Amedspor uzun vurarak oynamayı mı seviyor?
Amedspor, uzun vurarak oyunu ve oyuncuları ileri taşıyabileceğini düşünüyor. Oysa tam tersi sonuçlar doğuyor. Amedspor'un maç kondisyonunu emip bitiriyor. Bu amaçsız hengameye hiçbir can dayanmaz. Dünyanın en fit ve fiziksel olarak en güçlü takımı bile böyle bir oyunda diri kalamaz.
Hiç kimse kusura bakmasın, artık trend ya da moda uzun sevmek değil; kısa daha cazip, işlevsel, güvenilir ve kesin. Müzikte bile uzun hava artık, demode; dahası artık lafın uzunu bile, makbul değil. Uzun vuruşlar yapmak, uzun hava söylemek ya da uzun konuşmak meşakkatli işler sayılıyor. Cidden de meşakkatlidir uzun vurmak, uzamak. Bir kere mesafeler sorunlu hale gelir. Mesafenin sorun haline gelmesi bir organizasyon zafiyeti doğurur. Bir keresinde ünlü Danimarkalı oyuncu Morbi, İngiliz futbolunu değerlendirirken şöyle demişti:
"Eğer tanrı topa uzun vurmamızı isteseydi, sahaları gökyüzüne inşa ederdi.’’
Futbolun, bir oyun imkanı olarak uzun vuruşlarını bütünüyle yadsıyor ya inkar etmiyorum. Elbette uzun vurabilirsiniz; ama uzun vurduğunuz o topun düşeceği yerde gerekli organizasyonu yapmanız koşulluyla. Uzun vurduğunuz top kuş değil, mutlaka bir yere konacaktır. Ya rakip kafa ile onu öne doğru kesecektir. Ya kafadan sekecek ve arkaya düşecektir ya da mutlaka iki yandan birine gidecektir. Eğer bu ihtimalleri düşünerek topun düşeceği yerde rakipten bir fazla kişi bulundurmasanız, o topun sizde kalma ihtimali son derece zayıftır.
Uzun vurmak top kontrolünü güçleştirir. Çünkü uzun vuruş sonrası o topla buluşacak her oyuncu, önce o topu elverişli hale getirmek için onu bir biçimde kontrol edip, önüne almaya çalışacaktır. Bu çok ciddi bir zaman kaybına yol açacaktır. Ve her zaman kaybı, rakibin baskı yapmasına neden olur?
Sözü daha fazla uzatabilirim. Ama gerek yok. Çünkü artık maç istatistikçileri bile uzun vuruşları pastan saymıyor; nedeni de şu, her uzun vuruş belli bir hedefi gözetme kabiliyetinden yoksun olduğu için, yani hedefsiz olduğu için, hedefli işlerden sayılmıyor.
Amedspor, uzun vurarak oyunu ve oyuncuları ileri taşıyabileceğini düşünüyor. Oysa tam tersi sonuçlar doğuyor. Her uzun vuruş, hedefine ulaşmadığı için, rakibe pas oluyor ve Amedspor bu kez geriye doğru koşmak zorunda kalıyor. Bu durum daha ilk 45 dakika dolmadan, Amedspor'un maç kondisyonunu emip bitiriyor. Bu amaçsız hengameye hiçbir can dayanmaz. Dünyanın en fit ve fiziksel olarak en güçlü takımı bile böyle bir oyunda diri kalamaz.
Amespor uzun vuruyor ama sahayı boylamasına daraltmıyor. Alan daraltmalar olmayınca sekecek ikinci toplar kazanılmıyor. İkinci toplar kazanılmayınca da oyunu rakip yarı sahada oynamak mümkün olmuyor. Peki, ilkel olduğu her halinden beli olan bu oyunda Amedspor neden ısrar ediyor.
Bakın son iki sezondur, Türk futbolu bile, bu ilkelliği elinin tersi ile itiyor. Alanyaspor’a bakın, Fenerbahçe’ye bakın, Konyaspor’a bakın Galatasaray’a bakın. Türk futbolunun terk ettiği bu anlayış. Neden şeytanın tokası gibi boynumuzda asılı kalıyor?
Uzun vuran bir takım ve teknik direktör her şeyden önce bir plan sahibi değildir. Ayrıca kesin olarak rakibinin üstünlüğünü kabul eden bir psikoloji içindedir. Manisaspor maçı bu ön kabulle başladı ve bu ön kabulle sona erdi. Bu öylesine kahredici bir özellik ki, rakip on kişi kalmasına rağmen değişmiyor. Eğer on kişi kalmış olan rakip bir takıma üç gol atıyorsa, bunun nedeni açıktır ki, psikolojik boyun eğiştir.
Manisaspor 45 dakika boyunca on kişi oynadı. Ama Amedspor bu 45 dakika boyunca rakipten daha fazla çoğalmayı başaramadı. Sadece bu durum bile, Amedspor’un plansız ve rakibe boyun eğen bir psikoloji içinde olduğunu kanıtlar.