14 Şubat hediyeleri
Bendeniz 14 Şubat’ın, icadına diyemeyeceğim çünkü icat edilmişti, ithaline şahit olduğum için, aslında pekâlâ ufak bir iyilik hoşluk vesilesi de olabilecek bu âdete dudak bükmem sanırım anlaşılır. Bir de elbette, “serbest piyasa” ekonomisinin dayattığı sürpriz mecburiyetli günlere alerjim var, pek çok insan gibi.
14 Şubat St. Valentine’s Day âdetinin Sevgililer Günü adı altında Türkiye’ye ithal edilişine, inanmaz bakışlar ve derin aymazlıkla şahit olmuşlardan biriyim. Nereye varacağını hiç öngörememişim. Bu iş 1980’lerden 1990’lara geçilirken becerildi.
Babalar Günü’nün de, icadına değil ama zorlamayla yaygınlaştırılmasına tanık olmuştum. Henüz küçüktüm, yine de annemin, “Aman canım,” deyişini hatırlıyorum, “hediye alınsın diye uyduruyorlar.” Anneler Günü’nün de alışveriş için uydurulduğunu düşünür ve söylerdi. Komünistliğe teşvik sayılabilir mi?
O “eski zamanlar”ın her şeyi iyi güzel falan değildi elbette. Fakat bazı iyi âdetler vardı. Meselâ şımarıklık ayıptı. Utanma sıkılma sözlükten tamamen atılmamıştı. Sende olan başkasında yoksa şişinmez, gözüne sokmazdın.
Önce 12 Eylül gelip oralarımıza elektrik verdi, üzerimizde postallarla tepindi, haysiyetimizi kırmak, şahsiyetimizi yok etmek için ne lazımsa yaptı. Üstüne Özal geldi. Sonra da iflah olmadık işte.
MY FUNNY VALENTİNE
1988 yazında Mozaik’le Bodrum Mavi’de çalmaktaydık. Bir Amerikalı siyah şarkıcı vardı o sırada orada: Vincent. Programımızı bitirdikten sonra birkaç parça da ona eşlik ediyorduk. Bir parçayı sırf Ayşe’nin (Tütüncü) piyanosu eşliğinde söylüyordu. Pek meşhur bir caz parçası: My Funny Valentine. Tesadüfe bakın ki, gelmeden az önce İstanbul’da birinin elinde bir Amerikan gazetesinin minik ilanlar sayfasını görmüş, kalpli, çiçekli kimbilir kaç yüz ilanın tıkıştırıldığı sayfaya bakarken, “Bu St. Valentine’s Day de ne ola ki?” diye düşünmüştüm. Laf daha önce de birkaç yerde karşıma çıkmıştı, merak etmiş, üstünde durmamıştım. Yine öyle olmuştu.
Ama Vincent’ın her gece söylediği parça kelimeyi aklıma getirdi, bir akşamüstü sohbet ederken ortaya sordum: “Ne ola ki bu St. Valentine’s Day?” Bülent Somay da bana anlattı.
Pek muhtemeldir ki, “amaan” demiş, naylon duygusallık piyasası, Amerikan işgüzarlığı vs. üzerine biraz ukalalık edip, Aziz Valentin ve ona bağlı her türlü yavanlıkla münasebetimi kesmişimdir.
Yani kestiğimi sanmışımdır. Çünkü sonra üzerimize boşandı âdeta.
Gençlerin “kız arkadaş” ve “erkek arkadaş”ının olmasının yaygınlaştığı, “dünyaya açıldığımız”, dünyanın da güya herkese açıldığı, globalleşme, “vizyon” -Özal döneminin muhteşem hem anahtar hem kilit lafı- günleriydi. Sevgililerin birbirine hediye almaya, almayanı sevgilisiz bırakmaya teşvik edilmesi zor olmadı. Alışveriş Merkezi adı altında yeni bir hayat ortamının sunulması, alışveriş yapılmasa bile, temiz havanın kapısından giremediği bu ışıltılı ve gürültülü yerlerde dolaşmanın sosyologlarca nedenleri ve dinamiği hâlâ tam çözülememiş bir tatmin ve zevk aracı haline gelmesi, aynı dönemin bir başka sevimli ve paralel gelişmesiydi.
