Almanya’nın Trump krizi: Beklenmeyeni bekleyin

Almanya Trump’la ne yapacağını bilmiyor. Pistorius ‘beklenmeyeni bekliyor’, Büyükelçi gizli raporunda ciddi uyarılarda bulunuyor. Beyaz Saray’a hakim aşırı sağcılar Alman siyasetini de tehdit ediyor.

Fotoğraf: Reuters
Google Haberlere Abone ol

Euro krizi, korona pandemisi, Rusya-Ukrayna krizi, göç krizi…. Son yıllarda bir krizden çıkmadan ötekinin içine düşen Avrupa şimdi yeni bir krizle uğraşıyor - bu kez krizin adı Donald Trump. Avrupa’da özellikle Rusya-Ukrayna savaşı gibi siyasi ve ihracat gibi ekonomik alanlarda transatlantik işbirliğine ihtiyaç duyan ülkelerin başında Almanya geliyor ve şimdilerde ülkede yeni ABD Başkanı’nın sebep olabileceği krizlere dair olası senaryolar tartışılıyor. Olasılıklar pek iç açıcı değil.

Cumhuriyetçi Donald Trump Beyaz Saray'a geri döndü. Almanya Başbakanı Olaf Scholz "Tebrikler!” yazdı X hesabında ve şöyle devam etti: “ABD bizim en yakın müttefikimiz ve iyi bir transatlantik ilişki her zaman politik hedefimizdir!" Öyle ama transatlantik ilişki gelecekte iyi mi olacak, kötü mü, bunu Scholz’un kendisi de kestiremiyor. 

ABD OLMADAN UKRAYNA’DAN ÇIKIŞ YOK

Bu soruya en iyi yanıtı verebileceklerden biri, Trump’ın 2017-2021 yılları arasındaki ilk görev döneminde onunla çalışmak zorunda kalan Almanya'nın Hıristiyan Demokrat Partili (CDU) eski başbakanı Angela Merkel. Zira 2017’de, dördüncü ve en zor dönemi için adaylığını koymaya karar vermesinin nedenlerinden biri, dış politikadaki durumun zorluğuydu. Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin ardından Merkel, ‘liberal demokrasi gemisini terk ediyormuş izlenimi vermek istememiş’, yeniden aday olmuştu. 

Merkel, geçen günlerde, yeni ABD Başkanı’nın göreve başlamasından kısa bir süre önce yaptığı konuşmada, Trump'ı ‘özel bir başkan’ olarak tanımladı. Ancak, Turmp’ın çok taraflı işbirliğine, uzlaşmaya ve ‘kazan-kazan ilişkisine’ inanmadığını söyledi.

Öyle ya Trump için çok taraflılık, işbirliği veya uzlaşma zayıflık belirtileri. O, müzakere eden farklı tarafların her birinin kazandığı durumlara inanmıyor; her durumdan kendi galip çıkmak istiyor.

Buna rağmen Merkel, Almanya’nın ABD’yle çalışmasının zorunlu olduğunu söylüyor. Bakış açısı, ‘Trump’ı değiştiremeyiz ama ilişki sürdürebilirz’ şeklinde. Hatta Merkel’e göre, transatlantik ortaklık birkaç yıl öncesine kıyasla bugün Almanya için çok daha vazgeçilmez durumda. Çünkü Ukrayna'yı işgal ederek aynı zamanda Avrupa düzeninin temel ilkesi olan toprak dokunulmazlığını geçersiz kılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i yenmek ABD ve NATO'nun desteği olmadan mümkün değil. Rusya'nın saldırısından sonra Ukrayna'nın egemen bir devlet olarak kalması da ABD ve NATO'nun desteği olmadan zor.

KİMSE NE OLACAĞINI BİLMİYOR

Avrupa’nın toprak güvenliği için ABD desteği şart ama Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Trump'ın gelecekteki Ukrayna politikasını tartışırken Trump'ın bu konuda gerçekten ne planladığını kimsenin bilmediğini açıkça söyledi. Pistorius, Trump söz konusu olduğunda, “Her şeyi beklemelisiniz veya bir büyükelçinin de söylediği gibi, beklenmeyeni bekleyin, gerçekten her şeyi bekleyin!” dedi.

Beklenmeyeni beklemek Almanya dış politikası için tehlikeli sularda yüzmek anlamına geliyor. Nihayet anlaşmalarla, mutabakatlarla ilerleyen dış politikanın güvenilirliğe ihtiyacı var. Ne olacağını kimsenin bilmediği bir alanda politika belirlemek de pek mümkün değil. Ama zaten Trump ve ekibi de herkesi belirsizlik içinde bırakarak manevra alanlarını genişletiyor.

GİZLİ RAPOR: TRUMP AZAMİ KARGAŞA PEŞİNDE KOŞUYOR

Trump’tan sonra Almanya-ABD ilişkisini bekleyen belirsizlik, riskler ve krizler gizli bir raporda da ortaya konuldu. Washington'daki Alman Büyükelçisi Andreas Michaelis, Alman hükümeti için kaleme aldığı, ancak birçok medya kuruluşu tarafından alıntılanan gizli analizinde, Trump'a karşı şaşırtıcı derecede net uyarılarda bulundu.

