12 yıl sonra eve dönen baba!
Andrey Zvyagintsev tarafından yönetilen 2003 yapımı Return (Dönüş) filmi iki çocuğun babalarının 12 yıl sonra eve aniden dönüşüyle ortaya çıkan olayları anlatıyor.
DUVAR - Nuri Bilge Ceylan'ın Kış Uykusu filminin Altın Palmiye aldığı 2014 yılında 'Leviathan' filmiyle en iyi senaryo ödülünü alan yönetmen Andrey Zvyagintsev'in ilk filmi Dönüş (The Return), bu babalar gününe özel size önereceğim en anlamlı baba-çocuk ilişkisini anlatan film olmayabilir. Akıllara ilk gelen bu ilişkiye dair Vittorio De Sica'nın 'Bisiklet Hırsızları'ı ya da Roberto Benigni'nin 'Hayat Güzeldir'i olabilir; fakat gerçekliğin ve asıl babalığın bende bıraktığı intibaya en uygun olanının Dönüş'te yansıtıldığını düşünüyorum.
Dönüş filmi merkezine iki çocuğu alıyor "Andrei ve İvan". Arkadaşlarıyla vakit geçiren Andrei ve Ivan eve döndüklerinde 12 yıldır eve gelmeyen babalarıyla karşılaşıyorlar. Andrei 12 yıldır babalık figürünün boşluğunu anında gelen kişiyle dolduruyor. Fakat Ivan'ı mesafeli bir soğukluk kaplıyor. Şüphe içerisinde babasının sebepsiz gidişini sorguluyor ve aradaki dönemde nerede olduğuna ilişkin kafasında oluşan soru işaretlerini eylemlerine yansıtıyor.
GÜÇLÜ BİR BABA FİGÜRÜ
Karşımızda güçlü bir baba figürü var. Kendisinde hissettiği sınırsız yetkileri etrafında toplayan ve mutlak otorite kavramını tek başına yaşatmaya çalışan bir baba. Uzun süredir görmediği çocuklarıyla seyahate çıkarken dahi aradaki yıllarda koruyamadığı ya da oluşturamadığı otoriteyi sağlamaya çalışan bir baba. Buna uymayan ya da muhalefet edeni fiziksel şiddetle cezalandırmayı kendisinde hak gören bir baba. Bizim gündelik yaşam içerisinde tahammül edemediğimiz fakat kimi istisnaları bazı insanlara yüklediğimiz emir kiplerini çocuklarına karşı bol bol kullanan, bunun üzerinden baba figürünü güçlendirmeye çalışan bir baba.
Filmin geniş ayrıntılarına ve olay örgüsünü doğrudan aktarıp izleyenlerin hissedeceği duyguları yönlendirmek istemiyorum. Ama kurulmaya çalışılan baba figürünün günümüz toplumunda 'çocuk yetiştiriyorum' bağlamında sıkça başvurulan metotlardan olduğunu söylemek gerek. Çocuklarına şiddet göstermekten kaçınmayan bir baba figürünün oğlunun yapacağı olumsuz davranış adına kendi hayatını ortaya koyuşu ve sonunda ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında 'evet çocuklarını seviyormuş yahu da hiç belli etmedi ki' hissiyatı birden kaplıyor izleyeni.
BUNLAR SORULARIMIZ
Aklıma filmi izledikten sonra gelen ilk şey şuydu: Bu çocuklar babalarıyla çıktıkları seyahatte yıllarca belirsiz olan baba figürünü zihinlerinde somutlamak zorundalar mıydı? Başarabilirler miydi bunu? Büyük bir eksiklik (bu eksiklik baba da olsa) sonradan aynı raddede tamamlanabilir miydi? Bir çocuk babasının kararları ya da eylemleri yüzünden masumiyetinden sıyrılıp olgunlaşma denilen illete bu şartlarda bu kadar kolay geçebilir miydi? Bunlar sorularımız.
SON SÖZ
Filmi merak edenler umarım kısa sürede bu babalar gününü bahane ederek izler. Filmden yola çıkarak babalığa dair kendi görüşlerimi de ekleyeyim. Uzun boşluklarla mesafelenmiş bir baba ilişkisi bana çok tanıdık gelmiyor. Daha kopuk ve yanındayken uzağında olduğumu hissederek gelişen bir otorite zihnimde canlanıyor. Sert cümlelerle ve keskin kararlarla sürekli kırılmaya çalışılan bu otoritenin muhalefet etme bilincime katkı sağladığı çok aşikar. Fakat babaların çocukları üzerinde yaratmaya çalıştığı bu kuvvetli etki alanı bazen gelişiminden sorumlu olunan çocukların raylarından çıkarak hayatlarının bir noktasında toslayabilecekleri duvarın nedeni olabiliyor. Kuvvetli otorite kurmaktan ziyade anlamayı, şartlara ve dönemlere göre değişen büyümenin koşullarını kavramayı buradan tüm babaları davet ediyorum.