Pir, Ana resmi yok. Bari Elif Ana’nın fotoğrafı olsaydı. Anaların adlarının yazılı olduğu pankartlar olsaydı diye düşünüyorum.
Her geçen dakika salon doldukça doluyor. Salonun dört tarafında çok sayıda insanlar grup grup ayakta kalıyor ve programı sonuna dek öylece izliyorlar.
İnsanların yüzlerini inceliyorum. Gergin, yer yer sert, gülümsemeyen, kaygılı. “Böyle görkemli bir kalabalıkta da mı?” diye geçiriyorum içimden.
Ve sahneden sesi yükseliyor Dilek’in (Odabaş Bakır). Tüm güzelliği, sıcaklığı ile, ustalığı ile. Bundan sonrası alkışlar. Sahneden Alevi Analar, Babalar, Dedeler, Pirler isim isim sayılırken salon çıt çıkarmadan dinliyor. Sonra alkışlar.
Program ilerledikçe, kurum eşbaşkanları/başkanları konuşmacılar Alevi halkının gönül teline değdikçe salonda coşku yükseliyor.
Alevilik vardır, Alevilik haktır. Hınzır Paşaların yanında yer almayacağız. Diyanet lağvedilsin. Zorunlu din dersleri kaldırılsın. Mülakat adı altında Alevi öğrencilere uygulanan ayrımcılıktır. Bir daha yaşanmaması için Alevilere yönelik katliamlarla ve yine Roboski dahil tüm katliamlarla yüzleşilsin. Devletin dini olmaz. Devlet şimdiye dek laik olmadı, laiklik istiyoruz. Çocuklara yönelik saldırıları kabul etmiyoruz. Cinsel yönelim, kadın erkek eşitliği… Barış içinde birlikte yaşamak istiyoruz. Alevilerin bayramlarının resmi bayram olarak kabul edilmesini istiyoruz...
Konuşmacılar söz aldıkça, Alevilerin talepleri yüksek perdeden dümdüz, açık, net dillendirildikçe salonda insanların yüzleri parlıyor. Heyecan artıyor. İnsanlar keyifleniyor. Birbirlerine dönerek fısıldaşıyor.
Önümdeki sırada oturan kadın hop oturup hop kalkıyor. Biraz önceki ifadesiz yüzüne mutluluk konmuş. “Keyfin yerinde” diye takılıyorum. Kolunu sandalyenin arkalığına dayayarak içtenlikle cevap veriyor. “Olmaz mı? Bak Aleviler burada, bir aradayız, kalabalığız. İnsan mutlu olmaz mı?”
BİRLİKTE YAŞAMAK
Birlikte yaşama talebini devletin içinde yer almayanların, güçsüzlerin, ötekilerin zayıf, cızırtlı sesi olarak adlandıranların temel kaygısı, kendilerinden aşağı gördükleri ile eninde sonunda eşitlenecekleri gerçeğidir. Şiddetle el koyduğu her şeyin ve kendileri için kurulan konforlu dünyanın alaşağı edileceğinin farkındalığıdır.
Birlikte yaşayabilmek için ayrıcalıkların ortadan kaldırılması, resmi ideolojinin yıkılması, çeşitli kimliklerden, sınıflardan, cinsiyetten milyonlarca insanın dışlanması üzerine kurulan paradigmanın yerine herkesin aktif şekilde dahil olduğu çoğulcu, eşitlikçi yeni bir toplumsal yapı hedeflenmeli. Ve fakat son tuğlası konmayacak şekilde değişime uyumlu, demokratik, katılımcı sürekli bir kuruluş amaçlanmalı.
Birlikte yaşamak sadece dün ve bugünle ilgili değildir. Toplumun geleceğini de kapsar ve gelecek ulaşılacak ve ulaşılınca son bulacak zaman dilimiyle sınırlanamaz. Tıpkı bugün gibi gelecek de sürekli akar ve hep sonrasına devreder kendini. Bu süreklilik içerisinde toplumda da değişiklikler, yenilikler olacak, toplumsal yapılar, kanunlar, kurallar bunlara göre değişip dönüşecektir.
Birlikte yaşam bu nedenle devinimi olan bir iddiadır ve toplumsal sözleşmeler, toplumsal yapılar bu devinim, çeşitlilik ve farklılıklar öngörülerek kurgulanmalı. Bugünden geleceğe doğru demokratik bir kapı aralanmalı, değişime, dönüşüme açık bir yol kurulmalıdır. Gelecekle böyle ilişki kurulmazsa birlikte yaşamak, eşit yurttaşlık ve hatta yurttaşlık sorunlarının üstesinden gelebilmek mümkün değildir.
