10 Ekim avukatları daha alanda örgütlendiler!
10 Ekim yargılamalarını müşteki avukatları olarak büyük bir özenle sürdüren avukat komisyonu 10 Ekim katliam alanında oluştu aslında. Hangi öğrenilmiş çaresizliğin ürünüydü de dostlarımızın yerde yatan bedenleri arasında bu kadar hızlı organize olduk ve bir anda olay yeri keşif mahallinde bulduk kendimizi, bilmiyorum.
Nuray Özdoğan*
10 Ekim 2015 Ankara Garı… Çözüm süreci sekteye uğramış, savaş ve çatışma yeniden gündeme gelmişti. Barışa, ortak yaşama dair umutları yeşerten çözüm süreci, çatışmasızlık hâli, bitişini her yerde patlayan bombalarla bize gösterdi.
IŞİD’in Diyarbakır mitingindeki canlı bomba saldırısını, katliamını, 20 Temmuz’da Suruç’ta 33 gencin arasında patlatılan bombalı katliam izledi. 10 Ekim Barış Mitingi bu yüzden çok önemliydi. Miting öncesi 6 Ekim’de, sosyal medya paylaşımlarında suç içeriği olduğu gerekçesi ile gözaltına alınmış olan HDP Ankara eski ve yeni il yöneticilerinin yarıdan fazlasının aslında sosyal medya hesabı yoktu. Birçoğu miting organizasyonunda görevli bu kişiler 9 Ekim gecesi serbest bırakıldılar.
Yeniden savaşa evrilen süreci barışa çevireceklerine inanan binler Ankara’ya tüm mitinglerin ilk toplanma yeri olan Gar meydanına akın etmişlerdi. Her zaman olduğu gibi şehir dışından gelenler erken saatlerde garın önünde toplanmışlardı. Ne kadar heyecanlıydık, ne çok umutluyduk. O gün güneş de mitinge gelenler de ışıl ışıldı. Güzel günler için yeniden yeniden halaya durulacaktı ki...
Ve patlama sesi… Bir patlama sesi daha… Nice hayatları, nice umutları karartan o sesler…
Miting için alanda bulunan bizler avukattık, insan hakları savunucularıydık. Parçalanan bedenler karşısında, her kopan parçada kendi bedenimizi gördüğümüz andaki acı ve çaresizlik tarif edilemez.
Gaz saldırısından sonra çevrelenen alana girebildiğimizde bir gece önceki gözaltılarda görevli bir amirin “Günaydın avukat hanım” diyen sesi, katliamın soruşturulduğu yolda gittikçe daha yüksek yankılandı kulaklarda.Yüzlerce yaralı ve insan parçaları arasında vicdanları nefretle örülü olanların soğukkanlı bakışları, bu tablonun en korkutucu kısmı mıydı diye düşünmekteyim hâlâ.
10 Ekim yargılamalarını müşteki avukatları olarak büyük bir özenle sürdüren avukat komisyonu 10 Ekim katliam alanında oluştu aslında. Hangi öğrenilmiş çaresizliğin ürünüydü de dostlarımızın yerde yatan bedenleri arasında bu kadar hızlı organize olduk ve bir anda olay yeri keşif mahallinde bulduk kendimizi, bilmiyorum.
Kimimiz delilerin üzerinde gezen polisleri uzaklaştırmaya çalıştık; kimimiz valilik, adliye kapısına koştuk; kimimiz adli tıpçıların yanında kaybettiklerimizin ön otopsisinde yer aldık; kimimiz savcının peşinde “kaçmasın bu katiller önlem alın” diye dolaştık; kimimiz ölü yaralı listesi tutmaya çalıştık. Ve devamında, orada bulunan bulunmayan herkes gibi hâlâ yaşıyor olmanın ağırlığı ile ailelerle birlikte adli tıp ve hastane koridorlarında bugüne kadar koşturmaya devam ettik. Ağır bir acıdan çıkan bu dayanışma elimizde kalan tek ve en değerli şey oldu belki de.
Üç yıla yakın süren yargılama, bu katliam davasının yalnızca bir hukuk mücadelesi değil asıl olarak müştekilerin ailelerinin inadı ile süren bir adalet mücadelesi olduğunu öğretti.
Alanda kendimize, dostlarımıza bir söz verdik: Ne olursa olsun, ne kadar sürerse sürsün bu katliamın takipçisi olacak avukatlarınız olacak! Kimi zaman cübbelerimizi çıkartıp müşteki olarak ifade verdik, sonra yine cübbelerimizi giyip soğukkanlı IŞİD’ci katliamcıları sorgulamaya devam ettik.
İnsanlığa düşman bu suç ve çıkar örgütünün en çok da kadınlara düşman olduğunu, kadın avukatlar sorguya başladığında daha çok anladık.
Duruşma salonları aslında hepimizin yüzleşme mekânları oldu. Sanıklarla, devletle, katliamcılarla ve kendimizle...
Ailelerin “Size güveniyoruz” sözü davanın en ağır yükü oldu bu davanın avukatları için. Sanıklar bizleri tehdit ettiğinde bizden önce onlar “avukatlarımızı tehdit edemezsiniz” diye salonu ayağa kaldırdı. Onlar mahkeme heyetine tepki gösterdi. Her duruşma acıların yeniden yeniden tazelenmesi iken unuttuğumuz avukatlar gününü kırmızı karanfillerle kutlayanlar yine ailelerimizdi. Bu yargılama onların davası oldu.
Kovuşturma ve soruşturma süreci, bir kısım IŞİD’cilerin cezalandırılıp asıl sorumluların yargılanmasının engellenmesini sağlayacak şekilde yürütülmüş olsa da devlet içindeki asıl sorumluların görünür hale geldiği delillerle dolu bir dava dosyası çıktı ortaya. Katliamın gerçekleştirilmesindeki kamu görevlilerinin sorumluluğunun derinliği, kısa vadede bu kişiler için bir yargılamanın olamayacağını, bir yargılamaya izin verilmeyeceğini göstermekte ne yazık ki.
Davalar bitmedi, adalet arayışı bitmedi! Bir söz verdik. O katilleri Ankara’ya taşıyanlar, getirenler, onlara yol verenler yargılanmadan bu davalar bitmeyecek.
Katliama uğrayanların her şeye rağmen yarattığı büyük dayanışma ve mücadele azmi, 10 Ekim günü bedelini en ağır şekilde ödedikleri barışın, bu ülkeye bir gün geleceğine dair umudumuz oldu.
*Avukat - 10 Ekim Avukat Komisyonu