Almanya'daki iki eyalet seçimlerinde faşist parti birinci

Fikir Atölyesi Derneği, 31 Ağustos günü, Köln Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ebru Ece Özbey'in sunumuyla, Duisburg'da “Popülizm ve Tarihi Seçimler Yılı” başlıklı bir seminer düzenledi.

Fotoğraf: Zeki Rüzgar
Google Haberlere Abone ol

Bu hafta sonu Almanya'nın Thüringen ve Saksonya Eyaletlerinde seçimler vardı.

Seçimlere aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AFD) isimli parti damga vurdu. AFD Thüringen Eyaletinde sandık çıkış anketlerine göre yüzde 33,2 oy alarak birinci oldu. Saksonya'da ise yüzde 30 oy alarak ikinci parti oldu.

AFD'nin birinci parti olarak seçimin galibi olduğu Thüringen'de parti teşkilatının başında Björn Höcke var. Almanya'da insanlar herhalde en çok ırkçı/faşist olarak adlandırılmaktan korkuyorlar. Bunda özellikle 1939 ve 1945 arasında Nazi döneminde işlenen insanlık suçlarının büyük bir payı var. Ayrıca insanları sebepsiz yere ırkçı/faşist olarak adlandırmak suç. Ancak, Björn Höcke için faşist demenin suç olmadığına dair mahkeme kararı var.

Meiningen İdare Mahkemesi 2019 yılında Höcke'nin söyleşilerinin yer aldığı kitabı bir dava kapsamında değerlendirmiş. Dava sonunda “Kitabın içeriği ve aşırı sağcı siyasi söylemleri değerlendirildiğinde Höcke’nin ‘faşist’ olarak tanımlanmasının ifade özgürlüğü kapsamında” olduğuna hükmetmiş. Birinci çıktığı Thüringen'de Höcke'nin eyalet başbakanı olmasının önündeki tek engel, partisiyle koalisyon yapacak başka bir partinin olmaması. Çünkü, şimdiye kadar neredeyse tüm partiler AFD ile koalisyon yapmayacaklarını açıkladılar.

AFD'nin seçimdeki başarısının en önemli nedeni ise yürüttükleri sağ popülist politikalar. AFD, neredeyse Almanya'da yaşanan tüm sorunların kaynağının göçmenler olduğunu ileri sürüyor. İktidara geldiklerinde, Alman vatandaşlığı alan göçmenler dahil tüm göçmenleri sınır dışı ederek sorunları çözmekten söz ediyor. Ve ne yazık ki, özellikle Türkiyeliler başta olmak üzere bu politikalara Alman vatandaşı olmuş birçok göçmen de destek veriyor.

Oysa uzmanlar Almanya'da yaşanan sorunların birçok nedeni olduğu ve göçmenlerin bu sorunların ilk sıralarında olmadığı konusunda hem fikir. Hatta Almanya'da hükümetin bütçesi yılda en az 400 bin mültecinin ülkeye girmesi üzerine şekillendirilmiş. Çünkü, göçmenlerin yokluğunda birçok iş için yeterli eleman bulunması mümkün değil.

Bu nedenlerle de gerek siyasiler gerekse bilim insanları tarafından AFD, gerçekdışı “Popülist politikalar” yürütmekle suçlanıyor. Bu nedenle bu günlerde popülizm sıkça merak edilen bir konu durumunda.

POPÜLİZM NEDİR?

Fikir Atölyesi Derneği, sıkça sorulan bu soruya cevap bulmak için 31 Ağustos günü, Almanya’nın Duisburg kentinde “Popülizm ve Tarihi Seçimler Yılı” başlıklı bir seminer düzenledi.

Almanya'da Türkiye Kökenli İşçiler, Akademisyenler tarafından kurulmuş ve kamu yararına çalışan dernek statüsü kazanmış olan Fikir Atölyesi Derneği (FAD) semineri, Friedrich Ebert Vakfı (FES) işbirliği ile düzenledi.

Tele1 Televizyonunun Almanya Temsilcisi Gazeteci Mehmet Tanlı ve Köln Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ebru Ece Özbey

Seminerin moderatörlüğünü dernek üyesi sosyal pedagog ve aynı zamanda Tele1 Televizyonunun Almanya Temsilcisi Gazeteci Mehmet Tanlı yaptı.

Seminerde bir sunum yapan Max Planck Enstitüsü ve Köln Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ebru Ece Özbey, popülizm ve popülist politikaların seçimlere etkileri üzerine geniş açıklamalarda bulundu.

POPÜLİZMİN BİRÇOK TANIMI VAR

Ebru Ece Özbey yaptığı sunumda, popülizmin tanımında ortaklaşılamadığını ancak “Popülizm: Kısa Bir Giriş” kitabının yazarı Cas Mudde'nın formüle ettiği şekilde, yani “Toplumu nihayetinde iki homojen ve antagonist kampa ayrılmış olarak gören; 'saf halk' ve 'yozlaşmış elit' olarak adlandırılan bu kampları karşı karşıya getiren ve siyasetin halkın genel iradesinin bir ifadesi olması gerektiğini savunan ince merkezli bir ideoloji” olarak tanımlamanın genel kabul gördüğünü söyledi.