Gerisini biliyorsunuz. 14 Şubat kurumu büyüdü, yerleşti.
SÜRPRİZ MECBURİYETLİ GÜNLER
Doğduğunuzda varolan bir âdetin bilinmediği zamanı tasavvur etmeniz kolay değildir. Bendeniz 14 Şubat’ın, icadına diyemeyeceğim çünkü icat edilmişti, ithaline şahit olduğum için, aslında pekâlâ ufak bir iyilik hoşluk vesilesi de olabilecek bu âdete dudak bükmem sanırım anlaşılır.
Bir de elbette, “serbest piyasa” ekonomisinin dayattığı sürpriz mecburiyetli günlere alerjim var, pek çok insan gibi.
Daha kötüsü, Anneler Günü’nde annesi, Babalar Günü’nde babası olmayanları öncelikle akla getiren şu insanî gücün 14 Şubat’larda da devreye girmesi. 14 Şubat sevgililerin-eşlerin beraber başkalarına -kimsesiz yoksullara, meselâ- iyilik yaptığı gün de olabilirdi pekâlâ. Yine beraberliklerini tatmış, kutlamış, onaylamış, onaylatmış olurlardı, üstelik yardıma muhtaç birilerine faydaları dokunurdu. Eminim ertesi gün kendilerini daha iyi hissederler, birbirlerine sevgileri saygıları da artardı.
Beraberliğin, kendine ve birbirine hayranlıktan değil, beraberce yapılan eylemden güç alması o ilişkiyi sağlamlaştırmaz mıydı? Her ilişkinin temeline baştan konan patlamaya hazır dinamit, yani şu evrensel kural, “çiftler üçüncü kişilere karşı kurulur” kuralı böylece bir fünyesi sökülmüş, tehlikesizleştirilmiş olmaz mıydı?
Bunlar bizim gibi, ruh körelten günlük siyaset ve savaş haberleriyle uğraşmakla görevli kimselerin fazla kurcalamaması gereken, derin mevzular. Hemen çenemi kapatayım.
Ve güncel gelişmelere geleyim. Yani bu yılın 14 Şubat zevzekliklerine.
2008’de Taraf’ta bir “Sevgililer Günü şiiri” yazmışım. Şöyle:
“sardı aşkın amansız ateşi
tohum bekleyen toprakları
döküldü aşk kırmızısı
gül yaprakları
vladivostok’tan buenos aires’e
stockholm’den rabat’a
çok yavşaklık gördüm ama
erişemez hiçbiri 14 şubat’a”
Şimdi bunu tashih etmek zorundayım. En az bunun kadar yavşakça olan başka yavşaklıklar da gördüm artık. Epeyce.
Yine de 14 Şubat’ın bereketi başka vesileyle kıyaslanmayacak kadar bol. Muhteva ile başa çıkılamıyor.
BU YILKİ ÖDÜLLERİM
Bu yılın ödülü için iki adayım var. Biri tâlî, öbürü esas. Tâlî olandan başlayacağım.
Bu eser için kimi tebrik etmek gerektiği konusunda tereddütteyim. Zira Yemeksepeti.com’un promosyon e-mailinde yeralan slogan Little Caesars Pizza için üretilmiş. Hangisinin cinfikir yaratıcı elemanları ürettiyse ödül onlara gider. Slogan şu: “Sevdiğini anlatmaya kelimeler yetmez ama, bir pizza yeter!”
Sevdiğini pizza yoluyla anlatmanın, önümüzdeki yıllarda edebiyatçılara geniş açılım sağlamasını umarım.