Anayasada eşitlik ilkesi varken Alevilerin eşit yurttaş olamamasının nedeni muktedirlerin birlikte yaşam konusundaki bu isteksizlikleri ile, tekçilikleri ile ilgilidir.
HERKES CAN
Konuşmalara ara veriliyor. Deyişler söylemek için sekiz Zakir çıkıyor sahneye. “Zakirlerden sadece biri kadın” diyor Ceren. Oysa sahnede yapılan sunumlarda, konuşmalarda kadın erkek eşitliği, LGBTİQ+lar, cinsel yönelim başlıkları dillendiriliyor, Analar sahnede çerağ uyandırıyor, konuşmalar yapıyor, Ana Kırmancki verdiği dua ile Kürt Alevilerin bayramı Gağan’ı kutluyor. Kadın yöneticiler, eşbaşkanlar konuşmalar yapıyor. Eşbaşkanlar birlikte sahneye çağırılıyor, yan yana durup konuşuyorlar.
Yüzyıllardır devletlerin ve onların ideolojisi olan siyasal İslam’ın, son yüzyıldır Cumhuriyetin Türk-İslam sentezi ile epeyce çabaladığı ama asimile edemediği Aleviliğe gururla bakıyorum.
Sahneden yüzyıllarca süren zulme direnenlerin isimleri yükseliyor. Pir Sultan, Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa, Baba İlyas, Baba İshak, Kadıncık Ana, Zarife Hanım, Seyit Rıza, Anşa Bacı…
O sahnede adı geçmeyen ama Aleviliğe sazıyla, sözüyle direnişi ile tarifsiz katkı sağlamış olan Alişêr’i burada anımsatmış olayım.
“Bizler Aleviler sadece kendimiz için değil, herkes için mücadele ediyoruz. Ezilen halklar, cinsiyetler için.”
Sahnede özeleştirel dil vardı Roman Aleviler için. Epeydir böyle buluşmalarda sahneden bahsi geçmeyen devrimcilere de selam yollandı. Bizler katliamlara uğradığımızda, direndiğimizde, haklarımız için mücadele ettiğimizde bizleri hiç yalnız bırakmayan, yıllardır yanımızda olan sosyalist dostlarımızı da selamlıyoruz diyor kürsüden gelen ses. Aklıma Dersimli Firik Dede geliyor. 12 Eylül faşist darbe sonrası işkence yapılan ve diri diri yakılan oğlu Behzat için süren ömürlük yasıyla, direnişiyle.
Konuşmalar, selamlamalar, dualar, Kürtçe ve Türkçe yapılıyor. Açılışta yanı sıra Almanca, İngilizce, Fransızca da yapıldı. Ülkede yaşayan halkların adları sayılıp selamlanıyor. Dillerin çokluğu, kardeşliği salon tarafından sarmalanıyor. Alkışlar yükseliyor.
Sahneden yükselen ses “Yetmiş iki milleti aynı nazarda, bir görürüz. Bir Türk olarak bildiğim tek Kürtçe cümle şu: “Bijî Biratiya Gelan”. Yükselen alkışlar arasında kayboluyor kürsüdeki ses.
'ALEVİ CUMHURBAŞKANI OLMAZ DİYORLAR, BAL GİBİ OLUR'
Kurultaya gelen mesajlar okunuyor ara ara. Siyasi partilerden, siyasi kişilerden gelen mesajlar. HDP eşbaşkanlarının mesajı ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun mesajı peş peşe okunuyor. Alkışlar yükseliyor. Hak hukuk adalet sloganları yükseliyor.
“Alevi cumhurbaşkanı olmaz diyorlar, bal gibi olur!” Salondan tam destek geliyor.
Alevi cumhurbaşkanı olmaz ayrımcı, nefret dolu söylemi biraz daha devam ettirilirse Alevi toplumunda yaşanacak kırılmayı hayal bile edemez siyasetçiler diye düşünüyorum. Akıllarına gelmiyor mu Alevi cumhurbaşkanı istemeyiz diyenleri Alevilerin de desteklemeyeceğini, istemeyeceğini? O kadar kendilerinden eminler, konforlu, torpilli varlıklarına o kadar güveniyorlar ki ezilen halkların gazabından bihabermiş rolleri kesebiliyorlar.
