Altın Şafak’ın karanlık aynası
Yunanistan için Altın Şafak’ı yargılayıp mahkum etmenin kolay olduğunu sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Bu mâhkumiyet, ağır bir iç hesaplaşmanın sonunda geldi.
Ioannis Lagos ismi belki size tanıdık gelecektir. Adını, Ocak 2020’de “Avrupa Parlamentosu’nda Türk bayrağını yırtan vekil” olarak duyduk, bildik buralarda. Lagos, Avrupa Parlamentosu milletvekili olan, Neo-Nazi, Neo-faşist “siyasi parti” Altın Şafak’ın bir üyesiydi. 14 Ekim 2020 günü, 13 yıllık hapis cezası resmileşti.
Lagos ile beraber, Altın Şafak’ın lideri Nikos Michaloliakos’un da aralarında olduğu partinin önde gelen isimlerinden 7 kişiye 13 yıllık mahkumiyet cezası verildi. Altın Şafak’ın eski milletvekillerinin de aralarında bulunduğu 11 kişinin de, 5 ilâ 7 yıllık hapis cezaları onandı.
Altın Şafak’ın da, beş yıl süren 459 duruşmanın gerçekleştiği bir yargılama süreciyle “siyasi parti kisvesi altındaki bir suç örgütü” olduğunun ilan edilmesi tescillendi.
Altın Şafak’ın mahkum edilen üyeleri arasından Giorgos Roupakias ise, ömür boyu hapis ile en ağır cezayı alan kişi oldu. Roupakias, Pavlos Fyssas’ı öldürmekten hüküm giydi.
Altın Şafak’ı mâhkum etmenin Yunanistan için kolay bir şey olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Son derece milliyetçi bir ülkeden bahsediyoruz ki, son 10 yılda çok ağır bir ekonomik kriz, “Makedonya İsim Krizi”, Türkiye ile gerginlik derken, Yunanistan’da milliyetçilik hep koyulaştı, “öfke” dozu arttı.
Zaten, Altın Şafak da, kutuplaşmanın arttığı, toplumsal buhranın yükseldiği ve milliyetçiliğin iyiden iyiye radikalleştiği bir sosyal ve politik ortamda kendine uygun bir iklim bulabildi.
Altın Şafak, 1985’te aşırı milliyetçi bir parti olarak kurulmuştu. O zamanlar, üyelerinin solcu gençlerle sokak kavgalarına girişmesiyle adını duyuruyordu. Lideri Nikos Michaloliakos ise (bahsettiğimiz gibi 13 yıl hapse mâhkum olan), 16 yaşından beri aşırı milliyetçi örgütlerde aktif çalışmış, sokak şiddetini örgütlemesi zannıyla defalarca hapse girip çıkmış biri. Bugün 63 yaşında olan Michaloliakos, hapse ilk kez 1974’te, Kıbrıs meselesindeki tavrından ötürü İngiltere’yi Atina’daki büyükelçiliği önünde protesto ederken çevreye saldırması sebebiyle girmişti. Hapse atıldığı seferlerden birinde, 1967-74 arası Yunanistan’ı yöneten Albaylar Cuntası’nın liderleriyle haşır neşir olmaya başladı. Cunta, 1974 Temmuz’unda Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri harekatının Yunanistan’da demokrasiye geçiş için tabandan gelen baskıları arttırmasıyla devrilmişti. “Metapolitefsi”, yani “Rejim Değişikliği” adı verilen bu geçiş döneminde, 1975 Ağustos’unda “Yunanistan’ın Nürnberg Yargılamaları” adı verilen hukuki süreç başladı. Cunta liderlerinin, Michaloliakos ile yakınlığı da o dönem çakışan mâhkumiyetleri esnasında başladı; bu yakınlık, Altın Şafak liderinin “sokaktan çıkıp” Atina’nın resmî çevreleriyle yakınlık kurduğu dönemin de başlangıcı olacaktı. Michaloliakos, o seferki mâhkumiyeti biter bitmez soluğu, askerde aldı. Altın Şafak’ın diğer üyeleri gibi o da “Özel Kuvvetler Komutanlığı”nda kendisine yer edinecekti. Diğer bir deyişle, Yunanistan ve Türkiye arasında 1970’lerin sonunda savaş çıksa Michaloliakos, çıkartma yapan öncü hücumbot filosuna komuta edenler askerlerden biri olacaktı.
