Almanya basınında geçen hafta: ‘Erdoğan’ın uzlaşmacı üslubunun arkasında ne var?’
Die Süddeutsche Zeitung gazetesinde çıkan bir analizde, Bahçeli ve Erdoğan’ın yeni bir Kürt açılımının sinyali olarak değerlendirilen sözlerine işaretle, “Türkiye siyasetine hoş geldiniz” denildi.
DUVAR - Almanya’da Başbakan Olaf Scholz, ‘trafik ışığı’ federal koalisyon hükümetinin dağılmasının ardından yapılan ilk federal meclis oturumunda 16 Aralık’ta güven oylaması yapılacak şekilde başvuruda bulunacağını açıklayarak erken genel seçim tarihini de 23 Şubat 2025 olarak teyit etmiş oldu. Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve liberal Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan koalisyonun nasıl olup da dağıldığı sorusu ise ülke gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta basına yansıyan haberlere göre, dağılmanın fitilini ateşleyen isimlerden FDP’li eski maliye bakanı Christian Lindner, esasında bunun için haftalardır hazırlık yapıyordu. Hakkındaki iddialara yanıt veren Lindner, SPD’li Başbakan Scholz’un konuşmalarına işaret ederek, “Haber bunun neresinde?” diye sordu.
Seçim sath-ı mahalline girilen ülkede, sosyal medyada Yeşiller Partili Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanı ve başbakan adayı Robert Habeck hakkında yapılan paylaşım üzerine ‘şüphelinin’ evine baskın düzenlendiği haberleri kamuoyunda tartışmaya neden oldu. Siyasi yelpazenin diğer ucunda yer alan faşist Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yasaklanması için 113 milletvekilinin federal meclis başkanlığına önerge vermesi ise basında çıkan bazı yorumlara göre AfD’ye verilmiş bir seçim armağanından başka bir şey değildi.
Meksika’da düzenlenen ‘alternatif COP’tan Türkiye’deki olası Kürt açılımının ardında yatan sebeplere geçtiğimiz hafta Almanya basınına yansıyanlardan öne çıkan bazıları şöyleydi…
LİNDNER’DEN İDDİALARA YANIT: HABER BUNUN NERESİNDE?
Almanya’da koalisyonun çözülme süreci Scholz ve Lindner’in aynı gün iki farklı ekonomi zirvesi yapmasıyla gün yüzüne çıkmış olsa da ‘trafik ışığının’ dağılması Lindner’in erken seçim talebi sonrası Scholz’un onu görevden alması, Lindner’in de bir fireyle de olsa FDP’li bakanları hükümetten çekmesiyle olmuştu. Die Zeit ve Süddeutsche Zeitung gazetelerinin araştırmalarına göre ise Lindner aslında koalisyonun dağılması için haftalardır hazırlık yapıyordu. Basında çıkan bu iddiaları değerlendiren Der Spiegel’den Maria Fiedler, “Şimdi ise sadece FDP liderinin değil, tüm partisinin güvenirliği tehlikede; bununla birlikte federal meclise yeniden girmesi de” yorumunda bulundu. Lindner’in Scholz’u ‘önceden hesaplanmış bir dağılma’ hamlesi ile suçladığı hatırlatılan yazıda, FDP’nin koalisyondan çıkmak için - planlı bir saldırının başlangıç gününü imleyen - ‘D günü’ için hazırlık yaptığı, hatta bir ‘senaryonun’ dahi olduğu bilgisi verildi. Söz konusu ifşaatın Lindner’in kendisi hakkında yaratmaya çalıştığı ‘dürüst siyasetçi’ imajı ile büyük bir tezat oluşturduğunu belirten Fiedler, “Kamuoyuna yansıyan bilgilerle birlikte Christian Lindner’in güvenirliği derinden yara aldı. Bu, siyasi olarak hayatta kalma mücadelesi veren ve bir sonraki seçimde meclis dışı kalmaktan korkmak zorunda olan bir parti için tehlikeli” dedi. (16 Kasım)
Christian Lindner ise iddialara başkent Berlin’de basına yaptığı açıklamayla yanıt verdi. Lindner, Das Erste muhabirine şu açıklamayı yaptı: “Bu, seçim kampanyası. Haber nerede? Olaf Scholz, dün beni görevden almayı halihazırda yazın düşünmüş olduğunu kabul etti. Ve elbette ki FDP ekonomi alanında bir değişim olmadan koalisyondan ayrılmak durumunda kalacaktı. Ben de bu yüzden Olaf Scholz’a yeni seçimlere giden ortak ve düzgün bir yol önerdim. Yani, haber bunun neresinde?” (Berliner Zeitung, 16 Kasım)
