Almanya basınında geçen hafta: Nazizm mi, narsisizm mi?
Almanya’da siyasetçilere yönelik saldırıları değerlendiren Tageszeitung gazetesinden Reinecke, “Bu saldırganlık geçmişin bir yankısı değil, güncel” yorumunda bulundu.
DUVAR - İsrail’in saldırılarına karşı ABD üniversitelerinde başlayan ve dünyanın farklı ülkelerine yayılan Gazze’ye destek eylemleri, Almanya’da da karşılık buldu. Berlin Humboldt Üniversitesi’ndeki protestonun ardından Berlin Özgür Üniversitesi’nde Gazze’yle dayanışma çadır kampı kuruldu. Polisin buradaki kampı ve protestoları güç kullanarak dağıtması üzerine Berlin üniversitelerinde çalışan yüzlerce öğretim görevlisi ortak bir açıklamaya imza atarak barışçıl gösteri hakkına desteklerini dile getirdi, öğrencilerin hiçbir durumda polis şiddetine maruz bırakılmaması gerektiğinin altını çizdi. İmzacı akademisyenler, sonrasında Bild gazetesi tarafından fotoğraflarıyla birlikte ‘failler’ olarak hedef gösterildi.
İsrail’in Refah’a topyekun bir kara harekatı durumunda ABD’ye benzer şekilde Almanya’nın da İsrail’e silah sevkiyatını azaltması olasılığının yanı sıra Federal Meclis’te ana muhalefet konumunda olan, fakat anketleri önde götüren Hıristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) kurultayı da Almanya basınında geniş yer buldu. Kurultaydan günler sonra CDU’nun ‘kardeş partisi’ Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) lideri ve Bavyera Başbakanı Markus Söder, İtalya’da Başbakan ve faşist İtalya’nın Kardeşleri (FdI) partisi lideri Giorgia Meloni ile bir araya geldi.
Yapılan son seçim anketlerinden, siyasetçilere yönelik saldırıların devam eden yankılarına, geçen hafta Almanya basınına yansıyanlardan bazı öne çıkanlar şöyleydi…
BILD, AKADEMİSYENLERİ HEDEF GÖSTERDİ
Berlin Özgür Üniversitesi’ndeki Gazze eylemine yönelik polis şiddetinin ardından kamuoyuna duyurulan ortak açıklamaya 12 Mayıs itibarıyla 600’den fazla akademisyen imza attı. Berliner Zeitung’un aktardığına göre, öğretim görevlileri, açıklamalarında özetle şu ifadeleri kullandı: “Protesto kampının spesifik talepleriyle hemfikir olup olmadığımızdan bağımsız bir şekilde öğrencilerimizin ve barışçıl protesto haklarının arkasında duruyor, kampüs binalarının işgali de dahil barışçıl protesto haklarını savunuyoruz. Toplantı ve ifade özgürlüğü, üniversitelerde de ve özellikle üniversitelerde korunması gereken temel demokratik haklardır. Açıklanan Refah bombardımanı ve Gazze’deki kötüleşen insani durum karşısında protestocuların endişelerinin aciliyeti tüm spesifik talepleri paylaşmayan ya da seçilen eylem şeklini uygun görmeyenler için de anlaşılır olmalı.” (10 Mayıs)
Almanya’nın en çok satan gazetesi Bild’in politika şefi Hans-Jörg Vehlewald, bu ortak açıklamaya ilişkin, Almancada ‘üniversiteler’ ve ‘failler’ sözcüklerinden kelime oyunu yaparak, “Öğretim görevlileri isyancı öğrencileri destekliyor: Üniversite failleri” başlıklı bir haber kaleme aldı. Basılı gazetede bazı akademisyenler, fotoğraf ve isimlerine yer verilerek hedef gösterildi. Bild’e konuşan liberal Hür Demokrat Partili (FDP) Federal Eğitim Bakanı Bettina Stark-Watzinger, açıklamanın ‘şok edici’ olduğunu, ‘İsrail ve Yahudilere yönelik nefrete karşı net bir duruş sergilemek yerine üniversiteyi işgal edenlerin mağdur olarak lanse edildiğini, şiddetin önemsizleştirildiğini’ savundu. Ana akım basında da çoğunlukla bu ve bunun gibi eleştiri ve tepki açıklamaları haber oldu. (10 Mayıs)
‘İSRAİL İÇİN DAHA AZ SİLAH MI?’
