Alphan Akgül’ün şiirli haritaları
Alphan Akgün'ün şiir kitabı 'Bir Uçurumun Haritası', Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. 'Bir Uçurumun Haritası’nda yepyeni bir şiirsel biçim ve biçem önerilmiyor, denenmiyor belki, ama modern Türkçe şiir için daha yenilikçi bir şiir formu söz konusu…
'Bir Uçurumun Haritası' Alphan Akgül’ün (1974) Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan şiir kitabı… Akgül’ün biyografisinden anlaşıldığı kadarıyla 'Bir Uçurumun Haritası', yayımlanan ilk şiir kitabı. Alphan Akgül’ün kızı Fatma Güneş’e ithaf ettiği kitap, “Varoluşun Haritası”, “Huzursuzluğun Haritası” ve “Korkunun Haritası” başlıklı üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde on sekiz, ikinci bölümde yedi, üçüncü bölümde üç şiir yer alıyor. Kitaba adını da veren ilk şiirin girişinden bir bölüm aktaralım:
Doğarken vermişlerdi, alınca elime, her şeyin
Anlamı beliriyordu, aynalara bakma diyordu
Mesela, çoğaltır şeyleri boş yere, nesneler, sayılar
Gibi değildir ki, her biri sonsuza gidebilir, oysa
Sonludur insan, Güneşi gördüm bir ara, tutunca
Bir buluta, ışıdı zihnim birden anladım her şeyi sanki
Bilebilir miydik Güneş olmasaydı iyi ne, kötü ne?
Işığa bağlı her şey, anlıyor musun, karanlığa
Alphan Akgül, neyin şiir olduğunu, şiirin nasıl olacağını, dilden şiirin nasıl yontulacağını, imgelerle nasıl işleneceğini, şiir fikrini açığa çıkaracak son dokunuşun oluşturduğu jesti biliyor. O nedenle de çalışılmış, hatta iyi çalışılmış bir kitap olarak okuyoruz 'Bir Uçurumun Haritası'nı… Kitapta yer alan ve bir bölümünü paylaşacağımız “Kadıköy’de Bir Mezar” başlıklı şiirin adını “Kadıköy’de Bir Oda” olarak da okuyabiliriz. Bu durumda değişen pek bir şey olmayacaktır. Neden mi? Şiirin başlığındaki “mezar” sözcüğünün mecaz olarak da kullanıldığını düşünüyoruz. Kadıköy, başka birçok özelliğinin yanı sıra kültürel yeraltının ortaya çıktığı seksenlerin ikinci yarısı ve doksanlı yıllar süresince bu oluşumun ve hayat tarzının adeta merkezi konumundaydı. O süreçte odalar her anlamıyla, yeraltı kültürünün oluştuğu ve “kendin ol, kendin yap” deyişinde ifadesini bulan tarzın üssüydü diyebiliriz. Hatta o yıllarda bizzat Kadıköy’ün kendisi bir oda olmuştu… Yeraltı, geniş bir kavram; varlıkların ruha dönüştüğü ya da ruhlarının ortaya çıktığı ortam da diyebiliriz. Doksanlarda oluşmuş Kadıköy ruhunu da bu tanım çerçevesinde açıklamak mümkün. Alıntımızı aktaralım:
Nihal gelir, birkaç yumurta kırar, sever vahşi
Dişleriyle ucundan, “- Ne diyorduk”, Kadıköy’de
Bir Mezar, bakkal hep delici gözlerle bakar,
Komşu teyze indirir gözlerini utançla, yok
Öyle el öpmeler yalandan, birkaç tişört, çoraplar
Her yerde, Deep Purple, Led Zeppelin falan
Kökler sesi öğleden sonra, rutubetli bir oda,
Hendrix posteri duvarda, bulaşıklar her zaman.
Akgül’ün daha önce Varlık, Kitap-lık, Ada ve benzeri dergilerde çıkan ve eskilerden Ahmet Haşim, Yahya Kemal, yenilerden Behçet Necatigil, daha yakın dönemden Hilmi Yavuz gibi şairlerin etkisindeki erken dönem şiirlerinin hem biçim hem de biçimsel çizgisinden bilinçli bir çabayla uzaklaştığı söylenebilir… 'Bir Uçurumun Haritası’nda yepyeni bir şiirsel biçim ve biçem önerilmiyor, denenmiyor belki, ama modern Türkçe şiir için daha yenilikçi bir şiir formu söz konusu…
Akgül’ün, kitapta yer alan şiirlerden edindiğimiz izlenimle söylersek yeni ilham kaynakları, şiirsel yörüngesi T. S. Eliot, Ezra Pound başta olmak üzere Anglosakson şairler ve şiirleri olmuş… “Fizik” başlıklı şiirden bir bölüm aktaralım:
Bir araya gelince olasılıklar, azalıyor sevgim;
Kabarıyor düşmanlığım birilerine; öfkeden
Kıpkırmızı kesiliyorum; fiziksel bir olay değil mi?
