Ali Cengizkan'ın 'Şiir ve Yaşam'ı
Ali Cengizkan’ın 'Şiir ve Yaşam' kitabı Islık Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap, “Şiir ve Yaşam”, “Çantada Kalanlar” ve “Sivas’tan Sonra” adlı üç bölümden oluşuyor.
Ali Cengizkan’ın 'Şiir ve Yaşam' adlı kitabının genişletilmiş basımı geçtiğimiz haftalarda yayımlandı. Kitapta Cengizkan’ın şairlik serüveni boyunca, aynı zamanda şiir düşüncelerini paylaştığı yazılarının yanı sıra, toplumsal, politik ve tarihsel konulardaki yaklaşımları da yer alıyor. Ali Cengizkan, inceliğin, usul ve yalın sesin hatta yer yer sessizliğin, insani duyarlılığın en kristalize olmuş biçiminin, içtenliğin şairi. Aynı zamanda mimar ve akademisyen olan, modern Türk şiirinin bu özgün ve önemli şairiyle Ankara yıllarımda uzun yıllar komşu olduğumuzu, o tek katlı, bahçe içindeki şiirsel evlerinde Octavio Paz çevirdiği günlerde Latin Amerika şiirini ve Octavio Paz’ı konuştuğumuz günleri anımsamadan geçemem. Birlikte yaptığımız belediye otobüsü yolculuklarındaki şiir konuşmalarımızı da unutamam. İlk kitabı olan 'Senlere'deki “Solfasol Otobüsü” adlı şiir de sanırım Cengizkan’ın yaptığı bir yolculuğun sonucuydu:
“Haydi gel, bir kere daha deniyelim,
Mutluluk hakkını kaptırma başkasına.
Solfasol otobüsüne binelim sıkışıktır,
Yakın olmanı istiyorum bana.
Asu gel, bir kere daha deniyelim.
…”
Genellikle şairler ile şiirleri arasında, okuru şaşırtan, düş kırıklığına uğratan bir mesafe olur. Oysa Ali Cengizkan’ın, şiiri ile kişiliğinin neredeyse birebir çakıştığı bir şair olduğunu belirtmeliyim. Şiirlerindeki yaşama sevinci, barış ve sevgi önermesi, insanları mutsuz eden gündelik “küçük hesaplar”ın gereksizliği, son derece organik imgelerle ve metaforlarla yansıtılır. Ali Cengizkan’ın şiiri, 1980’li yılların sıcak, çatışmalı ortamında biçimlendi. Buna karşın, o dönemin birçok şiir yazan insanlarının metinlerinde görülen “slogan” ifadelere kapılmadı. Edebiyatımızın önemli eleştirmenlerinden Mehmet H. Doğan, 'Yüzyılın Türk Şiiri' adlı çalışmasında, Ali Cengizkan’ı değerlendirirken şunları söyleyecektir: “Bütün yaşdaşları gibi politik hareketin, güncelin içinden geldiği halde, şiirini güncel ve politika karşısında yenik düşürmemesi; bağırganlıktan daha etkili bir şiir sesi bulmuş olmasıydı ona bu haklı ünü kazandıran…”
Gerçekten de Ali Cengizkan, yaşamda karşılığı olan şiirler yazdı. Başlangıçta yazdığı şiirler daha duygu yoğunluklu, daha dolaysız ve kendi bireysel duyarlılıklarını yansıttı: “Dayım gül takardı gömleğinin yakasına /Seni görse, eminim, mutluluktan ağlardı…” Oysa Cengizkan'ın son dönem şiirlerinde daha düşünce yoğunluklu, daha çağrışımcı ve narativ bir özellik gözlenir. Ama şiirlerinde yaşama dair bir durum, bir kesit her zaman egemen olmuştur: "İncir kokuşlu dar sokakları aştınsa, görmüşsündür /Kıyıda, küçük bir çocuk taş atıyor suya /Taş da çürür…”
İşte, 'Şiir ve Yaşam' böyle bir şairin yazıları. Özellikle 1970’li yılların ortalarından 1980’li yılların ortalarına kadar Ankara’da yayınlanan aylık “Türkiye Yazıları”, “Yarın” dergilerinde ve başka mecralarda yazdığı yazılar, soruşturmalara verdiği yanıtlar. Ali Cengizkan, ülkemizin kültürlenme sürecinde önemli yeri olan bu iki derginin mutfağında bulunmuş, çalışmalarına katılmıştı. "Türkiye Yazıları" dergisi, 1977-1983 yılları arasında, Ankara'da, 74 sayı yayımlanmış, kurucuları arasında Cemal Süreya, Ahmet Say, Ragıp Gelencik takma adıyla tanınan dilbilimci Öner Ünalan, Demir Özlü, Ali Püsküllüoğlu ve Vecihi Timuroğlu yer almıştır. Dergi zor yıllarda çıkmıştı: 1980 askeri darbesinden önce, darbe yılları ve darbeden sonra, altı yıl. Benim de şiirlerimi yeni yeni yayımlamaya başladığım, üniversite öğrencisi olduğum yıllardı. Bugün adı bilinen, saygın birçok yazar ve şairin imzası bulunan "Türkiye