14 Mayıs; iyimserlikle karamsarlık arasında

AKP; 2002’deki oy oranına geriledi, Erdoğan 2015 Haziran’ından sonra ikinci kez kazanamadı. Milliyetçi dalga, kendisine sunulan her türlü imkân ve uygun koşullarına rağmen korkulduğu üzere 'galip' gelmediği gibi, Emek İttifakı da kendisine karşı yürütülen her türlü saldırı ve baskıya rağmen sanıldığının aksine gerilemiş sayılmaz. Kılıçdaroğlu yapıcı, ayrıştırmayan, kutuplaştırmayan diliyle bir imkânı zorladı ve bunu ikinci tura da kalsa güçlü bir ihtimale çevirdi.

Hamza Aktan hamzaaktan@gmail.com

14 Mayıs seçimi muhalefet açısından Meclis çoğunluğuna ulaşamaması nedeniyle ciddi bir başarısızlık, Erdoğan’ın ilk turda kazanamaması dolayısıyla da kısmi bir başarı ile sonuçlandı. Konuşmaları haber kanalından eğlence kanalına 24 farklı televizyonda aynı anda canlı yayınlanan, televizyondan gazeteye, internet sitesinden sosyal medya ekiplerine medyanın yüzde 90 gibi bir oranında baş döndürücü bir süreklilik ve tekrarla izletilen, devletin her türlü kaynaklarını kullanabilen bir cumhurbaşkanına karşı Kılıçdaroğlu’nun, aleyhine yürütülen mezhepçilikten Kürt karşıtlığına her türlü anti propagandaya rağmen aldığı sonuç bir başarıydı. Kılıçdaroğlu yapıcı, ayrıştırmayan, kutuplaştırmayan diliyle bir imkânı zorladı ve bunu ikinci tura da kalsa güçlü bir ihtimale çevirdi.

Meclis çoğunluğu bakımından ise tersi bir görüntü ortaya çıktı, ne iktidar adayı CHP, ne başbakanlık hedefindeki İYİ Parti, ne AKP’den kopan DEVA ve Gelecek ne de üçüncü yol çizgisindeki Emek İttifakı umduğu hedeflere ulaşabildi. Cumhur İttifakı ise onca baskı ve anti demokratik uygulamasına, yoksulluğa ve sorumlusu olduğu insani felaketlere rağmen Meclis çoğunluğunu yakaladı.

AKP’NİN 2002’YE GERİLEMESİ

Buna karşın AKP son 20 yıldaki en düşük oy oranına indi ve bir bakıma 3 Kasım 2002 seçimlerindeki orana (Yüzde 34) geriledi. 2018’de yüzde 42.4 ile 21.099.807 oy alan AKP bu seçimde yaklaşık iki milyonluk oy kaybıyla yüzde 35.6’ya düşerek 19.387.412 oy alabildi.

Seçimin sürpriz partilerinden olan MHP’de de oy sayısı ve oranı bakımından 2018’e kıyasla bir puanlık bir gerileme görüldü. 2018’de yüzde 11.1 ile 5.526.638 oy alan MHP, bu seçimde yüzde 10.07’ye gerileyerek 5.484.515 oyda kaldı ve bir bakıma oylarını korumuş oldu. Dolayısıyla Cumhur İttifakı bakımından sürpriz olan tek şey oy kaybının beklenenin altında gerçekleşmesi oldu.

Millet İttifakı’nda ise muhtemelen ittifak içi tartışmalar ve gelgitler seçmenin bu bloğa tam olarak güven duymasının önüne geçti. Görece daha istikrarlı, yapıcı ve kararlı bir yol izleyen CHP, oylarını yüzde 22.6’dan 25.3’e yükseltti ve 2 milyonun üzerinde yeni seçmen kazandı. İyi Parti ise neredeyse yerinde saydı, oy sayısını yaklaşık 300 bin artırsa da 5.272.482 oyla yüzde 9.6’da kaldı. Deva, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’nin CHP’ye oy katkısını ölçmek ise biraz güç. Bu haliyle Millet İttifakı’nın beklenen düzeyde bir ilgiye ulaşamadığı anlaşılıyor. Bunda iktidarın oy kaybındaki düşüklük ile seçmenin muhalefete duyduğu güven arasında bir ilişki olabileceği kanaatindeyim.

MİLLİYETÇİLER Mİ KAZANDI?

Seçimden milliyetçilerin galip çıktığı yolundaki genel kanının ise yine veriler biraz detaylı incelendiğinde pek de geçerli olmadığını söylemek mümkün. Zira, 2018 seçiminde MHP ile İyi Parti’nin toplam oy oranı yüzde 21.1 idi. Bu seçimde de MHP (%10.7), İyi Parti (9.69) ve Zafer Partisi’nin (%2.2) toplamdaki oy oranı yüzde 22.5’e tekabül ediyor. MHP ve İYİ Parti’deki gerilemeye karşın mülteci düşmanlığından Kürt karşıtı söyleme her türlü nefret tuşuna basan Zafer Partisi’nin görece yoğun medya görünürlüğüne rağmen de endişe edilecek bir “başarı” düzeyine ulaşamadığı söylenebilir.

