Ahmet Doğu İpek'in işlerini uzun yıllardır fuarlarda, karma
sergilerde görüyoruz. Sanatorium'daki ilk solo sergisi
"Multitude"daki kaotik desenleriyle üretimlerindeki düşünce
yapısını, form ve renkle giriştiği mücadelenin ipuçlarını açmıştı.
İpek, Galata Rum Okulu'nda açtığı yeni sergisi "Günler"le tekrar
karşımızda. 15 Temmuz sonrasındaki süreçle bir baş etme metodu
olarak da okuyabileceğimiz İpek'in yeni işleri bize siyah ancak
karamsarlığa itmeyen bir atmosfer sunuyor.
"Bembeyaz kağıdın önünde bir duraksama, bir kararsızlık. Güzel
neydi? Doğru neydi? Hakikat neydi?" Eleştirmen Murat Alat, Art
Unlimited dergisi için hazırladığı Yapılmamış Sergilere Ön Sözler
yazı dizisindeki Ahmet Doğu İpek yazısına böyle başlıyor. İpek'in
meditatif üretim pratiğine dair doneler sunan deneme yazısına
"Kendini zorla geri çekti, kağıtla arasına boşluk girdi. Biraz daha
uzaklaşıp baktı. Çizgiler kağıdı kaplamıştı. Tüm çizdiği
siyah bir lekeden ibaretti. Durdu. Birden o ana kadar kaçtığı
boşluğun nasıl da elzem olduğunu fark etti. Yok olmaktan
korkmamalıydı," diye devam ediyor. "Günler" sergisinin başlangıç
noktasını oluşturan ve sergiye ismini veren seri de böyle bir
kendini iyileştirme sürecinin ürünü.
Geçen seneye gidiyoruz, 15 Temmuz sonrasına. İpek bu süre
boyunca her gün eline bir kağıt alır ve suluboya günlüklerine
girişir. 270 civarında güne tekabül eden bu günlüklerde siyah
boyayı kağıda damlatıp kareler oluşturur, boyanın kağıt üzerinde
kendi şeklini almasına, kendi dokusunu, desenlerini oluşturmasına
izin verir. Kolayca Maleviç'in "Siyah Kare"sine referans verebilir,
ancak analitik ve sanat tarihsel değil tam tersi meditatif, doğal,
hatta romantik bir yerden.
Yıldızlar, hint mürekkebi ile boyanmış
kağıt üzerine kazıma ve çentik, 130 x 360cm, 2017
Sergi Rum Okulu'nun birinci katındaki yerleştirmeyle açılıyor.
Okulun geniş holünün formunu bozan, ayaklandıran ve köşelerinden
tutup sıkıştıran yeni bir iskeleli taban inşa ediliyor.
Ziyaretçinin iç kulağını sarsan, nereye gideceğini şaşırtan devasa
bir kaide neredeyse. Yeni tabanın üstüne düşen/fırlatılan devasa
kayanın oluşturduğu çatlak serginin ortasına atılmış bir gülle gibi
duruyor. Yerleştirme bir yandan gelen ziyaretçiyi serginin
sinematografik atmosferine sokuyor, bir yandan da Galata Rum
Okulu'nun makus talihini hatırlatıyor.
Günler sergisini kaya kütlesiyle açtıktan sonra, serginin ilk
odasında da üç adet kayayla devam ediyoruz. Japon kintsugi
tekniğinde kıymetli eşyalar, vazolar, tabaklar kırıldıklarında
kırılma noktaları altın çizgilerle belli edilerek tamir edilir.
Eşyanın yaşayıp müdahale gördükçe daha da kıymetlendiğine dair bir
görüşten ileri gelen bir metot. Ancak bunları kaya gibi pek de
kıymet vermediğimiz nesneler üzerine uyguladığımızda ne anlama
gelir? Bunun cevabını ben bilmiyorum, İpek'e de sormadım,
nihayetinde bir cevabı var mı ondan da emin değilim. İpek'in
altınla çatlakları belirginleştirilmiş kayaları duvara asılmış gibi
değil, neredeyse havadan üzerimize düşen meteorlar gibi. Sergide
İpek'in önceki yıllardan "Black Water Records", "İkinci Hasat" ve
"Cınstruction Regime" serilerinden işler de bu sergideki yeni
işlerin düşüncesine referans vererek yer alıyor.
Günler, Kağıt üzeine suluboya, her biri:
34 x 39 cm, 2016-2017
Günler serisine geri dönüyoruz. İpek, bazı günler hazırladığı
siyah karelere küçük çentikler atar. Pamuklu kağıtta oluşan beyaz
çentiklerin oluşturduğu doku serginin sonuna vardığımızda
gördüğümüz odaya hakimiyet kuran "Yıldızlar" işinde de kendini
yineler. Bu sefer çentikler büyür, iğnelerden çuvaldızlara,
suluboyadan Hint mürekkebine geçer ve odayı galaksi atmosferine
sokar. Diğer iki odada yer alan ağaç köklerinden oluşan
yerleştirmeler de serginin tümünün derdi olan doğa, estetik ve form
meselelerini sonlandırır.
Ahmet Doğu İpek'in sergisinden sinematografik bir etki almak
kolay. Katlar ve odalar arasındaki geçişler, küçük "narrative"ler
bizi neredeyse bir distopyanın içindeymiş hissine götürüyor.
Kolaylıkla Blade Runner, Metropolis etkisi hissedilebilir. Ancak
bunun yanında üretimlerin halka halka birbirine dolanması,
işlerdeki "neredeyse çilekeş" emek ve doğayla kurduğumuz ilişkiye
dair bağlar bizi sinematografik etkinin dışında mekanla var olan ve
yaşayan bir atmosfere sokuyor. Bu noktada sergi tasarımını
gerçekleştiren mimar Nevzat Sayın'ın hakkını da not etmek gerek.
İşlerin sunum şekli hakkında tek tek düşünülerek atmosfer
tamamlanmış oluyor.
Günler sergisi sanat piyasasındaki yeni yönelimlere işaret
etmesi açısından da önemli. Galata Rum Okulu uzun yıllar kapalı
kaldıktan sonra İstanbul Bienali sayesinde kullanıma açılmış, şu
anda da farklı sergilere, toplantılara ev sahipliği yapan bir
mekan. Sanatçı Hera Büyüktaşçıyan'ın da çabalarıyla sanatçılar bu
tarz bağımsız sergilerini de açabiliyor. Galeri temsiliyeti
olmadan, sanatçının özgür çalışabileceği ve işlerini satabileceği
böyle ortamların ve çalışma biçimlerinin yakın zamanda daha da
artacağını görebiliriz. Bir döneme damgasını vuran inisiyatif
çalışmaları şu an için etkisini yitirmiş durumda, ancak bu tarz
bağımsız sergiler inisiyatiflerin sağladığı yeni düşünme
biçimlerine olan ihtiyacımızı da karşılayabilir.
"Günler" sergisi 13 Mayıs'a kadar Galata Rum Okulu'nda
görülebilir.