Yazıları", ciddi, saygın ve Türkiye çapında bir dergiydi. Cahit Külebi, Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Mahmut Makal, Muzaffer İzgü ve Samim Kocagöz’ün de aralarında yer aldığı Türkiye’nin önemli yazarlarının ve şairlerinin kendi hayat hikâyelerini ve deneyimlerini anlattıkları “Kendileri” başlıklı bölüm çok ilginç ve önemliydi. Bu dergide yayımlanmak, bir yerde, edebiyat dünyasına bir giriş bileti almak demekti. O yıllardaki edebiyat ve şiir ortamını oluşturan insanlar, içinde yaşadıkları gerçekliğe karşı son derece sorumlu, dayanışma duygusu taşıyan insanlardı. Edebiyatın ve şiirin sorunlarını tartışırken açık, samimi, dolaysız bir tavır içinde olurlar, bugün zaman zaman rastladığım gibi provakatif ve yapay davranmazlardı. O zamanki yazar ve şairler, hatırladığım kadarıyla, iktidardan yana tavır alıp, kendilerini sağlama bağlamak gibi bir yola sapmazlar, muhalif olmayı göze alacak cesareti gösterirlerdi. "Türkiye Yazıları" bir okuldu. Estetik değerlerimizi geliştirirken, etik değerlerimizin de gelişmesine katkıda bulunurdu. Ali Cengizkan’ın yazıları, işte bu değerler üzerine kurulu.
"Yarın" dergisi de 1981-1988 yılları arasında çıkmış, giderek gençliğe yönelmiş, sanat kültür ağırlıklı olmasına karşın politik yanı da ağır basan bir aylık dergiydi. Ali Cengizkan’ın yazılarından çoğu yine bu dergide yazdığı yazılar.
'Şiir ve Yaşam' kitabı, üç bölümden oluşuyor: “Şiir ve Yaşam”, “Çantada Kalanlar” ve “Sivas’tan Sonra”. Kitapta yer alan, “80’li Yıllarda Yazılan Şiir Üstüne Notlar” başlıklı yazı, özellikle “1980 Şiiri” konusunda, bu kuşağın içinden bir şairin yaklaşımlarını içermesi açısından ilgiye değer. Örneğin şöyle diyor: “Niyeherkes kendini gelenek sayıyor? Her şair başlı başına bir olgu: Peki! Ama onaylanma kaygısı ile döneminin özelliklerini genelleştirip yayma çabası. Bir ’80 Kuşağı’ benimsetme niyeti peşinde koşan dergiciler, eleştirmenler, şairler…”
'Şiir ve Yaşam' türü kitapların, sonraki kuşaklara bir “poetika kültürü” aktarması açısından çok önemli olduğunu da belirtmeliyim. Bu bağlamda şiiri, yazıldığı dönemin tarihsel ve toplumsal koşullarıyla birlikte ele alması, yazılara aydınlatıcı işlev de kazandırıyor. Yazıların genel biçimsel yapısı teatral bir diyalog atmosferinde olsa da bir tür iç konuşma (monolog) biçiminde gelişmesi de bir organiklik kazandırıyor. Herhangi bir konuyu kanıtlama, öğretme gibi didaktik bir ciddiyete bürünmemiş olması, ele alınan konuların inandırıcılığını artırıyor. Örneğin “şiirde içtenlik”ten söz edilen bir paragraf şöyle biçimleniyor: “’Şiirde içtenlik’, ‘şairin içten olması’ son bir-iki yıldır (1980 başları -S.B.-) üstünde düşünülmeden söylenen bir söz, kullanılan bir ölçü oldu. Bu sözcük, ilişkili kavramlarla karıştırılarak, ayırdında olunarak ve olunmayarak sözcüğün fetişleştirilmesiyle kullanılıyor hem de…”
Cengizkan'ın İlhan Berk’le yaptığı ve 2000 yılında Varlık dergisinde yayımlanmış olan uzun söyleşi de kitabın önemli metinlerinden birini oluşturuyor. İlhan Berk, Ali Cengizkan’ın sorduğu bir soru bağlamında, Sabahattin Kudret Aksal ve aslında genel ve önemli bir konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “ …Sabahattin Kudret iyi bir şairdir. Niye tanınmıyor, biliyor musunuz? Nerededir onun şiiri? Yazılan şiirin içinde bir şiir yazmıştır, ortak şeyi iyi yapmıştır. Ama esinleyen bir şiir yazmamıştır. Bir çığır açmamıştır. Bir ses, bir tavır koymamıştır. Bir şairi öyle tanırız biz…”
'Şiir ve Yaşam', ülkenin bir döneminin kültürel ve toplumsal özelliklerine bir şairin, bir mimarın ve bir akademisyenin yaklaşımlarına tanıklık etmek için önemli bir kitap. Elbette her şeyden önce iyi bir şairle birlikte, şiire içeriden bakmak için değerli bir kaynak. Şiir yazanlar için bir el kitabı dersem de abartmış olmam.