14 Mayıs 2023’te yapılacak seçimlere 44 gün kaldı. Çeşitli anket
firmaları ve araştırma kuruluşları, Cumhurbaşkanlığı ve
milletvekili seçimleri için tahminlerini ortaya koyuyor.
Bu anket sonuçlarına girmeden önce memleketin genel bir
gidişatını ortaya koymakta yarar var. 21 yıllık AKP iktidarı iyice
yıpranmış bir durumda. Ekonomik kriz, hayat pahalılığı ve
yoksullaşma, halkın büyük bir kesiminin canını acıtıyor.
Büyük bir felakete yol açan deprem ve ardından sel afeti,
siyasal iktidarın beceriksizliğini ve çaresizliğini bir kez daha
ortaya koydu. AKP, ülkeyi yönetemiyor, çaresizlik içinde ittifakını
genişletmeye çalışıyor.
Hizbullah terör örgütüyle bağlantılı olduğu belirtilen Hüda Par
isimli partinin 150-200 binlik oy potansiyeline bile muhtaç.
Kuşkusuz bu örgütü, sadece oy potansiyeli açısından değil kaotik
bir durumun yaratılması açısından da kullanmayı düşünmüş olabilir.
AKP, bu partinin üç yöneticisini seçimlere kendi listesinden
koyacak.
Keza yüzde 1-2’lik bir oy potansiyeline sahip Yeniden Refah
Partisi’ne de ihtiyaç duyup Cumhur İttifakı’nın saflarına kattı.
Özellikle Fatih Erbakan’ın lideri olduğu bu partinin 6284 sayılı
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu’na yönelik tavrı dikkat
çekiciydi.
AKP’nin Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi ile birlikte siyasal
İslamcı anlayışına uygun olarak oluşturduğu bu birliktelik,
“Taliban ittifakı” olarak da değerlendiriliyor. Bu birlikteliğin
Türkiye siyasal tarihinde, 1970’lerdeki Milliyetçi Cephe
pratiğinden de daha “gerici bir ittifak” olduğu belirtiliyor.
'KADINLARA DAYAK İTTİFAKI'
Tükenmişlik noktasına gelen AKP’nin böyle bir ittifakla
genişlediğini düşünse de özellikle kadınlara yönelik tutumu
nedeniyle oy kaybedebileceği de ifade ediliyor. Kaldı ki AKP’nin
yönetiminde görev alan kimi kadın politikacılar bile 6284 sayılı
yasa için “kırmızı çizgimizdir” dediler.
Mevcut ittifak, kadınlara yönelik bu tutumu nedeniyle CHP
sözcüsü Faik Öztrak tarafından “kadınlara dayak ittifakı” olarak da
tanımlandı.
AKP iktidarı, dış politika açısından da hem Batı ittifakı hem de
İslam dünyası tarafından eski desteğine sahip değilmiş gibi
gözüküyor. Siyasal İslamcı hareketler, Ortadoğu ve Kuzey
Afrika’daki etkinliğini kaybetti.
Keza ülkemizde de Cumhuriyet düşmanı dinci, gerici anlayışın
toplum nezdindeki itibarı iyice düşmüş durumda. Tarihsel olarak
ilerici birikimler, tekrar geri bir dönüşün yaşanmayacağını işaret
ediyor.
Tüm bu verili koşullarda AKP iktidarı, medya gücünü kullanıp
kamuoyunu kendi yanına çekmeye çalışıyor, muhalif kesimi de baskı
aygıtlarıyla susturmak istiyor.
Kuşkusuz toplumda, Erdoğan ve AKP’yi hangi koşullarda olursa
olsun destekleyeceğini belirten yüzde 20’lik bir kesim mevcut.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “tapan”, onu itirazsız kabul eden böyle
katı bir çekirdek kesim var.
