YAZARLAR

Almanya’nın sertliği, İspanya’nın cesaretini kıramadı

İspanya, Almanya karşısında sadece iyi futbol oynayan bir takım olmadığını, aynı zamanda rekabetçi bir gene sahip olduğunu gösterdi. Bu yüzden yarı finalde Fransa’ya karşı artık çok daha özgüvenli olabilirler.

Bu çoğu insan için bir erken finaldi. Böyle düşünülmesi de yanlış değildi, çünkü turnuvanın favorileri arasında en iyi futbolu oynayan iki takım karşı karşıya gelecekti.

Fakat maçın başlangıcı itibarıyla, ortada sahaya güzel futbol oynamak için çıkmış iki takım yoktu, sadece bir takım vardı; İspanya. Almanya ise planlarını daha çok onları oynatmamak üzerine yapmış gibiydi. Açıkçası bu aynı zamanda ev sahibi için bir itiraf niteliği taşıyordu. Böylece İspanya’nın kendilerinden daha usta bir takım olduğunu kabul ediyorlardı. 

USTALIĞA KARŞI SERTLİK

Futbolda ustalığı durdurmanın en kısa yolu genellikle sertliktir. Almanya da dün akşam eski geleneksel futbollarına dönmeyi ve bu kestirme yoldan gitmeyi seçti. Maçı fiziksel bir çatışmaya dönüştürme yönünde açık bir talimatla sahaya çıktıkları ilk dakikadan itibaren ortadaydı. Faullerle sık sık İspanya’nın ritmini kesmeye çalıştılar. Açıkçası maçın hakemi Anthony Taylor da buna fazlasıyla müsaade etti. 

Dolayısıyla bu durum İspanya adına ciddi bir aşınma ve yıpranmaya neden olacak gibi duruyordu. Nitekim Pedri, Toni Kroos’un sert bir müdahelesiyle göz açıp kapayıncaya kadar ilk kurban oldu ve sahayı terk etmek zorunda kaldı. Ama yerine oyuna giren Dani Olmo, maç boyunca İspanya’yı sırtında taşıyacaktı.

Almanya’nın sert futboluna rağmen İspanya’nın genç takımının cesaretinin  kırılmaması dikkat çekiciydi. İlk 60 dakika İspanya çok daha iyi ve üstündü. Çok fazla pozisyona girdiler, fakat çoğunu cömertçe harcadılar. 

İkinci yarının ortalarından itibaren ise işler yavaş yavaş değişmeye başladı. Bunda da İspanya’da önce Lamine Yamal’ın, ardından Nico Williams’ın oyundan çıkması, Almanya’daysa Niclas Füllkrug ve Florian Wirtz’in oyuna dâhil olmasının etkisi büyüktü. Bu değişikliklerin ardından İspanya çok daha tehlikesiz bir takım hâlini alırken, Almanya ise baskısını ve yoğunluğunu giderek artırdı.

MERİNO, DE LA FUENTE’Yİ İPTEN ALDI

Luis de la Fuente, Yamal ve Williams’ı oyundan aldığında, muhtemelen bir süreliğine İspanya’da en çok hakarete uğrayan insandı. İkisinin birden oyundan çıkması İspanya’yı çok zorladı. Ama özellikle Olmo’nun golünden sonra maçın o ana dek olduğundan çok daha sert bir hâl alacağı da bir o kadar belliydi. Bu yüzden İspanyol teknik direktörün, olası bir yarı final maçı öncesinde iki genç oyuncusunu korumaya almak istemesi, Pedri gibi onların da sakatlanmasından çekinmesi bir yönüyle anlaşılırdı. Yine de Wirtz’in maçı uzatmalara götüren son dakika golünün ardından şayet tur gitseydi, fatura elbette kendisine kesilecekti. 

Fakat uzatmalarda maç penaltılara gitmek üzereyken sahneye oyuna sonradan giren Mikel Merino çıktı ve hocasını kurtardı. İspanya formasıyla ilk maçına dört yıl önce Almanya’ya karşı yine bu stadyumda çıkmıştı Merino. Dahası 33 yıl önce babası Angel de Osasuna formasıyla bu statta bir gol atmıştı. 119. dakikada attığı harika kafa golünden sonra köşe bayrağına doğru gitti ve babasıyla aynı gol sevincini yaparak onu gururlandırdı.

BİR GALİBİYETTEN ÇOK DAHA FAZLASI

Maç öncesinde İspanya çok genç bir takımdı. Maçın ardından ise olgunlaşmışlardı, çünkü Almanya’ya karşı oynamışlardı. İspanya dün akşam yalnızca ev sahibine karşı kazanıp yarı finale yükselmedi. Genel olarak çok daha iyi olduğu bir maçı kazanmak üzereyken son dakikalarda yedikleri golün ardından ekstra otuz dakikayı oynamak zorunda kaldılar. Buna rağmen mental olarak çökmediler ve uzatmaları daha iyi oynayan taraf oldular.

Bu İspanya için çok önemli. Çünkü bu sadece iyi futbol oynadıkları anlamına gelmiyor, aynı zamanda rekabetçi bir gene sahip olduklarını da gösteriyor. Bu yüzden yarı finalde Fransa’ya karşı artık daha özgüvenli olabilirler. Belki birçok eksikleri olacak. Pedri sakatlandı. Alvaro Morata, Robin Le Normand ve Dani Carvajal cezalı. Ama sonuçta Almanya’yı da Yamal ve Williams kenardayken yendiler. 

Salı gecesi İspanya’nın karşısında, kazanmanın yolunu çok iyi bilen, tabiri caizse pragmatizmin kitabını yazmış bir takım olacak. Ama kendileri de gerektiğinde aynı kitabın İspanyolca baskısını yazabileceklerini biliyor. Bunu dün akşam herkese gösterdiler.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.