10 başlıkta Clinton-Trump maçı!

ABD Başkanlık yarışının “ekran mücadelesi”nin ilk raundu hayli ilgi gördü. Ekonomide bireysel öykülerle görüşler iç içe geçti. Clinton reformist, Trump popülist görüntüyü sürdürdü. Trump 51, Clinton 17 kere söz kesti. Trump, ikinci rauntta şapkadan yeni çılgınlıklar çıkaracak gibi.

Abone ol

Hande Yalnızoğlu

Amerikan seçimleri tarihinin en az popüler iki başkan adayı dün ilk kez canlı yayında karşı karşıya geldi. 8 Kasım seçimleri için New York’da yapılan birinci aday münazarası 1.5 saat süren canlı yayında 100 milyon rakamıyla izleyici rekoru kırdı. Seçim gününe kadar Demokrat aday Hillary Clinton ve Cumhuriyetçi aday Donald Trump iki kere daha karşılaşacak olmalarına rağmen ilk münazaranın en çok izleyiciyi çektiği ve özellikle kararsız seçmenleri etkilemekte önemli olduğu biliniyor.

Salonda seyircilerin bulunduğu ama yayın boyunca sessiz kalmak zorunda oldukları münazarayı NBC kanalı sunucusu ve kayıtlı bir Cumhuriyetçi olan Lester Holt yönetti. Kısa soruları ve sessiz tavrıyla Holt’un yönetimi izleyicide Trump ve Clinton’ı bir odada yalnız başlarına tartışırken seyrediyormuş izlenimi yaratıyordu. İkiye bölünmüş ekranda adayları hem konuşurken, hem de birbirlerini dinlerken takip etmek mümkündü. Gülüşler, göz devirmeler ve gerilen yüzler performansın bir parçasıydı ve adayların psikolojik eşiklerine dair ipuçları sunuyordu.

1) EKONOMİ: ZENGİN ÇOCUK FAKİR KIZ MASALI

Son dönemde azalan işsizlik rakamları ve artan gelirlere rağmen Amerikan seçmeninin bu seçimde en kaygılı olduğu konuların başında istihdam ve gelir eşitsizliği geliyor. Holt’un büyümeyi sağlamak ve eşitsizliği azaltmak için önerilerini sorduğu Trump ve Clinton’ın ülke elitinin en derin damarlarını temsil ettikleri herkesin bildiği bir ironiyi içerse de, cevaplar canlı bir tartışmanın başlangıcı oldu.

Trump’ı babasından aldığı 14 milyon dolarla ilk işini kurduğu için zengin insanlara yönelik teşvik politikalarıyla ekonominin büyüyeceğini zannetmekle itham eden Clinton, kendisinin ise perde kumaşı üreten çalışkan bir babanın evinde büyüdüğünü söyleyerek mütevazı bir geçmiş kurgusu oluşturmaya çalıştı. Fakat seçmenlerin bu hikayeyle empati kurması zor gözüküyor. 30 yıllık siyasi kariyeri neticesinde Clinton’ın bugün 31 milyon dolara yakın bir serveti olduğu, eşi eski Başkan Bill Clinton ile birlikte varlıklarının 100 milyon doları geçtiğini bilmeyen yok.

Walmart şirketinin yönetim kurulu üyeliğini de yapmış olan Hillary’nin Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrıldıktan sonra Wall Street bankaları, güvenlik şirketleri ve sendikalara yapmış olduğu konuşmalardan aldığı müthiş konuşma ücretleri de adaylık kampanyası için ciddi baş ağrısı yaratmıştı. Açık kaynaklardan Clinton’ın 2013-2015 arasında yaptığı 92 özel konuşmadan ortalama 225 bin dolar konuşma ücreti aldığı biliniyor. Haziran ayında Bloomberg’ün yapmış olduğu bir ankette Clinton’ın kendi potansiyel seçmenlerinin neredeyse yarısının (%47) bu meseleden çok rahatsız oldukları ortaya çıktı.

