Finlandiya ile Türkiye arasındaki futbol yeteneği uçurumunu uzun
uzun yazmaya gerek yok. Ay yıldızlıların yedek golcüsü Hollanda
Ligi'nde gol krallığında zirveye oynuyor, as golcüsü de Türkiye
Ligi'nin gol kralı. Bu sezonki yüksek formu sayesinde de 12
dakikada attığı 2 gol skoru getirdi. Türkiye'nin Finlandiya'yı
yenmesi iş değil. Kosova ve Finlandiya maçlarından toplam 12 puanı
cebine koyması gerekli zaten bu takımın eğer Dünya Kupası'na gitmek
istiyorsa bu ekip. Bu maçta yapılanlardan çok yapılamayanlar daha
mühim. Yine de kısaca yapılanlara değinmek gerek.
Fransa'daki Avrupa Şampiyonası'nda çıkması gereken sol kanatla
sahadaydı Fatih Terim. Olcay ve İsmail'di geçen sene Beşiktaş'ı
şampiyonluğa götüren ekibin en önemli parçası. Bugün de Olcay'ın,
takım değiştirmesine karşın son dönemde yükselen formu skoru 1-0
yapan en büyük etkendi. 2'nci gol de duran toptan gelince ip koptu
takım rahatladı. Sahaya sürülen ilk 11 de gol vaat ediyordu. Tek
başına savunma ağırlıklı oynayan Selçuk'la 2 hücumcu orta sahanın
varlığı bunun mesajıydı. Peki ya öne geçtikten sonrası.
Türkiye'nin maç kazanması için her maçta her zaman öne geçmesi
gerek. 2008'deki gibi Çek Cumhuriyeti, İsviçre, Hırvatistan
mucizeleri her zaman yaşanacak şeyler değil. Adı üstünde mucize.
Mühim olan önce geçtikten sonra geriye çekilip neyi yapıp
yapamadığındır. Rakibi üstüne çekti Türkiye, aktif dinlenerek,
savunarak kapılan toplarla da gol şansı yaratmaktı hedef. Ancak
elde Volkan gibi hızlı bir oyuncu varken kontraya çıkamamak bir tür
taktik eksikliği. Bu oyuncunun futbol bilgi ve yeteneğiyle de
değişir elbette ama Leicester City geçen sene böyle şampiyon oldu.
Süper yetenekli olmaya da gerek olmadığına dair iyi bir örnek
sergiledir. Kontra ataklara çıkamamak diğer yandan bir sonraki
maçlardaki hücum organizasyonu opsiyonunun azlığına da işaret
ediyor. Tabii ki Haziran ayına kadar neler değişir bilinmez.
Finlandiya bugün topa sahip olan taraftı, Okay Yokuşlu ile orta
saha güçlendirilene kadar. Gol şansı da buldular, ya da Türkiye
verdi bu şansı onlara. Yetenek eksikliği skoru değiştirememesine
neden oldu Finlandiya'nın. Direkten dönen topları içeri de
girebilirdi. Fakat herkes Finlandiya değil.
Bitirirken Emre Mor'a da değinmek lazım. Malum, Olimpiyat
Oyunlarına katılan ilk jimnastikçi olan Tutya Yılmaz, yine
Olimpiyat Oyunları'na katılan Mete Gazoz, Dünya Şampiyonu Ayşe
Begüm Onbaşı, Hollanda'da gollerine gol katan Enes Ünal gibi
isimleri geride bırakıp 'Yılın Çıkış Yapan Sporcusu' ödülünü aldı
Milliyet'ten. Hangi performansıyla çıkış yaptı bilmiyorum ama
Emre'nin Borussia Dortmund'da son zamanlarda kadroda forma
bulamamasının nedeni siniri. Dün yine hortladı bu sinir ve itiraz
hali. Topla çok oynayan oyuncu amiyane tabirle dayak yer, buna da
hazırlık olmalıdır. İki çözümü var bu tekmelerden kurtulmanın. Bir
topu hemen ayağından çıkarmak, çeviklik ve hızla rakipten kaçmak.
Bunların ikisini de yapmayı tercih etmeyip 2,3 kişinin arasında
girip çıkmaya çalışıyorsan, ölüm yıl dönümünde Cruyff'a kulak
vermek lazım: "Sokakta top oynamak önemli, sokakta oynarsan dizin
yarılmasın diye düşmemeyi öğrenirsin..." Emre'ye ve günümüz
futboluna uyarlarsak bunu, topu ayağında çok tutup çalıma
giriyorsan düşmemeyi öğrenmeli, düşürülürsen de hakeme itiraz
etmemeyi öğrenmelisin. Öfkeyle kalkan zararla oturur.