‘AfD’YE YASAK ÖNERGESİ, PARTİYE VERİLEN BİR SEÇİM ARMAĞANI’
Almanya’da yaklaşan erken seçimin en büyük kazananlarından biri olacağına neredeyse kesin gözüyle bakılan faşist AfD, geçtiğimiz hafta yeni bir yasak hamlesiyle karşı karşıya kaldı. Ülkede son aylarda pek çok faşizm ve ırkçılık karşıtı eylemde dile getirilen “AfD yasaklansın” talebi, federal meclise sunulan bir önergeyle resmiyet kazandı. Başını ana muhalefetteki merkez sağ parti Hıristiyan Demokrat Birlik’ten (CDU) Marco Wnderwitz’in çektiği federal milletvekilleri, AfD’nin faaliyetlerinin yasaklanması talebiyle önerge verdi. Die Tageszeitung (taz) gazetesinden Sabine am Orde, “AfD’ye seçim kampanyası armağanı” başlıklı yazısında, “Yasak teklifini aceleyle federal meclisin önüne getirmek ters etki yaratır. Başarı şansını artırmak için şimdi sabır gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu. Milletvekillerinin AfD’nin anayasaya aykırı olup olmadığının Federal Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi talebinin yerinde bir talep olduğuna işaret eden Sabine am Orde, “Sadece şu an bunun için yanlış zaman. Başarısız olma tehlikesi çok büyük” dedi. Mecliste 734 vekilini olduğunu, önergeyi ise sadece 113 ismin desteklediğini hatırlatan gazeteci, sözlerini şöyle sürdürdü: “Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı, bu konuda yıl bitmeden karar vereceğini açıklamıştı. Bu, erken seçimler sebebiyle gecikti. Bunun seçime yakın bir zamanda seçmenleri etkileme teşebbüsü olarak görülme riski çok büyük olduğu düşünüldü. Ancak, bunun da dışında işler önerge için kötü görünüyor. Daha da kötüsü; bu, ters tepebilir. Eğer önerge başarısız olursa, söz konusu girişim öngörülebilir gelecekte tüketilmiş olur. Dahası, AfD, meclisin çoğunluğunun kendisini gerçekten tehlikeli görmediğini iddia edebilir. Bu da aşırı sağcı partiye bir başka seçim kampanyası armağanı olur.” (13 Kasım)
ALMANYA ‘SİYASİLERE HAKARET SUÇU’ İLE TANIŞIYOR
Almanya’da geçtiğimiz hafta 64 yaşında emekli bir sosyal medya kullanıcısının evine sabah saatlerinde polislerin gitmesi ve evde uzun uzadıya arama yapmasa da ‘şüphelinin’ tabletine el koyması tartışma yarattı. Basına yansıyan ilk haberlere göre, sosyal medya kullanıcısının evine polislerin gelmesine sebep olan, temmuz ayında bir başkasının mesajını kendi X hesabında yeniden paylaşmış olmasıydı. Buna göre, paylaşımda Ekonomi Bakanı Habeck’in bir fotoğrafı vardı ve Schwarzkopf firmasının logo ve adıyla kelime oyunu yapılarak ‘Schwachkopf Professional’ (Moron Profesyonel) ifadelerine yer verilmişti. Basına yansıyan haberlere göre, sosyal medya kullanıcısı hakkında, Türkçede kaba bir çeviriyle ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ olarak ifade edilebilecek ‘Volksverhetzung’ ve ‘siyasilere yönelik hakaret’ iddiası vardı. Der Spiegel, konuya ilişkin haberinde şu bilgilere yer verdi: “Kullanıcı hakkında yine de kin ve düşmanlığa tahrik suçlaması var ancak Habeck paylaşımından bağımsız. Bamberg Başsavcılığı, cuma sabahı bir açıklama yaparak ‘en başta var olan tahrik şüphesinin devam ettiğini’ bildirdi. Savcılığa göre, 64 yaşındaki adam, 2024 yılının ilkbahar aylarında, bir SS ya da SA (Nazi) subayının olduğu bir fotoğraf paylaşmıştı. ‘Almanlar Yahudilerden alışveriş yapmaz’ yazısının olduğu resimde ayrıca şöyle deniyordu: ‘Gerçek demokratlar! Hepsini daha önce yaşadık!’ Öte yandan, evde yapılan arama gerçekten sadece Habeck’le ilgili paylaşım ve onunla bağlantılı hakaret suçlaması ile ilgiliydi.”