Hangi basınçla sıçrıyor beynime kanım? Fizik içre
Yaşayan garip yaratıklarız; öyle bir yerçekimi var ki
Omurgamız beli bir basınçla oturmuş yerine,
Alphan Akgül’ün kitabının bölümlerini oluşturan üç haritada da yer alan şiirler, henüz hatıra olmamış, yani hatıra olacak kadar uzakta kalmamış, yaşanmışlıklarla ilgili… O nedenle çağrıştırsa da “şiirli hatıralar” olarak tanımlamaktan kaçınıyoruz. Şiire aktarılan yaşanmışlıklar, deneyimler sıcaklığını yitirip zamanın o sepya ışığıyla aydınlanan perdesine asılmış hatıralar olamayacak kadar tazelik yansıtıyor. “Mecidiyeköy’de Rock” başlıklı şiir de onlardan biri. Aktaracağımız dizeler sözünü ettiğimiz şiirden:
Diyorum herkes bilir bunu, gece olur,
Perdeler açılır, bozacının bıyıkları kaytan,
Bir gitar sesi duyulur üst kattan
Siyah önlük bir şarkı gibi yakışır.
Haydar Ergülen, 'Bir Uçurumun Haritası'nı oluşturan şiirlerdeki “punk” tavra dikkat çekiyor. Akgül’ün şiirlerinde yeraltına, yeraltının gözünden baktığına işaret ediyor olması açısından yerinde bir saptama. Ergülen şunları dile getiriyor Hürriyet Sanat ekindeki yazısında: “Varoluşun, huzursuzluğun, korkunun haritasını çizerken, bu üç zorluğu şiire kolayca taşımak yerine ‘punk’ bir tavrı seçmiş…” Bununla birlikte kitabın bizde uyandırdığı izlenim “akademik” olduğu yönünde. Bu saptamanın, akla ilk getireceği şairin, şiirin dili olacak muhtemelen. Ama kastımız o değil.
Akgül’ün yeraltına, yeraltının protest, isyankâr yaşantısına; düzen, yerleşiklik ve otorite karşıtlığına yaslanan punk felsefesi şiirlerinin izlek, konu ve temalarına belirgin biçimde yansıyor. Akademik intibayı oluşturan özellikler şiirlerin daha çok oluşumunda, kurgusunda, yapısında ortaya çıkan gerilimle alakalı… Kısaca Akgül’ün, haritalarını serdiği zemin, baktığı açı ve şiiri kurduğu çerçevenin akademik olduğunu düşünüyoruz. Sözü daha fazla uzatmadan kitabın dikkat çeken şiirlerinden biri olan “Mektup”un son dörtlüğünü okuyalım:
Virgül yanlış yerde, nokta hiç yok
Ölümün imlası ne zor, okunmuyor
Bir veda mektubu aldım, içinde veda yok!
Yeni bir lisan öğrenir gibiyim…
Alphan Akgül’ün ölümü imlasızlıkla, arızayla ilişkilendirdiği dizelerinde bir kusursuzluk iması da söz konusu gibi. Hayatta virgülün yanlış yerde kullanıldığı, noktanınsa konulmadığı, buna karşın yaşamanın sürüp gittiği durumlar öyle çok ki… Arızasızlık, kusursuzluk Alphan Akgül için yeni bir lisan anlamına geliyor… Bu bağlamda, mükemmeliyetçiliğe karşı kusuru, arızayı, acemiliği savunan Turgut Uyar’ın “Efendimiz Acemilik” yazısını hatırlıyoruz. Şöyle diyor Turgut Uyar: “Acemilik, efendimiz acemilik. Bir taş alacaksınız. Yontmaya başlayacaksınız. Şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. Bir başka taş, bir başka daha. Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız.” Uyar’ın gençleri kastederek “hiçbirinin şiirinde hata bulamıyorum, mükemmeliyet ararken kişiliklerini harcıyorlar” cümlesini de konuyla ilgili olarak ekleyelim… Çünkü şiirde mükemmeliyet ararken kişiliğin harcanmasını önemli bir sorun olarak görüyoruz. Elbette Alphan Akgül genç şair değil. Şiirde kusurun mükemmellikten daha kışkırtıcı olduğunu bilir.