Salon, sahneyi dikkatle dinlemeye devam ediyor.
İktidarın yanında olanlara, bakanlığa bağlı kurulan daireden maaş almaya yeltenecek dedelere açıktan tavır alan konuşma en çok alkış alanlardan. Kıyamet kopuyor adeta. Alevilik torbaya sığmaz! Alevilik vardır, Alevilik haktır. Size baş eğmedik, eğmeyeceğiz, dert olsun!
KADINLAR MÜCADELE ETTİKÇE ALEVİLİK ERKEKLEŞTİRİLEMEYECEK
Yenikapı’daki Alevi buluşması siyasal olarak bir kırılma anıydı. Aleviler ortak iradeyle siyasi olarak taleplerini ve taraflarını açık, net şekilde belirlediler.
Bir diğer önemli başlık da devletin, siyasal İslam’ın ve iktidarların baskılarına rağmen direnen kadıncıl Aleviliğin erkekleştirilemeyeceğine yönelik salondaki siyasal tutumdu.
Asimilasyon politikalarında saldırıların önemli kısmının eşitlikçi Alevilik boyutuna yönelik olduğunu uzun yıllardır biz feminist Alevi kadın mücadelesi verenler dillendiriyoruz. Aleviliğin bu yapısal ve olmazsa olmaz özelliğinin Aleviler tarafından içeriden ve dışarıdan gelen erkeklik tehlikelerine karşı korunmasının önemine dikkat çekiyorduk, çekiyoruz. Kurultayda Alevi kadınların yıllardır verdiği eşitlik mücadelesi ve eşitlikçi, kadıncıl Aleviliğin varlığının -henüz olması gereken noktada olmasa da- erkeklerce de hiç olmadığı kadar görünür olduğunu gözlemledim. Yıllardır süren eyvallahsız çabalarımızın etkilerini gördük. Her konuşmacıda, program sunumunda kadınları, eşitliği duydukça biz yan yana oturan üç kadın hemen kafalarımızı birleştirip zafer sözcükleri yolladık orta yere.
Keyiften gevrek gevrek gülüyor, erkekliğe ve erkek egemenlikle yüzleşmeyen erkeklere karşı yeni planlar kuruyorduk.
Her ne kadar kurulan cümlelerde acemilik olsa da, içselleştirme aşamasına henüz gelinmemiş olunduğuna dair ipuçları olsa da eşitlik meselesine azami dikkat gösterildiği yadsınamaz. Malum Alevilik eşitlikçi bir inanç. Kurultay bu açıdan da önemliydi. Alevi erkeklerin girdikleri bu yolda vermek zorunda kaldıkları ikrarı elbiselerimizin ceplerine doldurarak kurultaydan ayrıldık. Bundan sonra da mücadelemizde daha ısrarlı ve daha sonuç alıcı hatlar örmekle mükellefiz. Nice emeklerle kazanılan, gelinen bu durumu Alevi kadınlar olarak daha da sahiplenip yükseltmeliyiz.
Yenikapı kurultayı ile Aleviler etnisite, dil, ülke ayrımı yapmadan yol bir sürek binbir dediler. Farklı farklı ülke ve kıtalardan Alevi örgütlerinin yan yana geldiği buluşma hiçbir sınır, bölge, ülke, kıta ayrımı gözetmeden artık örgütlü görüntüsü verdi. Salondaki canların talebi de, haleti ruhiyesi de böyleydi. Alevi kurumlarının önündeki görev ve sorumluluk şimdi daha da büyük.
ALEVİ KADINLAR ALEVİLİĞİN TAŞIYICISI
Salonda Kürtçe dualar verildiğinde, eşitlikçi cümleler kurulduğunda, ileri yaşlarda kadınları gördüğümde, sahneye Analar çıktığında hep annemi andım. “Aman kızım okulda kimseye sakın Alevi olduğunu söyleme” diye sıkı sıkı tembih eden annem ülkenin en büyük kentinde Kızılbaşların hep beraber Aleviyiz diyerek orta yere döküldüklerini görseydi ne derdi? Burada olsaydı nasıl hissederdi, ne düşünürdü?
Saklanmaktan görünmeye, nihayet yönetmeye talip olmaya doğru uzanan maratonluk mesafe için ne derdi?
Cevabını hepimizin bildiği bu soruyu kadıncıl Aleviliğin aktarıcısı anneme sorup sonra hınzırca devam ederdim:
“Eee Borborık daha daha nasılsın?”