Onun ötesinde sosyal yardım alan muhafazakar bir kesimle
birlikte iktidarın ekonomik olanaklarından yararlanan sermaye
gruplarının gücünü de kattığımız zaman Erdoğan’ın oy potansiyeli
yüzde 35’leri buluyor. Cumhur İttifakı'nda bulunan MHP ve BBP ile
birlikte bu oy potansiyeli yüzde 40’lar veya birkaç puan ötesine
çıkabiliyor.
DEMOKRASİ Mİ, DİKTATÖRLÜK MÜ?
Toplumda “Erdoğan, ne yapıp eder, seçimi kaybetmez” algısı da
yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu tür bir propagandaya kimi muhalif
kesimler de itibar edebiliyor. Aslında amaç, Erdoğan’ın gücünü
olduğundan daha fazla göstermek, muhalif kesimlerin Millet
İttifakı'na oy vermesini engellemek ya da en azından seçimlerde oy
kullanmamasını sağlamaktır.
Bu tuzağa düşmemek gerekir. Bu tür söylemlere inanmak ya da
olabileceğini kabullenmek, tamamen iktidarın işine gelir. Seçimler
sonucunda Millet İttifakı galip çıkarsa her şey güllük gülistanlık
olmayacaktır. Ancak en azından bu baskıcı, otoriter ve faşizan
gidişe dur denecektir.
Aksi halde Erdoğan’ın yeniden seçimi kazanması, daha karanlık
bir Türkiye’ye uyanmak demektir. Taliban zihniyetinin, gerici
faşist bir anlayışın tümüyle kurumsallaşması, topluma egemen olması
anlamına gelir. O nedenle seçimler, demokrasi mi diktatörlük mü
sorusuna bir yanıt arayışıdır.
Kuşkusuz Erdoğan seçimi kazansa bile Türkiye’yi yönetmesi bir
hayli zorlaşır. Ve demokrasi güçlerinin en zor koşullarda bile
gerici faşist bir yönetime karşı mücadelesi duraksamaz, daha
doğrusu duraksamamalı, silkinip yeniden sürmelidir.
UMUT SÜRÜYOR
Millet İttifakı cephesine bakıldığında, Kılıçdaroğlu’nun oy
potansiyeli yüzde 45’ler dolayında gözüküyor. CHP yüzde 25-30
bandında, İyi Parti yüzde 10’lar dolayında olabilir, ittifaktaki
diğer partilerden yüzde 5’lik bir potansiyelle bu orana
ulaşılabilir.
Kılıçdaroğlu’nun son Konya ziyareti de umudu pekiştirmiştir.
Kılıçdaroğlu, muhafazakar bir kent olan Konya’da büyük sevgi ve
izdihamla karşılaşmıştır. Özellikle yanına aldığı İstanbul ve
Ankara Büyükşehir Belediye başkanlarıyla da geniş bir sempati
kazanmıştır.
Diğer cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce ile Sinan Oğan’ın oy
potansiyelinin de toplam yüzde 5’ler civarında olması
öngörülebilir. Özellikle 14 Mayıs’a doğru iyice yaklaşıldığında
İnce’nin oyları böleceği düşünüldüğünden Erdoğan muhalifi seçmenin
Kılıçdaroğlu’na yönelmesi beklenebilir.
Öte yandan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ana gövdesini oluşturan
HDP ya da seçime gireceği adıyla Yeşil Sol Parti, demokrasi adına
sıkı bir muhalefet yapmaktadır. İttifaktaki TİP ve EMEP de ciddi
biçimde seçime asılmaktadır. Ayrıca diğer sol ittifakta yer alan
TKP ve Sol Parti de, Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu’na
desteklerini belirtmişlerdir.
Millet İttifakı'nın seçim güvenliğini tam bir titizlikle ve
örgütlü olarak sağlaması, aynı zamanda iktidara geldiğinde somut
olarak ne yapacağını ikna edici biçimde ifade etmesi, seçimi ilk
turda kazanmasını mümkün hale getirebilecektir. Yeter ki muhalefet
sağlam duruşunu ve birlikteliğini bozmasın, kazanma umudu, inancı
ve bilinciyle hareket edebilsin…