Altay Öktem'den Eros’u avlayan şiirler

Altay Öktem son kitabı ‘Ağaçlar Aşağı Kalkar’daki şiirleriyle, din, siyaset, aşk, direniş gibi konulara temas ederek gerek felsefi gerek siyasi anlamda Eros’un ıstırabıyla hemhal olmakta...

Google Haberlere Abone ol

‘Ağaçlar Aşağı Kalkar’ kitabı ‘Ben Bazı Geceleri’ ve ‘Seni Sevmemin 16 Nedeni’ olarak ikiye ayrılsa da kitabı biçem bakımından üç kısma bölmek mümkün. İlki kitabın neredeyse yarısında yer alan şiirler, ikincisi ‘İz Sürücü Muzaffer’e Ağıt’ ile ‘Biz Dört Kişi Toplandık’, üçüncüsü ‘Seni Sevmemin 16 Nedeni’. İlk bölümdeki şiirlere baktığımız zaman genel anlamda bir huzursuzluk sezmekteyiz. Bu huzursuzluğun asli mekânı da şehir. Şehir birçok kavramın antitezi olarak karşımıza çıkmakta çünkü kirli, kalabalık ve tekinsiz.

Ağaçlar Aşağı Kalkar, Altay Öktem, Yitik Ülke Yayınları, 70s., 2022.

Öyle ki şiir yazmayı dahi engelleyen bir faile dönüşmekte şehir. Ölümü dahi bir çöp bidonuna indirgiyor. Bununla birlikte şehrin karşısında nostalji, aşk ve direniş durmakta. Kalp desenleri çizilmek istenen pişmaniye kutusu, bir elinde çapası öbür elinde prostatı olan dede, balkonda kurutulan turşular, yaprak sarması, çiçek isimleri, patika, samanlık, başak, geyiğe sisli geceler, toprak, üçlü kanepe, karyola, çocukluk, gibi unsurlar köy ve kasaba nostaljisinin omurgası. Ancak bu nostalji sıradan bir özlemden ibaret değil farklı katmanlarla iç içe, mesela aile.

İKİ BÜKLÜM HALK

‘Dün Babam Öldü’ şiirinde baba-oğul ilişkisi irdelense de ailenin yer aldığı şiirlerde genel anlamda anne ön plana çıkmakta. Ancak anne de daha geniş bir boyuta eviriliyor, kadim toprağın bir parçası gibi görülüyor. Nitekim kadim toprak da anaç olarak nitelenmekte. Aşk temasında dahi “kendimizi en annesiz yerimizden öpelim mesela” diyor şair. Kısaca, anne temasını genişletmekte. Bununla beraber nostalji bir neslin yanık izi imgesiyle harmanlanıyor. Bütünsel olarak bakıldığında da tüm veçheleriyle halk görülmekte. Taşın, suyun, toprağın kadim bilgisinin, kadim hafızasının en yakınında olan “iki büklüm halk” ayaklanmaya geç kaldığı için düzen bozuk kalıyor. Şair, geçmişi “evham” olarak özetliyor. Bu evhamla birlikte siyasi eleştiri de kol kola gitmekte. Siyasi eleştiriyi olabilecek en şiirsel şekilde sunmakta Öktem. Öyle ki Siyasal İslam’ı en imgesel biçimde hedef tahtasına koymuş: “taşla taharetlenenler devletlu çünkü” İlaveten, din teması da farklı biçimlerde yer almakta. Bazen şiiri güçlendirmek için referans şeklinde yer alırken bazen ironiyi pekiştirmek için kullanılıyor.

'ALLAH GÜNAH YAZARKEN BİZ KALEMİ TUTUYORDUK'

Bazen de bireyin iç dünyasındaki çatışmadan hareketle direniş eylemiyle cem oluyor. Fatıma’nın eli, Sultan Süleyman, Yehuda, Lût, Ebabil, Allah gibi doğrudan dini referanslar ile avret, taharet gibi dini terimler yer almakta. Terim kullanmayı seven bir şair Öktem: magma, pelvik çukur, Muson, alüvyon, gezegen, organel, zar, pul, eksüda vb. gibi. Din temasına örnek vermek gerekirse, “allah günah yazarken kalemi tutuyorduk” şeklinde ironiyi güçlendirirken cenaze namazında imamı iyi bilmediğini söyleyen özne de genç yaşta ruhban sınıfıyla somutlaşan dini otoriteye direnmekte, başkaldırmakta.