Tüm bunların yanı sıra arama emri için esasında haftalar önce başvuru yapıldığını ve emrin de yine çok önce çıkarıldığını aktaran dergi, savcılığın emrin uygulanması için 12 Kasım İnternette Nefret Suçlarına Karşı Mücadele Günü’nü beklediğine işaret etti. Dergiye konuşan hukukçulara göre, bu tercih, aynı zamanda bir mesaj vermekle de ilgiliydi. Savcılık ayrıca Habeck’in suç duyurusunda bulunduğu haberlerini de doğruladı. (15 Kasım)
MEKSİKA’DA COP29’A KARŞI ZİRVE: ‘DİRENİŞ KÜLTÜRÜNE İHTİYAÇ VAR’
Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29’uncu Taraflar Konferansı (COP29) Dünya Liderleri İklim Zirvesi, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de 11 Kasım’da başladı. Hak ihlalleri ve fosil yakıt üretimi ve kullanımı ile eleştirilerin odağı olan Katar’ın COP28’e ev sahipliği yapmasının yankıları henüz sona ermişti ki COP29’a da Azerbaycan’ın ev sahipliği yapıyor olması bir kez daha benzer tartışmaları beraberinde getirdi. Zirve öncesinde nd-Aktuell haber sitesine röportaj veren ‘İklim için Borç’ platformu basın sözcüsü Lukas Hufert, Bakü’deki COP29’a karşı Meksika’nın Oaxaca eyaletinde düzenledikleri ‘karşı zirve’ hakkında bilgi verdi. “Anti-COP, yalnızca Bakü’deki COP29’a karşı bir protesto değil; aynı zamanda resmi iklim konferansının meşruiyetini ortadan kaldıracak gerçek bir alternatif de olmalı” diyen Hufert, COP zirvelerinin odaklarını iklimi koruma ile sınırlandırdığını, kendi odak noktalarının ise ‘herkes için iyi bir yaşam’ olduğunu belirterek, “İklim burada da elbette merkezi bir tema ama tek tema değil” diye konuştu. Hufert, bu bağlamda dört temel soruna işaret etti: Doğal alanlarda inşa edilmek istenen mega projeler, iklim krizi ve çevre kirliliğinin daha da beter hale getirdiği küresel su krizi, sadece mega projeler yüzünden değil devlet şiddeti ve organize suçlar sebebiyle yaşanan göç ve yaşamın ticarileşmesi.
Burada kapitalizmin rolüne dikkat çeken hak savunucusu, “Almanya’da uluslararası borç sisteminden bahsettiğimde çoğu zaman ilgi olsa da bilgi olmadığını fark ediyorum. Anti-COP’da ise durum farklı. Çünkü insanlar küresel güneyin küresel kuzeye borcu olmadığını, durumun tam tersi olduğunu biliyor: Küresel kuzeyin güneye iklim ve sömürgecilikten doğan borçları var. Borçların bir iktidar aracı olarak kullanılması da bu sistemden etkilenenler arasında daha yaygın” dedi. Anti-COP’un ardından Almanya’ya hangi bilgilerle döneceği sorusuna da yanıt veren Hufert, şöyle konuştu: “Burada edindiğim uluslararası bağlantıların yanı sıra şu ifade de her şeyden önce benimle kalacak: ‘Bir direniş kültürü inşa etmemiz gerekiyor’. Çoğumuz mevcut durumda yeterince direniş ortaya koymuyoruz. Pek çok grup yüzleşme arayışında olsa da bu, sonuna kadar götürülmüyor. Yıkıma gerçek anlamda karşı koymak için daha kararlı ve cesur olmalıyız!” (11 Kasım)
‘TÜRKİYE SİYASETİNE HOŞ GELDİNİZ: HER AN HER ŞEY OLABİLİR’
