Almanya basınında geçen hafta: ‘Türkiye’de hemen hiç kimse Reisi’nin kazada öldüğüne inanmıyor’

Almanya’nın Die Welt gazetesi, İran Cumhurbaşkanı’nın ölümünün Türkiye’de nasıl yankılandığına ilişkin video haberinde, kazanın arkasında ‘başka bir şey olduğunun’ düşünüldüğüne işaret etti.

Fotoğraf: Reuters
Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberlerindeki heyeti taşıyan helikopter, 19 Mayıs Pazar günü düştü, helikopterdeki tüm yolcular ve mürettebat hayatını kaybetti. Bu beklenmedik ve genel olarak ‘şüpheli’ addedilmeyen ölümlerin yanı sıra, Almanya’nın bu ölümler dolayısıyla İran’a taziyede bulunup bulunmaması gerektiği geçen hafta ülke basınına yansıyan tartışma konularından biriydi. Bazı yayın organları, bu ölümlerin Türkiye’de nasıl karşılandığına ve Türkiye-İran ilişkilerinin bundan sonra nasıl şekil alacağına mercek tutan haberler de yayınladı.

Almanya için Alternatif (AfD) partisinin Avrupa Parlamentosu (AP) liste başı adayı Maximilian Krah’ın “Tüm SS mensupları suçlu değildi” yorumu ise ‘faşistlere bile fazla faşist’ gelmiş olmalı ki, parti, AP’deki faşist Kimlik ve Demokrasi (ID) grubundan ihraç edildi. Ülkenin kuzeyindeki Sylt Adası’ndan sosyal medyaya yansıyan, varlıklı gençlerin yabancı düşmanı, ırkçı sloganlar attığı video da Anayasa’nın kabulünün 75’inci yıldönümünü kutlayan ülkede şaşkınlıktan azade bir tepki yarattı. Zira ülke, “Almanya Almanlarındır, yabancılar dışarı” sloganlarına pek de yabancı değildi.

İran’daki helikopter kazasından ülke içinde hız kesmeyen ‘aşırı sağ’ tartışmalarına geçen hafta Almanya basınına yansıyan haberlerden öne çıkan bazıları şöyleydi…

‘REİSİ’YE YAS YOK’

Almanya Federal Başbakanlık Ofisi, Reisi ve Abdullahiyan’ın helikopter kazası geçirmesinden iki gün sonra resmi bir taziye mesajı yayınladı. Fakat bu resmi taziye, hem basında ve sosyal medyada hem de siyasetçilerce eleştirildi. Die Tageszeitung (taz) gazetesinden Frederik Eikmanns, “İran’ın düşmüş cumhurbaşkanı: Reisi’ye yas yok” başlıklı köşe yazısında, “Federal milletvekilleri, İran’ın kazada hayatını kaybeden cumhurbaşkanı için taziyede bulunulmasına karşı ses yükseltiyor. Onlara göre, asıl siyasi tutuklulara şefkat gösterilmeli” diye yazdı. Farklı partilerden vekillerin taziyede bulunulmasına karşı çıktığına işaret edilen yazıda, Reisi’nin ülkedeki insan hakları ihlalleri ile yıllardır infaz edilmeye devam edilen idam cezalarındaki sorumluluğu hatırlatıldı. (21 Mayıs)

‘YA DA SADECE DOĞRUYU MU SÖYLEMELİ: SONUNDA!’

Ülkenin en yüksek tirajlı gazetesi Bild’in konuya ilişkin haberindeki tonu ise biraz daha yüksekti. Bulvar gazetesi, konuya ilişkin haberinin başlığında şöyle sordu: “İran lideri helikopter kazasında öldü: Kitlesel ölümlerden sorumlu bir katilin ölümü için taziyede bulunulmalı mı?” Gazete, ‘başka tiranlar öldüğünde dünyanın nasıl tepki verdiğini’ ele aldığı haberinde, “Tiranlar ve diktatörler öldüğünde taziye mektupları mı göndermeli? Ya da sadece sessiz kalabilir misiniz? Veya doğruyu söyleyebilir misiniz: SONUNDA!” değerlendirmesinde bulundu. Gazete, Nazi lideri Adolf Hitler öldüğünde dönemin İrlanda lideri Éamon de Valera’nın, Çin lideri Mao Zedong öldüğünde ise dönemin Almanya başbakanı Helmut Schmidt’in taziyede bulunduğunu hatırlattı. (22 Mayıs)