AKP’nin 2015’ten bu yana tüm gücü ve ağırlığıyla yüklendiği Kürt siyasi hareketini zayıflatma, mümkünse ortadan kaldırmayı hedefleyen siyasetinin son 8 yılda ülkedeki milliyetçi damarı şişirdikçe şişirdiğini, toplam milliyetçi oy oranını yüzde 20’lere yükselttiğini 2018 seçiminde görmüştük. 2023 seçimi bu oranı az daha ileri taşımış oldu. Bunda elbette ülke genelinde yükselmiş olan mülteci karşıtlığının da ciddi bir etkisi var. Yine de bazı çevrelerin iddia ettiği şekilde “seçimin tek ve gerçek galibinin” Türk milliyetçileri olduğu savı bir temenni olabilir ancak gerçeklikle tam olarak bağdaşmıyor.

Sinan Oğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimindeki oyunun ise tek başına milliyetçilere yazılamayacağı, bu oranın içinde Muharrem İnce taraftarları kadar protesto oylarının da olduğu dikkate alınmalı. Erdoğan’ın oyu nasıl ki sadece AKP’lilerden gelmediyse Oğan’ın oyu da sadece Zafer Partililerden çıkmadı. Dolayısıyla milliyetçilerin yeni dönemde “kingmaker” olacağına dönük kaygıdan çok Erdoğan’ın -kazanması halinde- milliyetçilik eksenli siyasetini sürdürüp sürdüremeyeceği önemli/kritik olacak.

6 Şubat depremlerindeki yıkımın ve mevcut ekonomik krizin sorumlusu olan siyasi iktidarın seçim boyunca ana propaganda aracı Kürt meselesi oldu. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’na dair öne sürebildikleri yegâne argüman büyük bir dezenformasyon çalışmasıyla “HDP ile ittifak”tı. “Denizde TCG Anadolu, karada TOGG, gökyüzünde Kızılelma” söylemine sıkışan hükümete en azından Meclis çoğunluğu için bunlar yeterli olsa da gerçek anlamda bir “zafer” de kazandırmadı. Yine de Kürt karşıtlığı üzerine kurulan ve her kapıyı açtığı uzun süre önce keşfedilen bu söylemin bir süre daha tedavülde kalacağı anlaşılıyor.

EMEK İTTİFAKI’NA DAİR

HDP 2018 seçiminde yüzde 11.6 oranıyla 5.772.068 oya ulaşmıştı. Bu seçimde ise Emek İttifakı yüzde 10.5 ile 5.744.004 oya ulaştı. Oy sayısı açısından neredeyse önceki seçimle denk bir durumun ortaya çıktığı, beklenen oy oranına ise ulaşamadığı, bu yönden kısmi bir durgunluk veya küçük bir gerileme yaşadığı anlaşılıyor. Ancak burada da genel kanının aksine bir “mağlubiyetin” olduğundan bahsedilemeyeceğini söylemek gerek. Başta Demirtaş, Kışanak gibi öncüleri olmak üzere binlerce üyesi tutuklu, on binlercesinin yargılandığı, medyasından sivil toplumuna her türlü aracı elinden alınmış, ana akım medyadan aralıksız şekilde anti propagandaya maruz kalan, kapatma davasıyla karşı karşıya olan bir siyasi hareketin bu dayatma karşısında elde ettiği veya tutunduğu oranın bir ölçüde başarı olduğu dahi söylenebilir.

Hükümetin yıllardır yürüttüğü baskı siyasetinin HDP/Yeşil Sol üzerinde tahribatlar oluşturmamasını beklemek naiflik olurdu. Bu siyasetin sonuçlarının sandığa yansımaması da dolayısıyla imkansızdı. Seçimin hemen ertesinde Şırnak’ın Cizre ilçesinden medyaya yansıyan şiddet görüntüleri devletin bu sonuçlardan da hiç memnun kalmadığını gösteriyor. Buna rağmen Emek İttifakı’nın açıklamalarında da belirttikleri üzere durgunluk veya kısmi gerilemenin nedenleri üzerinde tartışmalarında yarar var. HDP’nin kapatma davası nedeniyle Yeşil Sol Parti amblemiyle seçime girmesinin de ciddi bir dezavantaja dönüştüğü, binlerce oyun yanlış kullanılmasına veya yanlışlıkla farklı partilere verilmesine yol açtığı da tespit edilen hususlardan.

Verilerin bu genel incelemesinden; 14 Mayıs seçimlerinin birkaç büyük sonucundan bahsedilebilir. AKP; 2002’deki oy oranına geriledi, Erdoğan 2015 Haziran’ından sonra ikinci kez kazanamadı. Milliyetçi dalga, kendisine sunulan her türlü imkân ve uygun koşullarına rağmen korkulduğu üzere “galip” gelmediği gibi, Emek İttifakı da kendisine karşı yürütülen her türlü saldırı ve baskıya rağmen sanıldığı gibi gerilemiş sayılmaz.

Tüm yazılarını göster