Öte yandan, ABD Başkanı Joe Biden’ın “İsrail, Refah'a geniş çaplı saldırı başlatırsa silah göndermeyi durduracağız” uyarısında bulunması, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) 2013-2023 verilerine göre ABD’den sonra İsrail’e en çok silah sağlayan Almanya’da ufak çaplı bir tartışma başlattı. Biden’ın ‘tehdidini’ ABD-İsrail ilişkilerinde bir ‘dönüm noktası’ olarak değerlendiren Der Spiegel, “İsrail için daha az silah mı?” başlıklı haberinde, “ABD’nin dışında Yahudi devletine şu anda sarsılmaz desteğini teyit eden sadece Almanya var” diye yazdı. ABD’nin askeri desteğinin azalmasının Almanya’nın İsrail’e silah ihracatı için ne anlama geleceğinin ele alındığı haberde görüşlerine yer verilen Sosyal Demokrat Partili (SPD) dış politikacı Ralf Stegner, federal hükümetten Biden örneğini izlemelerini ve İsrail’e yapılacak silah ihracatını sıkı koşullara bağlamalarını istedi. Yeşiller Dış İlişkiler Sözcüsü Deborah Düring’e göre ise Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, haftalardır Gazze’deki sivil halkın korunmasına yeterince önem verilmediğine dikkat çekmiş, Almanya da bu bağlamda son aylarda Gazze’de kullanılabilecek savaş silahlarına onay vermemişti. Habere göre, İsrail’e silah ihracatı ise tamamen durmuş değil. (10 Mayıs)
KONUŞAN KİMDİ: MERZ Mİ, MERKEL Mİ?
CDU’nun 36’ıncı kurultayı 6-8 Mayıs’ta Berlin’de yapıldı. Friedrich Merz, yapılan oylamada yüzde 90 oy alarak yeniden parti başkanı seçildi. Florian Gathmann’ın değerlendirmesine göre, partinin eski liderlerinden eski başbakan Angela Merkel 1001 delegenin bir araya geldiği kurultaya katılmasa da pazartesi günü kurultayın açılışına katılanlar kendilerini Merkel’in döneminde gibi hissetmiş olmalıydı: “Özellikle kendisini bir çeşit Merkel karşıtı olarak lanse eden ve böylece sonunda CDU’nun zirvesine çıkmayı başaran Merz, eski başbakanın tarzında bir konuşma yaptı. Esasında sadece Merkel’in ünlü el hareketi eksikti. Merz ateşli bir konuşmacı olabilir, siyasi saldırıları sever. Ama yaptığı 80 dakikalık konuşmada kendisini her şeyden önce kucaklayan biri gibi sundu: İçeride, partideki farklı fraksiyonları ve idare etmenin her zaman kolay olmadığı kardeş parti CSU’yu, dışarıda ise sanayi işçilerinden profesörlere tüm toplumsal güçleri…” (Der Spiegel, 6 Mayıs)
CSU’DA ‘MELONİ’ ÇATLAĞI VE SÖDER’İN ROMA ZİYARETİ
Kendisi de CDU kurultayında bir konuşma yapan CSU lideri Markus Söder, bundan günler sonra, 10 Mayıs’ta İtalya’nın başkenti Roma’da Başbakan Giorgia Meloni ile bir araya geldi. Bavyera Eyalet Başbakanı olarak üçüncü kez Roma’yı ziyaret eden Söder ve Meloni’nin görüşmesinin ardından ortak açıklama yapılmadı. Süddeutsche Zeitung gazetesinden Andreas Glas, görüşmeye ilişkin izlenimlerini şu sözlerle anlattı:
“İtalya Başbakanı, halihazırda tartışmalı bir isim; partisi İtalya’nın Kardeşleri köklerini post-faşizmden alıyor. Söder, görüşmeden sonra benzerlikleri vurguladı; örneğin, göç politikası konusunda… Ona göre, bu ‘heyecan verici’ ve ‘yapıcı’ bir görüşmeydi. Söder, Meloni’nin AfD’yi ‘net bir şekilde reddettiğini’ ifade ettiğini aktardı. Görüşmenin sonunda ‘özel telefon numaralarını da birbirlerine vermişlerdi’.
