15 Temmuz’a Ahmet Şık’tan bakmak*

Her dönemin tutuklusu Ahmet Şık’ın savunması ilk başta her ne kadar Jacques Vergès’in "Savunma Saldırıyor" kitabı ile yaygınlaştırdığı örnekleri hatırlatıyor olsa da kopuş savunmalarına bakıldığında, ilk örneklerinden bir tanesini Rosa Luxembourg ile birlikte Spartakusbund liderliğini yapan Karl Liebknecht’te görüyoruz. Aslında hayır, sadece görmüyor, bu savunmalar ile mest oluyoruz.

Abone ol

Yılmaz Ruhi Demir

“Gözlere sahip olmak, görmek demektir ama aynı zamanda sadece görmek demektir. Görüşün bir erimi, kısıtlı bir alanı vardır. Ufkun ötesinde görünmeyen şeyler vardır.

Sonuç olarak, göz sadece bir görme aracı değil aynı zamanda görmeye bir engeldir de…” (Vladimir Jankelevitch, Ölümü Düşünmek)

Alıntıladığım bu satırları tercüme ettiğim sırada aslında neyi Türkçeleştirdiğimin farkında değildim; bir takım beylik laflara, maliyetsiz aforizmalara benziyor ilk bakışta. Fakat 5 Haziran 2015 ile başlayan çağda yaşadıklarımız, artık çoğumuzun herhangi bir beylik pozisyonun fersah fersah uzağında olduğunu gösteriyor. Gösteriyor da, görüyor muyuz? Bu önerme neyi görüp görmediğimizi izah etmek için türlü örneklerle temellendirilebilir: 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, 7 Haziran-1 Kasım 2015, Kasım 2015 Meclis Başkanlığı seçimi, 2013-2015 Barış Süreci, Mayıs 2016 milletvekili dokunulmazlığı oylamaları…

Bu süreçte yaşananların çağırdığı felaketler karşısında sergilenen konformist tutumların memleketi varıp getirdiği yer ise bugün hala habitatında yaşadığımız 15 Temmuz 2016 darbe girişimi. 15 Temmuz’u vaka olarak her şeyden ayıran elbette çok şey var ancak mahiyeti bakımından ele aldığımızda kabaca saydığım tarihlerin hepsi bir araya geldiğinde bile darbe girişimi ile başlayan süreç kadar meseleyi bu denli ayyuka çıkartan, kör göze parmak denilecek türde bir tablo çıkartmıyor ortaya. Çünkü bu tarihten itibaren artık küp içindekini sızdırmaya başladı.

TBMM’de kurulan 15 Temmuz Araştırma Komisyonu bu anlamda tam bir turnusol işlevi görmüşe benziyor. