Almanya’da kriz, iktidar blokundaki farklı eğilimler ve şubat seçimleri
Almanya, pandemi sonrası toparlanma sürecinde özellikle dijitalleşme ve yeşil enerji geçişine ağırlık verdi. 2022’de başlayan enerji krizi, Rusya’ya olan enerji bağımlılığının sona erdirilmesi yönünde güçlü politikaların benimsenmesine yol açtı. 2025’e girerken art arda iki yıl süren ekonomik resesyon, borç freninin yeniden tartışılmasını ve daha müdahaleci bir ekonomi politikasına geçiş ihtiyacını gündeme getirdi.
Geçtiğimiz hafta, Almanya ekonomisinde bir dönem 'başarı hikayesi' yaratan ve sonrasında da krizle karşılaşan birikim modelinin temel özelliklerini incelemiştim. Lucio Baccaro ve Chiara Benassi’nin daha çok makroekonomik değişkenler ve kurumsal yapılar arasındaki ilişkileri inceleyen çerçevesinden hareketle yaptığım değerlendirme, süreci ana hatlarıyla açıklasa da, daha dinamik bir analiz çerçevesine ulaşmak için aktörleri ve çıkarlarını da incelemek gerekiyor.
Bu yazıda, farklı sermaye fraksiyonlarının farklılaşan çıkarları ve bu çıkarların siyasi arenada temsil edilişi üzerinde duracağım. Yazıda, Etienne Schneider'in 2023 yılında yayınlanan makalesine dayanarak, ‘Yeni Sanayi Stratejisi 2030’ (NIS 2030) belgesi etrafında şekillenen farklı büyüme stratejileri ve bunların tarafları hakkında bir özet yapacağım, ardından da güncel kriz sürecinde iktidar blokunun yeniden yapılanma dinamiklerine ve yaklaşan Şubat seçimlerine değineceğim.
ARKA PLAN
Sermaye fraksiyonlarının farklılaşan çıkarlarını analiz etmeden önce, kısa bir arka plan sunmak faydalı olabilir. Euro Bölgesi borç krizinin 2010-2012 arasındaki etkileri Almanya’nın ihracata dayalı modelini daha da belirginleştirirken, sermaye fraksiyonları arasındaki çelişkilerin yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı bir sürece işaret etti. 2014 Ukrayna krizi, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı ve sonrasında Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, Alman sanayisini yeni pazar arayışlarına iterken, teknoloji ve enerji alanlarında daha bağımsız politikaların geliştirilmesi ihtiyacını gündeme getirdi.
2015-2016’daki göç dalgası, sosyal demokratlar ve sendikaların dayanışma odaklı çözüm arayışlarını tetiklerken, sosyal harcamaların artışı bazı sermaye gruplarının ‘piyasa dostu’ reform taleplerini canlandırdı. 2017-2019 arasındaki dijital ekonomi gelişmeleri ve ABD-Çin ticaret savaşları ise, Almanya’nın sanayi stratejilerini derinden etkiledi. Bu süreç, 2019’da ilan edilen NIS 2030’un ilk taslağı ile ilgili tartışmaların temelini oluşturdu.
Pandemi ise, ‘stratejik özerklik’ ve ‘üretim zincirlerinin Avrupa’ya geri taşınması’ gibi yeni gereklilikleri öne çıkardı. 2020’ler boyunca Almanya, pandemi sonrası toparlanma sürecinde özellikle dijitalleşme ve yeşil enerji geçişine ağırlık verdi. 2022’de başlayan enerji krizi, Rusya’ya olan enerji bağımlılığının sona erdirilmesi yönünde güçlü politikaların benimsenmesine yol açtı.
Yine bu dönemde otomotiv sektörü, elektrikli araçlara geçiş sürecinde Çin ile rekabetin giderek arttığı bir dönem yaşadı. Aynı zamanda, Almanya’nın ihracata dayalı modeli, küresel talepteki yavaşlama ve tedarik zinciri sıkıntıları nedeniyle baskı altında kaldı. 2025’e girerken art arda iki yıl süren ekonomik resesyon, borç freninin yeniden tartışılmasını ve daha müdahaleci bir ekonomi politikasına geçiş ihtiyacını gündeme getirdi.
ALMANYA’DAKİ SERMAYE FRAKSİYONLARI
Bu kısa arka plan üzerinden, Schneider’in makalesinde yer alan sermaye fraksiyonlarının analizine girişebiliriz. İlk fraksiyon, Almanya’nın "Mittelstand" olarak bilinen KOBİ odaklı ekonomik yapısını savunan Ordoliberal-Savunmacı Grup (bundan sonra Savunmacı Grup). Bu sermaye kesimi, serbest piyasa mekanizmalarına duydukları güveni, seçici devlet müdahalelerine karşı olan eleştirileriyle birleştiriyor. Bu grup, NIS 2030’un ilk versiyonu ortaya çıktığında en çok tepki gösteren fraksiyon oldu.