2) İKİ ROL: REFORMİZME KARŞI POPÜLİZM

Buna rağmen Clinton seçmenlere gelir eşitsizliğini azaltacak ve tüm Amerikalıların geleceğine yatırım yapacak bir ekonomik program vaat ediyor; asgari ücreti arttırmak, kadınlara eşit ücret sağlamak ve zenginlerin vergi payını arttırmak isteyen Clinton parasız üniversite eğitimi sağlayacağını da iddia ediyor.

Trump’ın popülist bir kapitalist mantıkla yürüttüğü karşı önerisi ise basitti: Amerika’nın Meksika ve Çin gibi ülkelere kaybettiği üretim kapasitesi ve istihdamı geri getirmek. Bunu sağlamak için politika önerisi ise şirketlerin vergi yükümlülüklerini Amerikan tarihinde görülmemiş oranda %35’den %15’e çekmek ve Amerika’nın serbest ticaret anlaşmalarını ülkesinin avantajı için yeniden müzakere etmek.

“Herkes bizden faydalanıyor, binlerce işi kaybediyoruz!” cümlesini defalarca tekrar eden Trump, 2008 ekonomik krizinin sarsıntısını en derinden hisseden orta ve alt sınıf Amerikalılara işlerini geri vermeyi ve “Amerika’yı tekrar muhteşem bir ülke yapma” sözü verdi. Sosyal politika alanında “çocuk bakımı ve onun gibi şeylerde...” Clinton’a katıldığını söylerken vakit ayırmadığı detaylarla önceliklerini de belli etmiş oldu.

3) ÖYKÜ BAŞKA GERÇEK BAŞKA

Buna karşılık Demokrat Parti’ye yakınlığı ile bilinen bir grup Moody’s ekonomistinin Haziran’da yayınladığı bir rapor Trump’ın vaat ettiği politikaların Amerikan ekonomisini ciddi oranda zayıflatarak ülkeyi uzun bir durgunluk dönemine sokacağını, 3.5 milyon işin kaybedileceğini ve işsizlik oranlarını %7 arttıracağını öngördü. Aynı şirket Clinton’ın ekonomik programının büyümeyi ve istihdamı arttıracağını söylese de, kimi analistler Clinton’ın özel sektöre teşvik sağlamakta yetersiz kalacağını ve devlet harcamalarına fazla bel bağladığını iddia ediyor.

“Bu ülkeyi paradan anlayan birinin yönetmesinin zamanı geldi” diyen Trump, münazara boyunca dünyanın değişik ülkelerinde malvarlığı olan muazzam bir şirkete sahip olduğunu tekrar edip durdu ve politikacıları gereksiz denetimlerle iş dünyasının önünü kesmekle suçladı. Fakat kariyeri farklı bir hikaye anlatıyor.

Newsweek dergisi geçtiğimiz Ağustos’ta yayınladığı bir makalede Trump’ın bazı başarıları olsa da iş girişimlerinin çoğunun bir felaket olduğunu ortaya koydu. Zengin bir müteahhitin oğlu olan Donald Trump, 1970li yılların sonunda babasının bağlantılarıyla hatırı sayılır emlak yatırımına ortak olarak New York’ta ünleniyor. Seçim kampanyası boyunca ortaya koyduğu egoist karakterini, yalan söyleme, tehdit ve karalama kampanyası gibi taktiklerle birleştirerek bankaların kendisine vermeye ikna oldukları fahiş borçlarla girdiği kumarhane ve havayolu sektörlerindeki yatırımlarını da batırıyor. 2004 ve 2009 yıllarında kumarhane ve otel şirketi milyonlarca dolar borçla iflasını ilan ediyor. Sonraki yıllarda ismini lisans olarak verdiği yatırımlarda birçok insan mağdur oluyor; mesela Trump Üniversitesi olarak pazarlanan ve öğrencilerin emlak sektöründe nasıl para yapacaklarını öğrenmek için binlerce dolar yatırdıkları kurumun daha sonra Trump ile isim dışında hiçbir ilgisi olmadığı fark ediliyor.

Donald Trump her başkan adayından beklenmesine rağmen hala vergi beyanını kamuoyuna açıklamadı. “Ben zaten sürekli denetim altındayım” diyerek münazarada işin içinden çıkmaya çalışan iş adamı, Hillary’e sorarsanız birkaç nedenden dolayı vergilerini saklıyor; söylediği kadar zengin değil, iddia ettiği kadar çok bağış yapmıyor, bankalara olan 650 milyon dolar borcunun bilinmesini istemiyor ve yıllardır vergi ödemiyor.