‘KAZANIN ARKASINDA BAŞKA BİR ŞEY OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORLAR’

Almanya basını, Reisi ve Abdullahiyan’ın ölümünü ‘Türkiye’ merceğinden ele alan haber ve analizlere de yer verdi. Die Welt gazetesi, konuya ilişkin “Türkiye’de neredeyse kimse bunun biz kaza olduğuna inanmıyor” başlıklı video haberinde, “İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter kazasında ölmesi, Türkiye’de de ses getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir günlük ulusal yas ilan etti. Muhabir Marion Sendker, Türkiye’den gelen tepkileri şöyle özetledi: Küçük Siyonizm karşıtı gruplar, yaptırımlardan ötürü doğrudan ABD’yi suçluyor” değerlendirmesine yer verdi. Türkiye’nin İran’la hem siyasi hem toplumsal olarak iyi ilişkileri olduğuna işaret edilen haberde, muhabir Sendker, Erdoğan’ın yas kararının, Reisi’nin insan haklarının ‘dostu olmadığına’ işaret eden bazı kişilerce eleştirildiğini aktardı. “Burada neredeyse hiç kimse yaşananın bir kaza olduğuna inanmıyor” yorumunu yapan Sendker, genel görüşün bu ‘kazanın’ arkasında başka bir şey olduğu yönünde olduğuna işaret etti. Haberde ayrıca hükümete yakın basının ‘tüm dünyanın Türkiye’nin insansız hava aracı teknolojisini konuştuğuna’ yönelik haberler yaptığına da dikkat çekildi. (22 Mayıs)

‘İRAN REJİMİNİN PARA AKLAYICISI OLARAK TÜRKİYE…’

Frankfurter Rundschau (FR) gazetesinde Erkan Pehlivan imzasıyla yayınlanan analizin konusu ise Reisi’nin ölümünün İran-Türkiye ilişkileri için ne anlama geldiğiydi. “İran ve Türkiye arasındaki ilişkiler şu ana kadar iyiydi. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümünden sonra da bunun çok fazla değişmesi olası değil” öngörüsünde bulunulan analizde, Die Welt’e benzer bir şekilde, kaza haberinin hemen ardından Türkiye’nin ‘Akıncı’ İHA’sını bölgeye gönderdiği hatırlatıldı. “İran rejiminin para aklayıcısı olarak Türkiye” alt başlığı altında ise şöyle denildi: “Türkiye ve İran arasındaki ilişkiler, çoğu kişinin düşündüğünden çok daha derin. Batı’nın İran’a uyguladığı pek çok yaptırım var. Molla rejimi, bu yaptırımların etrafından dolanmak için Türk iş ve hükümet yetkilileri ile çalıştı. Türkiye ve İran pasaportlarına sahip altın tüccarı ve multimilyoner Reza Zarrab, 2019 yılında, New York’taki bir ceza mahkemesinde verdiği ifadede, üst düzey Türk siyasetçiler ile bankacıların ABD ve Birleşmiş Milletler’in (BM) İran’a yönelik yaptırımlarının etrafından nasıl dolandığını ve milyarlarca doları nasıl ‘akladığını’ anlattı.” (22 Mayıs)

SYLT ADASI’NDA ‘PROSECCO NAZİLERİ’

