Adına “Yargı Reform Paketi” denilen teklif madde madde Meclis
Genel Kurulu’ndan geçerken bugünlerde Adalet ve Kalkınma
Partisi’nin hazırladığı ikinci paket konuşuluyor. Haberlere
yansıyanlara göre siyasi iktidar, “cinsel istismara uğrayan çocuğun
istismarcısı ile evlenmesi durumunda istismarcıya ceza ertelemesini
öngören düzenleme”yi şimdi de bu pakete koymayı planlıyor. Bu madde
bir kez daha Meclis gündemine getirilirse kadınlar daha önce
yaptıkları gibi yeniden sokağa çıkacaktır.
Bugünkü yargı paketini hazırlayan siyasi iktidar, 12 Eylül
2010’da referanduma götürülen anayasa değişikliğini bize “Askeri
vesayet son bulacak, 12 Eylül’ün izleri silinecek” diye savunmamış
mıydı? O zaman 12 Eylül Darbesi’nde yurt dışına çıkmak zorunda
kalan sayısız insan, bugün hâlâ neden sürgün?
Sayılarını bilmediğimiz 12 Eylül sürgünü, aradan geçen 40 yıla
rağmen, haklarında açılmış soruşturma veya verilmiş arama kararı
nedeniyle 12 Eylül’ün nefesini bugün bile ensesinde hissederek
yaşıyor.
12 Eylül sürgünleri, ülkesine dönemiyor, ana babasının,
kardeşinin cenazesine katılamıyor. Bırakın memlekete adım atmayı,
Avrupa’da seyahat ederken dahi 40 yıl önce darbe döneminde hakkında
verilmiş karar nedeniyle Interpol tarafından gözaltına
alınabiliyor. Çünkü Adalet Bakanlığı arama kararlarını düzenli
aralıklarla Avrupa ülkeleriyle paylaşıyor.
Avrupa Sürgünler Meclisi(ASM)’nden İ. Metin Ayçiçek ASM’nin
internet sitesinde yayınlanan yazısında Interpol baskısını şu
sözlerle anlatıyor, “Avrupa ülkelerinin çıkar ilişkileri üzerinden
yapılan anlaşmalarla Türkiyeli politik sürgünler hakkında uydurma
gerekçelerle Interpol’u devreye sokarak baskı uygulaması son
yıllarda giderek artmıştır. Bu uygulamaların büyük çoğunluğu
Avrupa’da geçerli olan yasalara da kökten aykırı olmasına rağmen,
sürgünler, bu amaçlı tutuklanmalara karşı ancak kararlı direnişlere
giderek doğal haklarına yeniden kavuşabilmektedirler. Interpol’ün
bu konudaki hukuksuz davranışları sürgündeki politik muhalifleri
korkutmayı özel olarak hedeflemektedir.”
“Avrupa Sürgünler Meclisi nedir?” diye soracak olanlara yanıtı
yine İ. Metin Ayçiçek versin:
"12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 askeri darbeleri sonrası on
binlerce devrimci demokrat muhalif politik insan, askeri cuntaların
“hukuk içi ama adalet dışı uygulamaları” sonucunda ülkesini terk
etmek zorunda kalmıştır. 2012 yılı aralık ayında bir grup insan
“sürgünlük” sorununu ortak bir gündemle tartışıp, sorunun çözümüne
yönelik adımlar atmak amacıyla toplanıp Avrupa Sürgünler
Platformu’nu kurdu. Platform içerisinden oluşturulan bir Meclis,
kısa bir süre sonra Avrupa Sürgünler Meclisi(ASM)’ni oluşturarak
çalışmalarına başladı."
12 Eylül sürgünlerinin durumunu CHP’nin hukukçu milletvekili
Sezgin Tanrıkulu 2014 yılında verdiği kanun teklifiyle Meclis
gündemine taşımıştı. Tanrıkulu’nun, ‘Türk Ceza Kanunu kapsamındaki
ceza zamanaşımı sürelerinin yarı oranında uygulanması sağlanarak,
ülkelerine dönemeyen yurttaşların ceza tehdidi bulunmaksızın
ülkelerine dönmelerinin sağlanması için” verdiği kanun teklifi
iktidar partisinden destek görmedi. Konuyu, CHP eski milletvekili
İlhan Cihaner de gündeme getirmişti. Ancak bu iyi niyetli
girişimler, sadece muhalefet partisi milletvekilleri olmaları
sebebiyle iktidarca görülmedi.
Avrupa Sürgünler Meclisi(ASM), Adalet ve Kalkınma Partisi’nin
hazırladığı yargı paketi ile ilgili darbenin yıl dönümünde, 12
Eylül 2019’da yaptığı açıklamada şöyle söylüyordu, “Bizler bir kere
daha, 12 Eylül döneminde ve sonrasında ülkeyi terk etmek zorunda
kalmış, yurt dışından yıllardır ülkelerine dönemeyen sürgünler
olarak, 40’ıncı yılına girmekte olan 12 Eylül cuntasının askeri
mahkeme kararları ve devamındaki DGM, OHAL ve Özel Yetkili Mahkeme
hükümleri geçersiz sayılmalı ve ülkeye dönüş hakkımızın önündeki
engeller kaldırılmalıdır diyoruz.”
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’na sordum, bu
düzenlemenin yapılması çok mu zor? Şu yanıtı verdi Tanrıkulu, “12
Eylül Darbe dönemi yargılamalarının çok ağır sonuçları var. Aradan
yaklaşık 40 yıl geçti ama o mağduriyetler aşılamadı. Sonuçta darbe
mahkemelerinden ceza almış ve bir vesileyle yurt dışında olan
yüzlerce yurttaşımız var. İnsani ve vicdani olarak o
yurttaşlarımızın, en azından Türkiye ile bağlarının kopmaması ve
geliş gidişleri bakımından, o ağır koşullarda yapılan
mahkûmiyetlerle ilgili, ceza zamanaşımı süresinin yarıya
düşürülmesi lazım. 1991’de çıkarılan yasayla cezaevinde olanlar
açısından birçok mahkûmiyet bakımından azalma sağlandı; müebbet
alanlar 15 yılla, idam alanlar 20 yılla tahliye oldular. Sonuçta bu
süreden çok daha fazla bir zaman, yaklaşık 40 yıl geçmesine rağmen
haklarında hâlâ soruşturma olanlar var. Çok ağır bir durum söz
konusu. Bu çok önemli bir konudur. Yargı reformu, yıllardır
mağduriyeti devam eden bu insanlara dokunmak istiyorsa küçük bir
düzenleme ile çok şey yapılabilir. Sıkıyönetim mahkemelerinde
yargılananlar veya 12 Eylül yargılamaları denilirse sonrasını
kapsamaz. Yani bir dönem koyarsınız ve meseleyi kapatırsınız.”
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ikinci pakete böyle küçük bir
düzenleme koymaması için hiçbir sebep yok.