4) IRKÇILIĞA VE GÖÇMENLERE KARŞIYIM!

Amerika’da ırkçılık meselesi münazaranın bir diğer önemli konusuydu. Özellikle siyah ve hispanik gruplarının yaşadığı mahallelerde artan şiddet olayları son aylarda Amerikan siyasetini ciddi şekilde meşgul ediyor. Başkan Obama’nın büyüdüğü şehir olan Chicago’da sadece 2016 yılının başından bugüne 500’e yakın cinayet işlendi ve 2,800 kişi vuruldu.

“Hukuk ve nizama ihtiyacımız var!” diyen Donald Trump meselenin çözümü için polis merkezli bir asayiş politikası öneriyor. Amerika’daki polis topluluklarının neredeyse tamamının ve Ulusal Silah Derneği’nin (NRA) oy desteğini gururla aldığını söyleyen başkan adayı, münazarada New York eyaletinde polisin sokakta gelişigüzel kişileri durdurup arama yapmasına olanak veren ‘stop-and-frisk’ (durdur-ve-ara) uygulamasının tekrar geri getirilebileceğini ilan etti. Orantısız şekilde siyah ve Hispanik erkekleri hedeflediği için anayasal olarak iptal edilen uygulama, insan hakları savunucuları tarafından ırkçılığı körüklediği ve gizlilik haklarına aykırı olduğu için şiddetle eleştirilmişti.

Kayıt dışı göçmenleri ima ettiği halde ırkçılık yapmadığını söyleyen Trump, münazarada “ülkemizde kötü insanlar var ve onlardan silahlarını geri almalıyız” dedi. Siyah seçmenlerle gittikçe yakınlaştığını da iddia eden adaya Clinton’ın cevabı kendisinin 1970li yıllarda emlak yatırımlarından birinde siyahlara ev kiralamayı reddettiği için iki defa ırkçı ayrımcılık yapmak sebebiyle dava edildiğini hatırlatmak oldu.

5) SİYAHLAR CLİNTON’A MEYİLLİ

Clinton ırkçılık ve şiddet sorunun çözümü için silah yasalarının değiştirilmesi ve ‘küçük suçlar yüzünden çok fazla insanı, çok uzun sürelerle hükümlü kılan’ ceza infaz sisteminin reformunu savunuyor. Geçen Ağustos ayında Amerikan Adalet Bakanlığı şirketler tarafından kar amacıyla işletilen özel hapishanelerin sayısının azaltılarak uzun vadede hepsinin kapatılacağını da açıklamıştı. Geleneksel olarak Demokrat Parti’ye oy veren siyah seçmenler, bu seçimde de ağırlıklı olarak Clinton’ı destekleyecek gibi görünüyor.

Münazaranın son bölümü Donald Trump’ın başkan olursa nasıl bir dış politika izleyeceğine dair güçlü ve ürpertici ipuçları veriyordu. “Ben bir iş adamıyım” diyen Trump, dış politikayı da Amerika’nın ekonomik çıkarlarına endeksli bir ticari alışveriş olarak algıladığını ortaya koydu.

6) ŞAPKADAN ÇIKAN ÇILGINLIKLAR

NATO üyesi müttefiklerini “biz onları koruyoruz, onlar da paylarına düşen maddi katkıyı bize ödemekle yükümlüler” diye eleştiren Trump böylece kurumun kolektif savunma prensibini alaşağı etmiş oldu. Aynı zamanda “Japonya bize milyonlarca araba satıyor, biz onu koruyoruz” mantığının artık işlemeyeceğini söyleyerek Japonya’nın ya kendisini korumasının ya da Amerika’ya ‘destek çıkmasının’ gerekli olduğunu savundu. Bir de şapkasından ‘Çin Kuzey Kore’ye girerek nükleer programını yok etmeli’ gibi çılgınlıklar çıkardı.

Trump’ın kendisi ve Başkan Obama’yı yeşermesinden sorumlu tuttuğu İŞİD’e karşı Clinton, Amerika’nın hava saldırılarını arttıracağını ve Kürt ile Arap partnerlerini İŞİD’in Rakka’dan püskürtülmesi için destekleyeceğini vaat etti. Trump ise “Irak’ın petrolünü almalıydık!”, “petrolü alsaydık, İŞİD bu kadar büyüyemezdi!” cevabıyla başkan olduğu takdirde uluslararası hukuk ilkelerini ne boyutlarda çiğneyebileceğinin sinyallerini verdi.

7) “SENİN ÇOK MUTLU OLMANI İSTERİM”

Tanışıklıkları yıllar öncesine dayanan Trump ve Clinton’ın birbirlerine hitap şekilleri de müzakerenin dikkat çeken bir psikolojik boyutuydu. Donald Trump’ın Dışişleri Bakanlığı (Secretary of State) yapmış olan Clinton’a teamülde olduğu gibi resmi sıfatı olan “Secretary Clinton” diye hitap etmemesi daha önce eleştirilmişti. Münazarada Trump her defasında saniyelik bir kafa karışıklığı ifadesiyle öncelese de bu defa Clinton’a “Secretary Clinton” diye hitap etti. İlk hitabında “bu iyi mi?” diye sordu ve aldığı olumlu yanıta “güzel, senin çok mutlu olmanı isterim, bu benim için çok önemli” diyerek kampanya boyunca sürdürdüğü cinsiyetçi ve küçümseyici tutumunu ilk 10 dakikada ortaya koydu. Clinton ise Trump’a basitçe “Donald” diye hitap ederek yarıştaki önemli kozlarından biri olan siyasi tecrübe üstünlüğünü vurguladı.

8) SAĞLIK VE KADINLIK

Geçtiğimiz hafta sağlık sorunları amatör bir video kamera aracılığıyla basına yansıyan Clinton, münazarada Trump’ın “Başkan olmak için yeterli dayanıklılığa sahip değilsin” ithamlarıyla karşı karşıya kaldı. Trump daha önce de Clinton’ın bir ‘başkanın görünüşüne’ sahip olmadığını söylemişti.

Geçmişte kadınlara domuz, köpek, iğrenç hayvan, şişman gibi sıfatlarla hitap etmekten geri durmamış olan güzellik yarışması finansörü Trump, ‘kocasını bile tatmin edemeyen’ Clinton’ın kadınlığının onu başkanlık için yetersiz kıldığını her fırsatta tekrarlıyor.

9) FAUL ORANI: 51’E 17

Münazaranın ilk yarım saatini nispeten sakin geçiren Trump, dakikalar ilerledikçe içerik yoksunluğunu saldırgan tavrı ve yüksek sesiyle bastırmaya çalıştı. Münazarayı takip eden Vox sitesi, Trump’ın tam 51 kere Clinton’ın sözünü kestiğini yazdı; Clinton ise bunu sadece 17 kere yaptı. Seçmenler tarafından ‘soğuk bir karaktere sahip olmak’ ile eleştirilen Clinton yayın boyunca sükunetini koruyarak, “Donald, senin kendi gerçekliğinde yaşadığını biliyorum” gibi sözlerle Trump’ın sayısız kurmaca iddiasını espriyle karşıladı. “Sen geçen hafta evde otururken ben Amerika’nın her yerini geziyordum” diye kendisine takılan Trump’a “evet, evdeydim, çünkü bu münazaraya hazırlanıyordum. Başka neye hazırlandım biliyor musun Donald, başkan olmaya” diyerek cevap veren Hillary’nin gece boyunca en samimi ve vurucu cümlesi bu oldu.

10) MİKROFONUMLA OYNADILAR!

Münazara sonrası siyasi çevrelerin genel kanaati Clinton’ın ilk roundu kazandığı yönündeydi. Trump bunu hissetmiş olacak ki, ertesi sabah Fox televizyonuna bağlanarak moderatör Lester Holt’un haksız sorular sorduğunu söyledi ve mikrofonuyla oynanmış olabileceğini iddia etti. Gelecek münazaralarda Hillary’nin eşi Bill Clinton’ın geçmişteki evlilik dışı ilişkilerini gündeme getireceği tehditlerini savurmaktan da geri kalmadı.

İkinci round 9 Ekim’de, St. Louis’de.