Saat sabahın altısıydı. Küba’da işçiler 1 Mayıs'a gitmek için toplanıyordu. Karanlıktı henüz hava. Fidel’in yaşadığı ve meydanlarda konuştuğu günlerdi. Çok kalabalıktı buluştuğumuz yer. Ramon’la beraberdik ve birilerini arıyordu. Arkadaşları olduğunu düşünüyordum. O kalabalıkta ve karanlıkta bulduk. Beni tanıştırdı Ramon. Merhaba dedi kadın ve o sırada cebinden bir kağıt çıkardı aynı zamanda. Bir listeydi bu. Bana hatır sorarken Ramon’unun adını buldu kadın. Yanına bir çarpı koydu. Daha sonra sordum Ramon’a niye böyle yaptı diye. İşçilerin 1 Mayısa katılması zorunlu dedi Ramon. Kahve içip yürüyüşün başlamasını bekliyorduk. Şeker katmışlardı kahveye ve hava henüz aydınlanmamıştı hala.
Oldukça ufaktım galiba ya da şimdi buradan öyle görünüyor. 1977 1 Mayısı'ydı. Henüz meydana girmemiştik. Umutlu ve güzel günlerdi. Çoktuk ve bir değildik ki ne güzel. Bir şey gördüğümü söyleyemem. Mesela Sular İdaresi'nin üstünden ateş edenleri, Intercontinantel Oteli'ndekileri. Biraz okudum sonra ve oldukça dinledim yaşayanlardan. Sadece 1 Mayıs Taksim Katliamı'nı dinlemedim ama mesela Meksika’da ‘Kanlı Pazar’da yaşanılanları dinledim. Aynısıydı. Devletlerin katilleri pek yaratıcı değiller benzer şeyler yapıyorlar hep. İşin kötüsü başarılı olmaları. Mesela Kıbrıs’ta Rumlar Bayraktar ve Ömerge Camisi'ne bomba koydular diyorlardı. Şili’de Komünistler kiliseyi bombaladı, Maraş’ta yine cami... Boşlukları dolduran provokatör katliam memurları...
Ekvator’da Quito’da meydana yürüyorduk. Bir yerli hareketinin içinde yürüdüğümüzden olacak oldukça yukardan bakıyorduk etrafa. Şenlikli bir meydandı. Neredeyse herkes dans ediyordu. Maden işçileri, yerliler, öğrenciler polisler ve seyyar satıcılar, yerlerini almışlardı. Konuşmacılar üstünde Coca Cola yazan bir güneş tentesinin altında konuşuyorlardı. Bazen bu tenteyi verdi diye Cola’ya teşekkür ediyorlardı. Konuşmalar ve bu teşekkür pek kimsenin umurunda değildi. Onlar hemen ardından oraya çıkan gruplarla dans ediyorlardı. Eğleniyorlardı. Kısa bir süre sonraydı. Bize mail attılar gelsenize burada devrim olacak diye. Oldu da....
1 Mayıs, 8 saatlik iş günü mücadelesi yani aslında daha fazla yaşamak talebi, dünyanın sokaklarında, zorunluluklar, yasaklar, katliamlar ve direniş, Antiller’de kürek mahkumlarının yaklaşık yüzyıl önce sadece 6 saat çalışıyor olması, modern insanın kendisini bir şey zannetmesi, ilerleme denen şeyin kontrol ve denetim manasına gelmesi, makinelerin dünyayı çoktan ele geçirmesi, dans edilecek bir 1 Mayıs meydanı, bunu böyle söyleyince solcuların bana kızması, Emma Goldman’ın ‘Dans edilmeyen bir devrim, devrim olur mu ki’ demesinin hatırlatması ve Sub Kumandan Marcos ‘Biz iktidarı değil dans edilecek bir yer istiyoruz’dediğinde 1 Mayıs meydanı yani Taksim değil mi orası, bir gün için ya da her yıl? Gezi koca bir dans değil mi zaten egemenlerin rant göbeklerinin üstünde yaptığımız ve bu yüzden de her türlü keyife karşı olanları sürekli huzursuz etmesi ve yine bu yüzden bundan korkarak, tırnaklarını kemirmeleri ve belki kontrollü tanklara tırmanabilmiş olmaları ama halaylardan tırsmaları....
Yani yaşasın ‘Tembellik Hakkı’ ve yaşasın 1 Mayıs...