Söder’in İtalya Başbakanı’nın yakınlığını aramış olması şaşırtıcı. Ziyaret öncesinde Meloni hakkında fikrini değiştirip değiştirmediğini kendisine sürekli sormuş olmalı. Arka planında şu var: Söder, Meloni ile açık bir ilişki kurulmasını savunan parti başkan yardımcısı Manfred Weber’i çok kez eleştirmişti. Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) de lideri olan Weber, İtalya’nın Kardeşleri’ni EPP’ye almak istediğini hiç açıkça ifade etmese de örneğin göç konularında Meloni’yi bir ortak olarak gördüğünden bu onun için en azından bir tabu değildi. Söder’den farklı olarak… Söder’in Roma’da söylediğine göre, Meloni, EPP’ye katılmaya ‘sıfır ilgi’ gösterdi. Buna göre, ‘konu kesinlikle alakasızdı ve hallolmuştu’.” (10 Mayıs)
SON ANKETLER: AFD’NİN ‘SERBEST DÜŞÜŞÜ’ SÜRÜYOR
6-9 Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri yaklaşırken, basına yansıyan son seçim anketlerine göre, faşist Almanya için Alternatif (AfD) partisinin oylarındaki düşüş de sürüyor. Insa’nın Bild am Sonntag için yaptığı anketin sonuçlarına göre, CDU/CSU yüzde 30 oy oranıyla olası bir seçim durumunda sandıktan birinci çıkacak. AfD, bir haftada 1 puan kaybederek yüzde 17 ile ikinci sırada kalmayı sürdürürken, ‘trafik ışığı’ koalisyonunun büyük ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 15 oyla kendisine 3’üncü sırada yer bulabildi. Koalisyonun diğer ortakları Yeşiller yüzde 13 alırken, FDP’nin yüzde 5’lik oy oranı bir dahaki seçimde barajı geçip geçemeyeceği sorusunu akıllara getirdi. Sol Parti’den ayrılarak kurulan Sahra Wagenknecht Birliği’nin oy oranı ise yüzde 7 oldu. (Focus, 11 Mayıs)
‘THÜRİNGEN’İN GAZZE ŞERİDİ’: AFD’NİN BURADA ŞANSI YOK
Anketler, AfD’nin oy kaybına işaret etse de parti, 1 Eylül’de eyalet seçimlerinin yapılacağı Thüringen’de halen güçlü bir desteğe sahip. Fakat bu durum, eyaletin tamamı için geçerli değil. Tageszeitung’dan (taz) Michael Bartsch’ın haberine göre, Thüringen’in kuzeybatı ucundaki 150 bin nüfuslu Eichsfeld bölgesi, bu açıdan diğerlerinden ayrılıyor. Öyle ki, AfD’li Björn Höcke buradan aday olmayı tercih etmemiş. 2014 yılından bu yana Eyalet Başbakanı olan Sol Partili Bodo Ramelow, 2009 yılında, İsrail Gazze Şeridi’ne topyekun saldırı başlatmadan 14 sene kadar önce, Eichsfeld’i ‘Thüringen’in Gazze Şeridi’ olarak tarif etmiş. Bölgeden izlenimlerini kaleme alan Bartsch, tarihsel olarak da bu bölgedeki insanların kendilerini Thüringenli hissetmediğine işaret ederek şu anektodu paylaştı:
“2019 yılında yapılan yerel seçimlerde, aşırı sağ, CDU’nun aldığı yüzde 48,6 oy oranının üçte birine zar zor ulaştı. Bu yılın mart ayında, AfD’nin atanmış propaganda bakanı Höcke buradan kaçtı. 1 Eylül’deki eyalet seçiminde ise selamını, Thüringen’in Vogtland bölgesindeki Greiz seçim bölgesinde (Hitler) selamı verenler arasında arıyor.
Eichsfeld’de yapılan eski bir siyasi şaka da yeniden hayata dönüyor. Şaka odur ki; Thüringen’deki omuz ameliyatlarının sayısında büyük bir artış gözlenir. Vatandaşlar, sağ kollarını seçimden sonra Führer selamı verecek kadar yükseğe kaldıramayacaklarından korkmuştur…” (8 Mayıs)
‘BU SALDIRGANLIK GEÇMİŞİN YANKISI DEĞİL, GÜNCEL’
Gazeteci Stefan Reinecke’ye göre ise Almanya’da son dönemde siyasetçilere yönelik saldırılar bir ‘Nazizm’den ziyade narsisizm’ meselesi. “Bu saldırganlık geçmişin bir yankısı değil, güncel” diyen Reinecke, bu şiddete karşı hızla çıkarılacak yasalardansa kişinin kendini nasıl savunacağına ve nasıl uygun karşılık vereceğine ilişkin danışmanlığın daha çok işe yarayacağı görüşünde. Reinecke, özetle şu değerlendirmede bulundu:
“Her şey istedikleri gibi olmadığında bundan kişisel olarak incinen öfkeli vatandaşlar ile karşı karşıyayız. Yani, militan bir narsisizmle daha çok, Nazizm’in geri dönüşüyle daha az alakalı… Sosyal medya, hüsran ve saldırganlık arasındaki eşiği ciddi derecede aşağı çekti. Ama o katalizör, sebep değil.
Ne yapmalı? Aktif bir siyasi aktivizm var. ‘Siyasi ısrarlı takibe’ karşı daha sıkı yasa çağrıları var. Seçilmiş yetkililere yönelik saldırılar halihazırda sert bir biçimde cezalandırılabiliyor. Özel yasaların siyasetçilere yardımcı olacağı şüpheli…” (taz, 10 Mayıs)
(DIŞ HABERLER SERVİSİ)