'Bir Uçurumun Haritası'nda öyle bir tek dize var ki kitabı yeni baştan okumaya yöneltiyor. Şiirlerin bağlamını başka bir yöne kaydırıyor. Kişisel olanla politik olan arasındaki bağa dikkat çekiyor. Şiirdeki politik katmana yönlendiriyor. Daha doğrusu bunlar amaçlanmış gibi… “Hayalet” şiirindeki “Avangart bir şiirdir Komünist Manifesto” dizesinden söz ediyoruz… Şiirin ilk betiğini okuyalım:
Avantgart bir şiirdir komünist manifesto,
Zincirlerini kırmış köleler dolaşır mısralarında,
Ey Horatius, kanlı bir senetten başka nedir şiir?
Ürkek çocuklar ödüyor bedelini sayfalarda.
Akgül’ün “Hayalet” şiiriin ilk dizesini yazarken kesinlikle söyleyebiliriz ki şu dizelerden haberi yoktu:
çok şiir okudum
okurum
ve şu kadarını söyleyeyim
bugüne kadar
“avrupa’da bir heyula kol geziyor –
komünizm heyulası” cümlesiyle başlayıp
“proleterlerin zincirlerinden başka
kaybedecekleri bir şey yoktur
kazanacakları bir dünya vardır
bütün ülkelerin işçileri, birleşin” diye biten
‘komünist manifesto’dan
daha iyisini
okumadım
(Komünist Manifesto, Almanca aslından çeviren Nail Satlıgan, Yordam Yayınları.)
Ama bu dizeleri yazan da (kim olduğunu edebiyat tarihçileri bulsun) 'Bir Uçurumun Haritası'ndaki “Hayalet” de dahil hiçbir şiiri o sırada okumuş değildi. Buna imkân da yoktu. Nasıl açıklayacağız öyleyse? Soruyu açık bırakarak tesadüf deyip geçebiliriz Ya da evet, 'Komünist Manifesto' bir şiirdir; iki şair birbirinden habersizce bu gerçeği keşfetmiştir savı üzerinde düşünmeye koyuluruz. Şiirin ya da şairin diyelim, gerçeğe dair bilinenlerin ötesindekileri keşfedip açığa çıkarmak gibi bir yetisi de vardır
'Bir Uçurumun Haritası' iki türlü bir kitap. Her şiirin başında bir fragman yer alıyor. Bu fragmanların mevzusu neyse arkasından gelen şiirin sorunsalı da onunla ilgili. Kitapta yirmi sekiz şiir olduğunu söylemiştik. Yirmi sekiz adet de fragman bulunduğunu ekleyelim. İki türlü kitap olarak tanımlamamız, şiirlerden önce yer alan fragmanların hemen hemen tümünün türünün deneme oluşundan. Alphan Akgül’ün kitabı türleri arası bir deneyim olarak da kayda değer. Kitabı bu iki türlülüğün ilginç kıldığını belirtelim. Şiirin amaçlarından biri de elbette ilginçlikler yaratmak sunmaktır.
Alper Akgül’ün deneme ve şiiri tema, izlek, konu bütünlüğü potasında bir araya getirdiği 'Bir Uçurumun Haritası'nın dikkat çeken bir başka yönü de kişisel yaşantısından bir hayli belirgin izler yansıtıyor oluşu. Yadırgatıcı değil. Şairlerin, yazarların ilk kitaplarının çoğunlukla otobiyografik olduğu söylenmiştir… Akgül kitabın üçüncü haritası olan “Korkunun Haritası”nda kendi yaşantısındaki deneyimden yola çıkarak ölümü sorunsallaştırıyor. Hastalık olarak kanserin ve getirdiği ölümün kendi yakın çevresindeki deneyimine, yaşanmışlığına tutuyor şiirin aynasını. Aktaracağımız dizeler kitabın son şiiri olan “Leke”den:
Şiiri kanlı bir darbeyle
Devirebilir misin?
Bak hiç harf yok sokakta
O bile yok
Alphan Akgül’ün 2000 yılında Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü'nü aldıktan sonraki yirmi yıllık süreyi kitapsız geçirmesini, okurun karşısına çıktığı ilk kitabı 'Bir Uçurumun Haritası'ndaki şiirlere bakarak yerinde bir tercih olmuş diye değerlendirebiliriz. Okurlara önerimiz, şiirleriyle birlikte iki türlü oluşuyla da dikkat çeken Akgül’ün kitabını es geçmemeleridir…