10 Ekim katliamının ardındaki güçler unutulmamalı ve affedilmemelidir

10 Ekim Gar Katliamı toplumun bir kesimine karşı sistematik bir saldırının halkası olarak bir plan doğrultusunda gerçekleşmiştir. Bu patlama ile milyonlarca insanın yüreği yandı, vicdanı sızladı.

Abone ol

Hasan Aydın*

Türkiye tarihinin en kanlı ve en acımasız katliamlarından biri olan "10 Ekim Ankara Gar Katliamı"nın üzerinden 8 yıl geçti. Yüreklere ve evlere kor gibi düşen acılar henüz dinmedi. Yakınlarını kaybedenlerin ve o gün orada olanların ruhunda açılan yaralar, kapanmadığı gibi bunların yaşadığı travmalar da devam ediyor.

On binlerce vatandaşı, savaşın karanlığına karşı Ankara 'da buluşturmak için günler öncesinden hummalı bir çalışma içine girilmiş, basın açıklamaları, bildiriler, afişler ve yapılan toplantılarla kamuoyu bilgilendirilmişti. Binlerce işçi, memur, genç yaşlı; 7 Haziran Seçimleri'nden sonra toplumda giderek artan ayrışmalara ve ötekileştirmelere karşı "Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi" şiarını güçlü bir şekilde haykırmak için ülkenin dört bir yanından Ankara’ya doğru yola çıktılar.

"Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi" için türkülerle yola çıkanlar, 10 Ekim sabahının İlk ışıklarıyla Ankara Garı'na vardılar. Otobüslerden inenler, heyecanla mitinge katılacakları kortejlere doğru yönelip, pankartlarını, dövizlerini, bayraklarını hazırlamaya başladılar. Yapılan anonslarla kortejler oluşturuldu. Mitingi düzenleyen sendika ve meslek odaları ise yürüyüş kolunun önünde yürümeye hazırlanıyordu. Katılımcı siyasi partiler de kortejlerini oluşturmakla meşguldüler. Ortalıkta ciddi sayıda emniyet güçlerinin olamadığı ve mitinge katılanların da kontrol noktalarında aranmadan geçirildiği dikkat çekti. Bu durum mitinge katılanlarda şaşkınlık ve şüphe yaratsa da DİSK, KESK, TMMOB ve TTB kortejleri yürümeye başlamıştı.

Ruhi Su türküsüyle halay çekmeye başlayan gençler, hep bir ağızdan ‘bu meydan kanlı meydan ‘dizelerini haykırrıken, saat 10.04 de büyük bir patlama, ardında ikinci patlama gerçekleşti. Bir anda ortalık kan gölüne dönerken, meydanı duman kapladı. Yükselen çığlıklar, bağrışmalar, kaçışmalar olayın boyutunu ve vahametinin ne kadar büyük olduğunu da gösteriyordu. İlk şok atlatıldıktan sonra yara almayanlar, öfke ve gözyaşları içinde, inleyen yaralılara yöneldiler. Çoğu yakınını arıyor, yerde elini kolunu oynatanlar var ama hiçbir tepki vermiyorlardı. Bazı yaralılar pankart bezleriyle alanda bulunan araçlara taşınarak hastanelere götürüldü.

Ne yazık ki tam teşekküllü birden fazla hastanenin yaklaşık bir kilometre uzağında bulunan miting alanına birkaç ambülans dışında uzun süre başka ambulans gelmedi. IŞİD'in iki canlı bombacısı tarafından hunharca düzenlenen bu saldırıda, 103 kişi yaşamını yitirirken,500 kişi de yaralandı.

Eli kanlı IŞİD bu katliamı planlı bir şekilde gerçekleştirirken, bu eyleme karşı güvenlik zafiyeti yıllardan beri hep tartışıldı ve hala da tartışılıyor. Katillerin Gaziantep’ten Ankara’ya kadar olan kontrol noktalarını rahatlıkla geçmelerini kimler kolaylaştırmıştı? Yıllardır buna cevap aranıyor ve bunun hukuk mücadelesi veriliyor. Patlamadan sonra ambulansların olay yerine geç gelmesi, patlama alanına doğru çevik kuvvet polislerinin gaz sıkması, trafik polis araçlarının alana giriş noktalarını tıkayacak şekilde park edilmesi gibi nedenlerle yaralılara geç müdahale edilmiştir.

Bu patlama ile ülkedeki milyonlarca insanın yüreği yandı, vicdanı sızladı. Yakınlarını kaybedenlerle yaralananların ailelerinin acısının boyutu ise tarif edilemezdi. Saldırının ardından basın toplantısı yapan üç bakan vatandaşların öfkesini daha da arttırmıştı. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu patlamadan yedi dakika sonra saat 10:11 itibarıyla 21 ambulansın ekipleriyle birlikte yaralılara ulaştığını iddia etmişti. Müezzinoğlu, patlamadaki ölü ve yaralı sayısını açıkladıktan hemen sonra 1 Kasım seçimlerinde ‘sağlıklı bir süreçle sandığa gitme’ temennisinde bulunmuştu. Adalet Bakanı Kenan İpek ise 4 cumhuriyet savcısı görevlendirildiğini, gerek emniyet gerekse istihbarat birimleriyle titiz bir şekilde çalıştıklarını söyledi. Bir gazetecinin İçişleri Bakanı Selami Altınok’a güvenlik zafiyeti nedeniyle istifa etmeyi düşünüp düşünmediğini sorması üzerine Adalet Bakanın güldüğü canlı yayına yansımıştı. İçişleri Bakanı ise bir gazetecinin sorusuna "güvenlik açığı ile alakalı hiçbir şey söz konusu değildir. Miting Sıhhiye Meydanı'ndadır. Miting alanının etrafı bariyerlenmişti ve alana girildiğinde arama yapılacaktı. Mitingle alakalı bir güvenlik zafiyeti olmadığını düşünüyorum" şeklinde yanıt vermişti.

Ankara Gar Katliamı, Suruç katliamının devamıdır. Bu katliamın gerçekleşmesini planlayan, lojistik destek sağlayan ve bizzat yardım edenlerin bir kısmı Gaziantep’te yakalanmış, hatta birisi de yakalanmamak için kendisini patlatarak öldürmüştür. Böylece asıl faillere ulaşılması engellenmiştir.

Bu katillerin arkasındaki güçler unutmamalı ve affedilmemelidir. Aradan 8 yıl geçmesine rağmen olayın perde arkasındaki asıl failler henüz ortaya çıkarılmamıştır. 10 Ekim Gar Katliamı siyasal ve dini gerekçelerle toplumun bir kesimine karşı sistematik bir saldırının halkası olarak bir plan doğrultusunda gerçekleşmiştir. Bu olayda yakınların kaybedenler, yaralananlar, STK’lar, sendika temsilcileri, muhalif siyasi partilerin vicdanlı bazı milletvekilleri, aydın gazeteciler, 10 Ekim Gar Katliamı davasına sahip çıkmaya devam ediyorlar. Yıllarca sürse de bu davanın peşinin asla bırakılmaması gerekir. Ankara dışında bu katliama göz yuman Gaziantep, Kilis, Adana başta olmak üzere diğer illerdeki kamu görevlileri hakkında tekrar suç duyurusunda bulunulmalı kamuoyunun suçlularının cezalandırılması yönündeki beklentilerine cevap verilmelidir.

Gelecekte sevgi ve barış mutlaka savaşa karşı galip gelecek, insanlar daha özgür bir ortamda yaşamlarını sürdüreceklerdir.

10 Ekim Gar Katliamında kaybettiklerimizi saygı ve özlemle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

*Eğitimci