Belgeye göre ABD Başkanı Trump 'azami kargaşa' gündemi peşinde koşuyor. Trump ve ekibinin gündemi, 'Kongre ve eyaletler yerine gücün Başkan'da maksimum düzeyde toplanması' olacak. Temel demokratik ilkeler ve ABD'nin denge ve denetleme sistemi, yani güçler ayrılığı, büyük ölçüde baltalanacak. Yasama, kolluk kuvvetleri ve medya, bağımsızlıklarından mahrum bırakılacak ve siyasi olarak istismar edilecek.

Kolluk kuvvetleri siyasetin bir aracı haline gelecek. Adalet Bakanlığı ve Federal Soruşturma Bürosu (FBI) üzerindeki kontrol, Trump'ın kitlesel sınır dışı etme ve misilleme yöntemleri ile yasal kutsallığını güvence altına almak gibi hedeflerinin gerçekleştirilmesinde merkezi bir rol oynayacak. Belgeye göre, yerleşik siyasi düzenin ve bürokratik yapıların parçalanması ve Trump'ın intikam planları, nihayetinde anayasal düzenin yeniden tanımlanması anlamına geliyor.

KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLER BEKLENİYOR

Büyükelçi Michaelis’in, Trump ve yönetiminin ülkenin siyasi düzeninde köklü değişiklikler yapacağından duyduğu korku yersiz değil elbette. Daha seçim kampanyası sırasında Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance, demokratik kurumlarda değişiklikler yapacaklarını, hatta ülkenin yönünü yeniden belirleyebilecek bir siyasi rota değişikliğine gideceklerini açıkladı.

Cumhuriyetçiler şu anda Senato'da ve Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğa sahip. Yüksek Mahkeme yargıçlarının çoğunluğu Cumhuriyetçiler tarafından atandı. Bu da güçler ayrılığının artık bir ölçüde ortadan kalktığı anlamına geliyor.

Trump yönetimi, Avrupa ile ilişkileri de değiştirmek istiyor. Örneğin, Trump, ABD'nin Ukrayna'yı eskisi gibi desteklemeye devam etmeyeceğini çok açık bir şekilde ifade etti.  Trump, Ukrayna’yı desteklemeyi ‘gereksiz maliyet’ olarak görüyor. Ayrıca Ukrayna’da ‘kötü bir sonucun’ kendisi için daha da maliyetli olacağını biliyor. Bu sadece silahlanmaya daha fazla yatırım değil, aynı zamanda ‘yeni bir mülteci krizi’ anlamına da geliyor.

ABD’DE NE OLACAKSA AVRUPA’DA DA O OLACAK

Trump Ukrayna’dan ABD’nin desteğini çektiğinde Almanya iyice yalnız kalmış olacak. Ukrayna’ya daha fazla silah yardımı tartışması, Almanya’da koalisyonun sonunu getirdi.

Almanya’da 23 Şubat'ta erken federal seçimler yapılacak. CDU’lu başbakan adayı Friedrich Merz, öngörülemez Trump’ın 'çok öngörülebilir' olduğunu düşünüyor. Merz'e göre, "Trump düşündüğünü söylüyor ve söylediğini yapıyor." Anketlere göre, Merz’in CDU’sunun içinde olduğu Birlik, yüzde 30’larla birinci konumda. Başbakan olursa ABD Başkanı Trump’ı ‘idare edebilecek’ mi zaman gösterecek.

Ama şunu da hesaba katmak gerekiyor: ABD'de siyaseten ne olacaksa, bir süre sonra bunlar Avrupa'ya da sıçrayacak. Şu anda Beyaz Saray'ı kontrol eden aşırı sağ hareketin dalga dalga Avrupa’ya ve Almanya’ya yayılması da kaçınılmaz. Aynı fikirleri, dili, taktileri ve pratikleri besleyen aşırı sağcı bir zemin halihazırda Avrupa’da pek çok ülkeyi tehdit ediyor.

ELON MUSK’IN NAZİ SELAMI

ABD’nin yeni yönetiminde Hükümet Verimliliği Bakanlığı görevi verilen Tesla CEO'su Elon Musk, Trump'ın yemin töreni sırasında açıkça faşitlerin Roma Selamı’nı verdi. Bu selam İtalyan faşist hareketi ve daha sonra Hitler ve Naziler tarafından sahiplenildi. Yani, Roma Selamı Nazi selamı olarak biliniyor ve Almanya’da yasak.

'Aman canım, niyeti aslında Nazi selamı vermek değildi' diyenler var ama sonuçta Musk, içinde Nazi yanlılarının olduğu Alman faşist partisi Almanya için Alternatif'e (AfD) desteğini açıkça ilan etti. Trump’ın Bakanı Musk, sahibi olduğu X platformunda açıkça faşist parti AfD’nin propagandasını yapıyor. Daha geçen haftalarda AfD’ye destek vermek için partinin başbakan adayı Alice Weidel ile sahibi olduğu X Space’te canlı bir sohbet gerçekleştirdi. Yani Nazi selamı bir tatsız denk geliş ise bunlar da tesadüf değil ya!

Washington'daki Almanya Büyükelçisi Michaelis’in raporunda Elon Musk'tan da bir tehlike olarak bahsetmesi ise hiç tesadüf değil. AfD bugün Almanya’da ikinci parti konumunda ve eğer gelecek beş yılda şu anda birinci olan CDU/CSU ittifakı veya onlarla koalisyon kuracak partiler iyi bir sınav vermezse bir sonraki seçimde AfD daha büyük bir tehlike olarak karşılarına çıkabilir.