Bunun karşısında, büyük ölçekli üretim yapan firmaları ve dünya pazarına yönelik çıkarları savunan Dünya Pazarı Odaklı Stratejik Grup (bundan sonra Stratejik Grup) yer alıyor. Bu sermaye kesimi geleneksel olarak büyük ve uluslararasılaşmış firmalardan ve ihracata katkı yapan kritik sektörlerden oluşuyor. Stratejik Grup, ‘teknolojik egemenlik’ ve ‘ulusal şampiyonlar yaratma’ gibi sanayi politikası hedeflerini destekler bir pozisyonu savunmuştur.
Schneider’e göre üçüncü kesim ise Sosyal Demokrat Müdahaleci Grup (bundan sonra Müdahaleci Grup) olarak tanımlanabilir. Müdahaleci Grup, devletin stratejik endüstrilere odaklanması ve istihdamı öncelikli kılmasını talep ederek sanayi politikalarında müdahaleci yaklaşımları savundu.
NIS 2030: TARTIŞMALAR VE SONUÇLAR
2019 yılında hazırlanan NIS 2030, Almanya’nın sanayi politikalarında yeni bir paradigma önerdi, ancak bu öneriler tartışmalara yol açtı. NIS 2030’un ilk versiyonu, Almanya'nın sanayi politikalarında daha müdahaleci bir yaklaşım benimsemeyi hedefliyordu. Kritik teknoloji firmalarının yabancı sermaye tarafından ele geçirilmesini engellemek üzere "Ulusal Katılım Fonu" adında bir mekanizma sunulmuş, Siemens ve ThyssenKrupp gibi büyük firmaları ‘ulusal şampiyon’ ilan ederek desteklemeyi planlamıştı. Ayrıca, AB rekabet politikalarının gevşetilmesi talep edilmişti.
NIS 2030’a en sert muhalefeti Savunmacı Grup yaptı ve bu grubun baskısıyla bu unsurların birçoğu ikinci versiyondan çıkarıldı ya da yumuşatıldı. Savunmacı Grup, stratejinin piyasa dostu olmadığını savunurken; Stratejik Grup ve Müdahaleci Grup, belirli şartlarla destek verdi. Sonuçta, Ulusal Katılım Fonu tamamen terk edilirken, büyük şirketlerin desteklenmesine yönelik vurgular azaldı ve AB rekabet politikalarıyla uyumlu, daha dengeli bir dil benimsendi.
2025 ERKEN SEÇİMLERİ VE SERMAYE FRAKSİYONLARININ TALEPLERİ
2019’da NIS 2030 üzerine yapılan tartışma kritik önemdeydi. Ancak sonrasında gerçekleşen pandemi (2020) ve savaş (2022) gündemleri, sermaye fraksiyonları arasındaki güç dengesinin değişmesine neden oldu. Sonuçta Savunmacı Grup’un gücü gerilerken Stratejik Grup ile Müdahaleci Grup bu süreçten daha da güçlenerek çıktı. Önümüzdeki ay yapılacak seçimler, değişen bu güç dengesinin ilk siyasi sonuçlarının görülmesi açısından kritik olacak.
Schneider’in şemasından hareket edersek şu tabloyla karşı karşıya kalıyoruz: Önümüzdeki seçimlerde Savunmacı Grup, borç freninin gevşetilmesine karşı çıkarak mali disiplinin korunması gerektiğini savunurken, serbest piyasa mekanizmalarına duyulan güvenin devamını talep etmektedir.
Öte yandan, Stratejik Grup, borç freninin gevşetilmesini ve kamu harcamalarının stratejik alanlara yönelik olarak artırılmasını talep etmektedir. Bu grup, Çin’den gelen rekabet baskısı karşısında ‘ulusal şampiyonları’ destekleyen sanayi politikalarını savunmaktadır.
Müdahaleci Grup ise borç freninin kaldırılmasını ve kamu harcamalarının sosyal maliyetlerin azaltılması için kullanılmasını talep etmektedir. Bu grup, otomotiv sektöründeki dönüşümün çalışanlar için sosyal maliyet yaratmayacak şekilde yönetilmesini savunmaktadır. Özellikle istihdamı koruyucu politikalara öncelik verilmesini önermektedir.
Her ne kadar partiler ile sermaye fraksiyonları arasındaki temsil ilişkisi birebir olmasa da, 2020 sonrası güçlenen iki sermaye fraksiyonunun CDU ve SPD’de temsil edildiğini varsayarsak, AfD’nin Savunmacı Grup’un temsiline soyunduğunu ileri sürebiliriz. Bir başka ifadeyle önümüzdeki seçimlerde Savunmacı Grup, AfD ile CDU arasında bölünmüş olacak. Bu tartışmanın detaylarını önümüzdeki dönemde ele almaya devam edeceğim.