16’ncı İstanbul Bienali’ni gezmeden önce ve gezerken dikkat edilmesi gereken hususları derledim.
Biz ve onlar basitçe hayal ürünü kavramlardır ve bu ayrımı biçimlendiren ölçütler şu ya da bu ideolojinin ürünüdür ancak.
16’ncı İstanbul Bienali Yedinci Kıta temasıyla ziyarete açıldı. Nicolas Bourriaud küratörlüğünde düzenlenen bienal 10 Kasım tarihine kadar ücretsiz gezilebilir. Ana akım medyada bienal üzerine çeşitli yazılar, röportajlar yayınlandı. Peki, bienale adım atmadan önce ya da atarken nelere dikkat etmeli? Hangi konulara odaklanmalı? 10 adımda 16’ncı İstanbul Bienali’nde dikkat edilmesi gereken hususları derledim.
1. İKLİM, HİÇ OLMADIĞI KADAR GÜNCEL:
İklim krizi uzun süredir gündemimizde. Ancak son birkaç yıldır hiç olmadığı kadar güncel bir tartışmaya dönüştü. 2018 yılının sonunda bienalin başlığının Yedinci Kıta olduğu açıklandığında “pek de” heyecan yaratmamıştı. Ancak yakın zamanda Covering Climate Now kampanyası gerçekleştirildi ve şu sıralar da aktivist Greta Tnunberg’in çalışmaları üzerinden sert tartışmalar dönüyor. Bienali direkt olarak güncel iklim tartışmalarının içine yerleştiremeyiz. Ancak iklimin, coğrafyanın ve antropolojinin tarihteki yansımalarına ve geleceğe dair projeksiyonlara bakabiliriz.
2. ANTROPOSEN:
Bienalin çerçevesini oluşturan Yedinci Kıta daha çok çöp yığınları üzerinden tartışıldı. Ancak bienalin ele alış şeklini bunun dışında düşünmek gerek. Önce katalogda yer aldığı şekliyle Antroposen’in tanımına bakalım.
"Antroposen, bir diğer deyişle insanın devri, 20. yüzyılın sonlarına doğru meteorolog Paul Joseph Crutzen’in dolaşıma soktuğu, jeolojik kronolojiyle ilgili bir terim. Dünya tarihinde Holosen Çağ’ın hemen ardından gelen yeni bir çağı tanımlamak üzere önerilen bu terim, insanlığın biyosfer üzerindeki etkisinin önemli bir jeolojik güç haline geldiği, dünya üzerinde çok ciddi izler bıraktığı bir devri niteliyor.”
Dolayısıyla bienalin Yedinci Kıta’yı ele alış şekli güncel iklim krizine dair tartışmalardan çok insanlık tarihinin Dünya’ya etkisine yönelik. Bourriaud, Yedinci Kıta’yı felsefi bir çerçeveden ele alıyor.
3. ANTROPOLOJİ:
Bu nedenle de bienalde en çok karşılaşacağımız temalardan biri de antropoloji. Bourriaud katalog metninde İngiliz Tim Ingold’un "Antropoloji içinde insanlar olan felsefedir” cümlesine atıf yapıyor. Ve bienaldeki antropolojik yaklaşımına dair de şunları belirtiyor: "Yedinci kıtayı kavrayabilmemiz için, bize sanatçıların antenleri, onların tercümanlığı, onların antropolog damarı lazım. Burada söz konusu olan illaki Batı tarzı bir ilerleme düşüncesine ve uygar ile ilkel arasındaki karşıtlığa dayanan eski zamanların antropolojisi değil; bütün öznelerin eşeylemlilik içinde buluştuğu bir alanı keşfe çıkan, etnik kimliği, hatta insanlığı merkez almanın ötesine geçen bir bakış açısı.”
4. SANATÇILAR:
Her büyük çaplı sergide olduğu gibi bu bienalde de bütün sanatçıların işlerinin temayla direkt olarak bağı kurulamayabiliyor. Kurulması da gerekmiyor zaten, ancak küratörün bütün bu sanatçıları bir araya getirirken gösterdiği yaklaşıma dikkat etmek gerekiyor. Katalog yazısında küratör şöyle açıklıyor:
"Bir sergi olarak Yedinci kıta, ne ekolojik sanatı savunan bir manifesto ne de sanatçılarla antropologların pratikleri arasında yapılan bir karşılaştırma; bu devasa bir hologram biçimleriyle veya iddialarıyla birbirinden farklı çeşitli sanat pratiklerini bünyesinde bir araya getiren alternatif bir dünya haritası. Şu veya bu şekilde bilgi alanını esnetip genişleten sanatçılar burada toplandı: Onlar antropolojiyi insan harici varlıkların dünyasını da kapsayacak şekilde genişletiyor, melez varlıkları inceliyor, hayal ürünü uygarlıklarda arkeolojik kazı yöntemlerini uyguluyor ya da yeni araştırma konuları icat ediyorlar.”
5. SERMAYE, İNSAN, ÇEVRE:
Küratörün felsefi tavrının yanında tabii ki günümüz çevre meselelerini ele alan işleri de görüyoruz. Atık yığınlarından üçüncü köprüye, çevreyi kirleten fabrikalardan saha analizlerine kadar birçok iş yer alıyor. Ancak bienale yönelik özellikle yurt dışındaki basında yer alan “apolitik” eleştirilerinin temelini bu noktalarda görebiliriz. Sermayenin, sermaye sahiplerinin direkt olarak işaret edilmediği bir bienal var karşımızda.
6. BEDEN:
Antropoloji ve iklimin yanında beden de bienalin öne çıkan başlıklarından biri. Özellikle kadın bedeninin tarihteki yerine dair işler görüyoruz.
8. MEKANLAR:
Bienal üç ana mekana yayılmış durumda. Resim Heykel Müzesi en çok işin olduğu yer. Pera Müzesi’nde de müzenin kalıcı koleksiyonuyla diyalog kuran bir seri iş yer alıyor. Henüz gidemediğim Büyükada’da ise kullanılan binalara özgün çalışmalar var.
7. RESİM HEYKEL MÜZESİ'Nİ NASIL DOLAŞMALI?
Bienalde en çok işin olduğu Resim Heykel Müzesini dolaşmak ziyaretçi için çetrefilli bir mesele. Oda oda yayılan loş ve açık alana bağlanmayan işler arasında dolaşmak zahmetli. Mekanın girişine zemin kattan itibaren numaraları takip ederek gezilmesi uyarısı konulmuş. İlk katlarda daha çok odaklanılması gereken, metinlerinin okunması gereken işler yer alıyor. Yorulup son katlara çıkıldığında ferahlıyoruz. O nedenle asansörle son kata çıkıp aşağıya inmek kolaylaştıran bir yöntem değil.
9. BOURRİAUD ETKİSİ:
Bourriaud sadece sergi yapan değil, aynı zamanda kendi teorisini de inşa eden bir küratör. Yedinci Kıta’ya yaklaşımı da kendine özgü. Ancak küratörün sesinin baskın olduğu bir sergi görmüyoruz. Sanatçıların kendi seslerinin duyurulabildiği, baskılanmadığı bir yapı var karşımızda.
10. GALATAPORT:
Gelelim bienalde karşımıza çıkan en büyük çalışmaya. Resim Heykel Müzesi’nin katlarını tırmandığımızda karşımıza çıkan Galataport inşaatı bienalin ele aldığı meselelerin gündelik yaşamımızdaki etkisini gösteriyor. Galataport projesi 16’ncı İstanbul Bienali’nin çevresini saran büyük bir "land art”a dönüşüyor.