OKÇUYA OK ATAN ŞAİR

Öte yandan kitaba adını veren şiirdeki “hepimiz suçluyuz günün şiddetini / tercih ettik diye gecenin sessizliğine” mısraları da geçmişi kasaba, bugünü şehir olan aydın öznenin kendini sorgulaması olarak okunabilir. Ancak, bütün bunların yanında Öktem’in yazın kudreti insanlara bin yıllardır ok atan Eros’u avlamasında. Başka bir ifadeyle okçuya ok atmış şair! Dikkâtli okur, Öktem’in her şiirinde aşk ve sevginin yer aldığını görecektir. Daha dikkatli okur ise bunların lalettayin bir şekilde şiirlere yedirilmediğini görür. Mevcut bozuk düzenin, bozuk siyasi tablonun karşısına aşk siyasetini koyar şair. Byung Chul Han’a göre günümüzde neoliberalizme evrilen kapitalist izleğin asli amacı Eros’u yok etmek, yerine Tanrı aşkını Agape’yi koymaktır ki birey yok olsun, birey yok olunca da halk. ‘Eros’un Istırabı’ adlı ince ama pahada ağır kitabında Eros’un eksikliğini her sahada ele alır Han. Dolayısıyla düşünüldüğünden daha geniş bir konu olmakla birlikte şu alıntı Öktem şiirine denk düşmekte gibi:

“Eros arzuyla (epithymia) karıştırılmamalıdır. Hem arzunun hem de thymos’un üzerinde durur. Thymos’u güzel edimlere teşvik eder. Thymos, Eros’la siyasetin birbirine temas edebileceği noktada bulunur. Ancak sadece thymos’tan değil Eros’tan da yoksun olan günümüz siyaseti, salt çalışmaya dönüşerek körelmiştir. Neoliberalizm, bilhassa Eros’u cinsellik ve pornografiyle ikame ederek toplumun genel olarak siyaset dışı kalmasını sağlar. Epithymia’yı temel alır. Yalıtılmış performans öznelerinden oluşan bir yorgunluk toplumunda thymos da bütünüyle dumura uğrar. Ortak bir eylem, bir Biz imkânsızlaşır.” (s.48, Metis Yayınları, 2019)

SİYASET, TEKİNSİZLİK, HUZURSUZLUK

Aynı sayfanın sonunda Eros’un siyasal ayaklanmalar için enerji kaynağı oluşturduğunu da belirtir filozof. Öktem şiirini Eros’un felsefi açımlamalarından hareketle okumanın okura sonsuz kapı açacağını düşünmekteyim. Yine bu pencereden bakarsak önemli bir noktaya daha temas edilebilir: Öktem bugünün şairidir. Siyasetle, tekinsizlikle, huzursuzlukla, kısaca Öktem ile aynı yahut benzer temalara dokunan birçok şair bugünün felsefesine, bugünün siyasetine ne derece yakındır? Bu bağlamda, eski kuşak şairleri arasında yer alsa da genç kuşaktır Öktem. Metin merkezli okumada, şairin kalemi günceli takip eden, farklı kuramları okuyan, araştıran, ezber bozan gençlere de hitap etmektedir.

‘İz Sürücü Muzaffer’e Ağıt’ ve ‘Biz Dört Kişi Toplandık’ şiirlerine gelirsek, ikisi de tahkiyeli-şiir olarak kabul edilebilir. Otun bokun izini süren Muzaffer’in toplum içindeki varoluşuna dair bu şiir öznel bir yorum yapmak gerekirse bana en çok haz veren metin:

“diyelim tarihini bir tasa doldurduk istanbul’un
sonra boşalttık diyelim sarayburnu’ndan aşağı
o tasın dibindeki tortuydu muzaffer”

İkinci tahkiyeli şiir de hayattaki üç çeşit insanı din-felsefe ekseninde konu edinmekte. Son olarak, “Seni Sevmemin 16 Nedeni”nin de ironi ve deneyselin harmanlandığı bir metin olduğunu belirtmeli:

“bir kulübe bulduysan dua et buna;
ermenice arapça ya da pes de sadece
sırtın kavisli bir yol; hiçbir yere çıkmayan
duruşun kabir azmi, bakışın bir fincan köpüklü kahve”