Sonunda Michaloliakos’un ordudan atılmasına, yasadışı biçimde silah ve bombaları kuşanarak devriye gezmeye başlaması neden oldu; yeniden tutuklandı. 1980’de “Chrysi Avgi” yani Altın Şafak dergisini yayınlamaya başladı: Bu yayın alenen Nazi sempatizanıydı. 1985’te de, aynı ismi taşıyan partiyi kurdu. Altın Şafak, 2005’e gelindiğinde sürekli sokak çatışmalarına karışan bir yapılanmaya dönüşmüştü: Partiye yönelen tepkiler nedeniyle Michaloliakos, hareketini “Vatanseverler İttifakı” adında yeniden yapılandırdı. Gözlerden uzakta yeterince güçlendiğine kanaat getirilince de 2007'de, Altın Şafak yeniden kuruldu.
2012 ise, Altın Şafak’ın Yunanistan Parlamentosu’nda 21 milletvekilliği elde ettiği “altın yılı” oldu. Partinin üyeleri, Nazi sembolleriyle süslü mekânlarda okült törenler düzenliyor, Nazilerin paramiliter örgütleri Sturmabteilung’u model alan biçimde silahlı bir de kanat oluşturuyorlardı. Yunanistan güvenlik güçleri içinde de sempatizanlar kazanarak örgütlenen Altın Şafak, hedef seçtikleri milletvekillerine de saldırmaya başlamıştı.
Mâhkumiyetini duyduğumda, Avrupa Parlamentosu milletvekili Ilias Panagiotaros’un 2012’de, Altın Şafak’ın “zirvesinde” olduğu dönemdeki şu sözleri hatırıma geldi: “Bir iç savaşın içindeyiz. Bir tarafta, bizim gibi milliyetçiler var; öte yanda ülkemizi yıkmaya çalışan içimizdeki teröristler.” Panagiotaros, bu sözleri sarfettiğinde Altın Şafak, yüzde 7’lik bir oy potansiyeline sahipti. Daha sonraları, desteklerinin yüzde 14’lerde ölçüldüğü ve Altın Şafak’ın resmen ülkenin en büyük üçüncü partisine dönüştüğü günler de gelecekti. Altın Şafak’a sandıktan çıkan en yüksek destek, yaklaşık yüzde 10 ile 2014’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oldu.
2019’daki genel seçimlerde Altın Şafak’ın desteği, yüzde 3’e düştü; ama yine de eş zamanlı gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 5’e yakın oy toplayarak, bir milletvekili çıkardılar.
Altın Şafak’ın liderliği, şiddetlerini “kontrollü” olarak adlandırıyor ve silahlı milislerinin sadece “milliyetçilerin içini serinlettiğini” öne sürüyordu.
Rapçi Pavlos Fyssas’ın bir Altın Şafak üyesi tarafından bıçaklanması ise, bu hareketin giriştiği şiddet eylemleri arasından “bardağı taşıran son damla” oldu.
Başta dediğim gibi, Yunanistan için Altın Şafak’ı yargılayıp mahkum etmenin kolay olduğunu sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Bu mâhkumiyet, ağır bir iç hesaplaşmanın sonunda geldi.
Altın Şafak’ın karanlık aynasına bakınca, Türkiye başta olmak üzere, diğer ülkelerin göreceği çok ağır bir yansıma var. Tabii, bakılır ve görülmek istenirse...