Sevgisi pizza yoluyla anlatılmış eş olmaktan Allah hepimizi korusun, diyor ve büyük ödül için esas adayıma geçiyorum. Bu defa muhatabımız belli: DünyaGöz. Ya da onun ajansındaki cinfikir yaratıcı elemanlar. Gerçi konsept onlara ait değil; göreceğiz ki, başka pek çok yaratıcı beyin bu yolda seferber olmuş. Fakat en başarılı toparlama dalında onlar açık ara önde.
Eseri aktaracağım, ama şunu belirtmeliyim ki, utanç verici şekilde kağıtsız kalemsiz dışarı çıktığım günde buna rastladım, dolayısıyla metrodan çıkıp eve gidene kadar aklımda tutup sonra not edebildim, dolayısıyla ufak yanlış-eksik olabilir.
Şöyle: “Göz çevresi estetiğiyle… Bu Sevgililer Günü’nde sevdiklerinize güzel bakın.”
Nasıl? Çevre estetiği yaptırmadan güzel bakamıyorduk!?
Tabiî mevzunun cahili olduğum için, “Yuh olsun, yuhlar olsun!..” diye reklam panosuna taarruz tertiplemeden evvel etrafa şöyle bir bakındım (güzel bakınamadım haliyle, göz çevresi şeysi yok, tahmin edersiniz). Esteticare diye bir yer, “Uzmanlar farklı 14 Şubat sevgililer günü için hediye alternatifleri arasına estetiğinde yerini aldığını belirtirken, ‘estetik kadın işidir, kadın içindir’ tabusunun da yıkıldığını söyledi,” diyor, “arasında” yerine “arasına”, “estetiğin de” yerine “estetiğinde” yazarak. “Eşlerin birbirlerinin yanında yaşlı görünmek istemediğini belirten Estetik Plastik Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ufuk Aydın, herkesin mükemmel görünmek için farklı yollara başvurduğunu söyledi. Aydın, ‘Sosyal çevrede estetik duruş, genç ve dinamik bir görünüm ile özdeşleşmiş durumda. Haliyle estetik uygulamalara büyük bir ilgi var. 30 yaş grubundaki eşler birbirlerine lazer epilasyon, botoks, dolgu, cilt yenileme gibi uygulamaları hediye ediyor. 40 yaş grubundaki erkekler ise, çocuklarının annesi olan eşlerine teşekkür amaçlı liposuction, karın germe, meme estetiği hediye edebiliyor’ dedi.”
Uzaylılar geldiğinde bu paragrafı bulsun, insanlık niye bu halde, anlamaya çabalarken işe yarar. Yalnız itiraf edeyim ki, “herkesin mükemmel görünmek için farklı yollara başvurduğunu” bir op. dr.’dan duymuş olmak bile insana kendini bilgili hissettiriyor.
Yetmezse, Dr. Ali Duman’ın sitesinden, “Sevgililer Günü’ne hazırlanırken neler yapılmalı?”, bunu öğrenebilirsiniz. Zira: “Sevgiler Günü’nde canlı, parlak ve pürüzsüz cildinizle tüm ilgiyi üzerinize çekmek istemez misiniz? Parlak cildinizle göz kamaştırabilmek sizin elinizde.”
Niye başkaları dururken bu doktora kulak veriyoruz? Çünkü sorunsalı ve parametreyi değiştiriyor: “Sevgililer Gününde Kendinize Özel Bir Hediye Verin” diyor. Ona değil, kendinize!
Bir sonraki 14 Şubat’ta “güzel bakın”dan kasıt da aynaya bakmak olur muhtemelen.
Doktoru dinliyor, kendime bir hediye veriyor, bugünün haberleri arasında boğulmadan, hediyeden, kendimden, dünyadan nefret etmeden, her ne olmuşsa olsun, diyerek, bu yazıyı kaleme alıyor ve Duvar’a gönderiyorum.
Size hediyem de, [ http://kulturservisi.com/p/kurtlerin-sevgililer-gunu-sva-mxekrj ] Irak Kürdistanı’ndan karanfilli elma.