Almanya’da geçtiğimiz hafta faşizm ve ırkçılık tartışmalarını bir kez daha ülke gündeminin üst sıralarına taşıyan iki gelişme yaşandı: Kuzeydeki Sylt Adası’nda ‘L'Amours Tour’ şarkısı eşliğinde ırkçı ve yabancı düşmanı sloganlar atarak dans eden varlıklı gençler ve AfD’li siyasetçi Maximilian Krah’ın, SS kısaltmasıyla bilinen Nazi partisinin ‘Schutzstaffel’ paramiliter silahlı grubu hakkındaki sözleri. Stern dergisi, Sylt’te yaşananlara ilişkin haberinde, “Sylt’te zengin ve güzel olanlar bir araya gelir; ada, çoğunlukla bağıran aşırı sağcılarla ilişkilendirilmez. Bir parti videosu ise her şeyi değiştirdi: İnsanlar şimdi birdenbire ‘Prosecco Nazileri’nden bahsediyor” değerlendirmesinde bulundu. Partiye katılanların Nazi selamı ve ‘Hitler bıyığı’ çağrışımı yapan hareketlerde de bulunduğu hatırlatılan haberde, “Videoda görünenler ile muhtemelen çoğu insanın aklında olan aşırı sağcı imajı arasında açıkça hiçbir ortak nokta yok” denildi. Federal Hükümet Uyum Görevlisi Reem Alabali Radovan da Alman Haber Ajansı dpa’ya yaptığı açıklamada, “Bu, aşırı sağcılığın ve ırkçılığın tüm toplumsal gruplara sirayet ettiğini ve sözde marjinal bir olgu olmadığını, orta sınıfın derinliklerine kadar uzandığını gözler önüne seriyor” dedi. (24 Mayıs)

‘KRAH, AVRUPA SAĞINI BÖLDÜ’

Daha önce de asistanının ‘Çin için casusluk’ iddiasıyla tutuklanmasıyla gündeme gelen AfD’li siyasetçi Krah’ın ‘SS’ yorumu partinin bu konudaki sicili düşünüldüğünde pek de şaşırtıcı değildi. AP’deki faşist gruplardan ID’nin Krah’la ilgili gelişmelerle ilişkilendirilmek istemediğini ifade ederek 6-9 Haziran’da yapılacak AP seçimleri öncesinde AfD’yi ihraç etme kararı alması ise taz gazetesi tarafından ‘Krah’ın Avrupa sağını böldüğü’ şeklinde yorumlandı. Gazeteci Christian Jakob’un konuya ilişkin yazısında, “Avrupa’nın sağ aşırılıkçı partileri, Krah konusunda verdikleri tepkiler açısında bölünmüş durumda. Bu mesele, (İtalya Başbakanı Giorgia) Meloni ve beraberindekilerin muhafazakarlarla irtibatı açısından altın bir fırsat” değerlendirmesine yer verildi. Fransa’da Marine Le Pen’in Ulusal Birlik (RN) partisinin de bu süreçte AfD ile bağlarını koparma kararı aldığı anımsatılan makalede, Hollandalı faşist ‘siyasi influencer’ Eva Vlaardingerbroek’un Krah’ın ‘yanlış bir şey yapmadığına’ işaret ederek, “Her şey o kadar aptalca ki… İşte bu yüzden hiç kazanamıyoruz” dediği aktarıldı.

Tüm bu sürecin sol çevrelerce nasıl yorumlandığına da değinilen yazıda, özetle şöyle denildi: “Seçimler kazanıldığı zaman sağın hızla farklılıklarını arkada bırakacağına ve Avrupa Birliği’ni (AB) kendi ortak fikirlerine göre yeniden inşa etmeye çalışacağına inanılıyor.” AB içindeki ‘aşırı sağcı kampın içindeki siyasi farklılıkların da önemli olduğuna’ ve bunlardan birinin Rusya ile ilişkiler konusunda olduğuna işaret eden Jakob, yazısına şu sözlerle son verdi: “Gerçek iktidar seçenekleri masaya gelir gelmez bu farklılıkların, örneğin üzerinde daha fazla fikir birliği olan göç politikası, Müslümanlar, LGBTİ+’lar, iklim koruma, AB’nin yeniden millileştirilmesi ya da medya özgürlüğü gibi konular lehine kısmen de olsa aşılması ihtimal dışı değil. Fakat şimdilik Avrupa’nın milliyetçileri arasındaki görüş farklılıklarının çoğu derin ayrılıklar olmayı sürdürüyor.” (24 Mayıs)

(DIŞ HABERLER SERVİSİ)