Popülizmin, genel olarak üç bileşeni içine aldığını söyleyen Özbey, bunları şu şekilde sıraladı:

-Halk merkezcilik: Halkın, bir bütün olarak belirli bir siyasi yapıda meşru egemen birim olarak görülmesini ifade eder.

-Elit Karşıtlığı: Hesap verebilir olmayan ve halkın egemenliğini zedeleyen, küçük bir azınlığa karşı olumsuz tutumları ifade eder.

-Manşaizm: Siyasetin iyi ve kötü, ışık ve karanlık gibi iki karşıt güç arasındaki sürekli bir mücadele alanı olduğunu ifade eder.

SAĞ VE SOL POPÜLİZM VAR

Popülizmin sol ve sağ siyaset güden liderler ve partiler arasında görülmesinin mümkün olduğunu; ancak sağ popülizmin genellikle faşizmle yakın bir ilişki içinde olduğunu söyleyen akademisyen Ebru Ece Özbey, popülizmin 1990 yılından sonra artarak dünyaya yayılımını slaytlar ve grafiklerle destekleyerek anlattı. 

Akademisyen Ebru Ece Özbey sunumunda ayrıca 2023 yılında popülist liderlerin sayısının son 20 yılın en düşük seviyesine gerilemiş olmasına rağmen, 2024 yılı içinde dünya nüfusunun neredeyse yarısından fazlasının katılacağı seçimler sonunda bu sayının çok fazla artmasının beklendiğini söyledi. Avrupa Parlamentosu ile Fransa, Almanya gibi ülkelerde yapılan seçimlerde popülist sağ (faşist) partilerin sağladıkları başarıları örnek olarak gösterdi.

Özbey, sağ popülist liderlerin konuşma örneklerini videoları ve fotoğraflarla renklendirdiği sunumunda bu politikaların başarılarının temelinde bölgesel ve küresel türbülanslar, pandemi sonrası devam eden ekonomik sıkıntılar, dijitalleşme, devam eden göç dalgaları ve açığa çıkan yolsuzluklar olduğuna vurgu yaptı.

KUTUPLAŞMA POPÜLİZMİ BESLİYOR

Ebru Ece Özbey ayrıca ülkelerdeki ideolojik yakınsama, seçim ve parti sistemleri, siyasi kutuplaşmalar, halkın sorumluluk ve duyarlılık anlayışları, kampanya düzenleme sistemleri, mevcut iktidarların kötü performanslarının da sağ popülist/faşist siyasetçilerin başarılarında önemli etkenler olarak rol oynadığına işaret etti.

Özbey sunumunda, popülizmin bir yandan über-politik görünmesine rağmen, diğer yandan anti-politik bir görüntü çizdiğini;

Bir yandan basit çözümler sunarken, diğer yandan dalgalı bir seyir izleyerek krizleri besleyen söylem ve davranışlar geliştirebildiğini;

Sosyal medyayı stratejik bir şekilde kullanarak, fikirlerinin “bulaşıcılık etkisi” yarattığını;

Ama son tahlilde iktidara geldiklerinde özellikle “dışlayıcı popülizmde” rakiplerini bastırmak, kendi lehine alanlar açarak ve giderek teknokratikleşebilmek için anayasal değişiklik yapmaktan çekinmediklerini;

Kurumları önemsizleştirip, medyada sansür uyguladıklarını; çeşitli bilimsel araştırmalardaki tespitler ve birçok ülkedeki uygulamalardan örneklerle açıkladı.

Popülist iktidarların muhtemel toplumsal zararlarına karşı siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları, mahkemeler; medya hatta devletlerarası ilişkileri düzenleyen uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerine önemli görevler düştüğünü söyledi.    

Kısa ve uzun vadeli seçeneklerle, popülist politikacıların iktidara geldiklerinin hemen ardından ve sonrasında oluşturulacak tepkilerin organize edilmesinin önemine vurgu yaptı.

POPÜLİZM’DE BİR ARZ/TALEP OLAYI VAR

Akademisyen Ebru Ece Özbey sonuç olarak;

Popülizmin çok eski ve karmaşık bir kavram olduğunu ancak, 1950'lerden sonra kademeli olarak artarak son yıllarda zirve yaptığını;

Popülizmin neredeyse hiçbir zaman saf bir biçimde ortaya çıkmadığını, genellikle birlikte ortaya çıktığı diğer kavramlardan ayırmanın büyük önem taşıdığını;

Popülizmin yükselişinin hem talep, hem arz tarafındaki çeşitli faktörlerden kaynaklandığını;

Popülizmin eklemlendiği ana ideoloji ve bu ideolojinin kapsayıcı veya dışlayıcı olup olmamasının demokrasiyle ilişkisini belirlediğini;

Bu nedenle panikleyerek popülizmi hedef almak yerine, yükselişine neden olan siyasi kırılmaların altındaki nedenleri tespit ederek, bunlara çözümler üretmenin önemli olduğunu söyledi.

Kısa bir aranın ardından Özbey, bir saatten daha fazla süre boyunca dinleyicilerin sorularını cevaplayarak, konunun daha da anlaşılır olmasını sağladı.