Son olarak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çıkışı ile başlayan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kürtlere el uzattıkları’ yönündeki açıklamasıyla devam eden gelişmeler, Almanya basınında da irdelenmeye devam ediyor. Die Süddeutsche Zeitung gazetesinden Raphael Geiger, “Türkiye’de Kürtler: Erdoğan’ın uzlaşmacı üslubunun arkasında ne var?” başlıklı analizinde, “Türkiye Cumhurbaşkanı’nın sözleri kulağa uzun zamandır hiç bu kadar barışçıl gelmemişti: Söylediğine göre, siyasi hayatını Kürtlerle yapılacak bir anlaşma ile ‘taçlandırma’ niyetinde. PKK kurucusu Öcalan’ın tahliyesi bile düşünülebilir geliyor” ifadelerini kullandı. MHP liderinin daha önceki açılım sürecinde muhalefette olduğu ve çözüm sürecine karşı çıktığı hatırlatılan analizde, Bahçeli’ye işaret edilerek, “Kürt nefretinden barış elçiliğine mi?” diye soruldu. Geiger, sözlerine şöyle devam etti: “(Bahçeli) partisi MHP ile iktidarı destekliyor; Recep Tayyip Erdoğan ile koalisyon ortağı olduğu söylenebilir. Şimdi birdenbire barış elçisi mi oldu yani? O halde, en güvenilir tahminin her an her şeyin olabileceği olduğu Türkiye siyasetine hoş geldiniz.”
‘İNSANLAR ERDOĞAN’IN KÜRTLERİ BÖLMEYE ÇALIŞTIĞINA İNANIYOR’
Ülke siyasetinin yeniden şekillenme aşamasında olduğuna işaret eden Geiger, yerel seçimlerde AK Parti’nin yaşadığı yenilgiye ve ekonomiye işaret ederek, “Erdoğan, gelecekteki seçim zaferleri için yeni çoğunluk arayışına girmek zorunda olduğunu biliyor” dedi. Erdoğan’ın yeniden aday olabilmek için de çoğunluğa ihtiyaç duyduğuna işaret edilen analizde, şöyle denildi: “Erdoğan, bir süredir ülkenin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu söylüyor. Parantez içinde: Bu, Cumhurbaşkanı’nın yeniden aday olmasına da izin verebilir. Ancak bu da muhalefet olmadan yapılamıyor. Bunun için ya Meclis’te üçte ikilik bir çoğunluk ya da referandumda yüzde 60’lık bir ‘Evet’ oyu gerekiyor. Rakiplerini birbirine düşürmek her zaman Erdoğan’ın siyasi sanatı olmuştur. Yerel seçimleri kısmen ekonomi yüzünden ama aynı zamanda en büyük muhalefet partisi CHP’nin laik seçmenleri ile Kürtlerin kentlerde kendisine karşı oluşturduğu koalisyon sebebiyle kaybettiğini biliyor. Bu ittifak, Ekrem İmamoğlu’nun yeniden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesini de sağladı.”
Bu süreçte İmamoğlu hakkında siyasi yasak kararıyla neticelenebilecek yargı süreçleri ile DEM Parti ve CHP belediyelerine atanan kayyımları da hatırlatan Geiger, Bahçeli’nin Öcalan’a ‘özgürlük teklif ettiğine’ ancak HDP’nin tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliyesinin gündeme getirilmediğine dikkat çekerek, “Türkiye’de pek çok insan Erdoğan’ın Kürt hareketini bölmek istediğine inanıyor: Mücadeleden yorulan ve hükümetin teklifini kabul etmek isteyenler ve en azından Demirtaş ve diğerleri hapiste kaldığı sürece şüpheci yaklaşmaya devam edecek olanlar… Erdoğan da bunun üzerine - kendi deyimiyle terörist olan - ikinci grubu CHP ile aynı davanın peşindeymiş gibi gösterebilir. Kendisi Cumhurbaşkanı olarak makul insanlarla barış konusunda anlaşmaya varırken (şöyle diyebilir): 'Bakın, mücadele bitti, önümüze bakalım.' Erdoğan, PKK ile ebedi çatışmayı bitirmeyi başarırsa bunun kariyerini ‘taçlandıracağını’ söylemişti. Bunun yanı sıra kariyerinin de orada bitmemesini umuyor gibi görünüyor” gözlemini paylaştı. (14 Kasım)