Bu kısım faraziye: Biriyle tanıştırıyorlar mesela. Mesela kahvehanede yahut çay ocağında, yahut birahanede veyahut meyhanede. Hadi faraziye meyhanede geçsin. Çok sevdiğimiz bir arkadaşımızla muhabbet halindeyiz. Aniden hatırlamış gibi, biriyle tanıştırmak istediğini söylesin. Aslında uzun zamandır tanıştırmak istermiş de bugüne denk gelmiş, şöyle uğrayıp selam verecekmiş, belki bir tek rakı içecek vakti olurmuş. Çok severmişiz birbirimizi. Çok acayip bir fikri varmış, duyunca şapkam uçacakmış. Sonra işte, gelmiş olsun o biri. Tanıştırılalım, bir tek rakıya vakti olsun, hemen peynir aktaralım tabağına. İlk baş hatta, az biraz rakının pahalılığından hızlıca şikâyet edelim. Vakti geldiğinde o acayip fikri faş etsin, o çok sevdiğim arkadaşımın masaya uğramış arkadaşı: “100 ülke gezeceğim, 100 türkü çığıracağım.” Böyle bir an yaşansa, şüphesiz şapkam uçardı. Müthiş heyecanlanırdım, muhtemelen onlarca soru sorardım, inceden kıskanırdım, türkülerle temasını anlamaya çalışırdım, ufacık da olsa bir katkı yapmak isterdim, türküler konusunda malumatfuruşluk yapıp belki öneride bulunurdum. Ama bu bir faraziye ve hayatta her şey bizim etrafımızda cereyan etmiyor. Nasıl zehirli bir halse bu, faraza bir şey kurarken bile kendi çeperimize getirmeye çalışıyoruz o olanı.
Zamanının Aslıhan Pasajı’na yaptığım mutat ziyaretlerden birinde yan yana durması pek muhtemel olmayan kitaplara tesadüf etmiştim. Tabiri caizse şiir seven birinin kitaplığının “patladığı” aşikârdı. Bu kişinin şair olduğunu az çok tahmin etmiştim. Ancak yaklaşınca sırtını okuyabildiğin yeni dönem şiir kitaplarının birçoğu, kimi dergiler ve esas Ludingirra dergisinin bütün sayılarının toplandığı ciltler. Tezgâhın “1 YTL”lik kısmında (o zamanlar “Yeni Türk Lirası” deniyor daha) diziliydi bu kitaplar ve dergiler. Kiminin imzalı olduğunu fark etmem de uzun zaman almadı. Çok sevdiklerimden bazılarını ve Ludingirra ciltlerini yüklendim, parayı ödeyip üstünü aldığım son dakikaya kadar bir Ali Emiri tedirginliği yaşadım, alışveriş bittikten sonra da dükkân sahibini uyardım: “Bunlar 1 liradan daha fazla eder, bence içeri alın.” Orhan Koçak’ın, Yücel Kayıran’ın, Mehmet Can Doğan’ın, Orhan Kahyaoğlu’nun, Mehmet Rifat’ın yazılarından tanıdığım derginin bütün sayılarına sahip olmak müthiş bir duyguydu. Yaptıkları çok iyi dosyaları (şahane bir Metin Altıok dosyası vardır) büyük merakla okudum, canım çektikçe de raftan indirip hep karıştırdım, o sahafın önünde yaşadığım anıyı sıkça hatırlayarak.
“Ludingirra” Sümer uygarlığının önemli bir figürü. Milattan önce 3500’lerde yaşamış, 23 kil tablete metin yazmış, bilinen “ilk şair” Ludingirra. Muazzez İlmiye Çığ’ın bu bahiste kitabı var ve bahsi geçen tabletlerin önemli bir bölümü İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde mahfuz. Bir zamanlar Oğlak Yayınları’nın yayımladığı bu iyi edebiyat dergisinin adı oradan mülhem. Ama aynı zamanda başka birinin de müstearı, yeni ismi. Faraziyeye konu olan “100 ülkede 100 türkü çığırmak isteyen” biri var ve adı Loudingirra Özdemir.
Loudingirra Özdemir, elinde “püsküllü yoldaş”ı ile (bağlamasına bu ismi takmış ve sapın ucundaki püskül gerçekten çok güzel) yollara düşmüş. Instagram profilinin biyografi kısmına şu notları düşmüş: “Yerleşik hayata geri dönmemek üzere, yüz ülkede yüz türkü çığırmak ve yüz hikâye toplamak için yola çıktım. / İlahiyatçı / Felsefeci / Gezgin”. YouTube hesabından takip edebildiğim kadarıyla, beynelmilel ellerde çığırdığı ilk türkü “Anlat Turnam”; yer İspanya, tarih ise 17 Ağustos 2018. İspanya’dan sonra Brezilya, sonra Fransa, sonra Hollanda, İsviçre… diye devam ediyor.
Sıtkı Baba’nın “Siyah Saçlarında Hatem Yüzleri” türküsünü, daha doğrusu şiirin “Kaşların bismillah yüzün beytullah/ Seni öz nurundan yaratmış Allah/ Sevmişem ben seni terk etmem billah/ Aşkın hançer’inen canım vuralar beni” kısmını düşünürken gördüm Loudingirra Özdemir’i. Çok kalbî bir icraydı duyduğum. Çok “temiz” yahut detonasyondan tamamen azade, “müthiş profesyonel” bir icra değildi ama zaten, müzikten beklentim bu değil ekseriyetle. Bağlamasıyla –püsküllü yoldaşıyla– kurduğu şahane ilişki, pek de bilinmeyen, dizilerden mizilerden duyulup meşhur olmuş türküleri icra etmesi alakamı güçlendirdi. Nihayetinde, bu yazı yazılırken yüklediği (Filipinler’de okuduğu) Mahzuni’nin “Ben Beni”si ile bu yazıyı yazdırdı. Yıllardır bu türküyü hakkıyla, sadece bağlamayla, adlı adınca söyleyeyim Loudingirra Özdemir’in okuduğu şekilde birinin okumasını bekliyordum. Kayıt teknolojileri, yüksek prodüksiyonlar, güm güm davullar, ses müdahaleleri falan, bunların hiçbirinin kıymeti olmayabilir kimileyin. Filipinler’in Manila’sında, bir gezginin sokakta bağdaş kurarak icra ettiği Mahzuni türküsü, benim şimdiye dek “en beklediğim” icra oluveriyor.
Keşfimin ilk anlarında, YouTube’daki izlenme sayısının müzik için “her şey” olduğu bugünlerde “100 ülkede 100 türkü çığırmak” esprisinin yeteri kadar teveccüh görmediğini düşünüyordum ki, yanıldığımı Instagram’dan anladım. Orada gördüğüm kadarıyla takip ediliyor ve daha çok kısa videoların altına yazdığı metinleri takip ediliyor. Hepsini okuyamadım; okuduklarımdan bazılarını fazla lirik buldum doğrusu. Ama o “Ben Beni”. “Dostlar beni bir kazana koydular/ Kırk yıl yandım daha çiğdir dediler/ Ölçeğimi gram gram yediler/ Bir kantarda tartamadım ben beni/ Ben beni, kendimi, canımı, özümü.”
100 ülkeyi merakla bekliyoruz. Yolu su gibi açık olsun Loudingirra Özdemir’in.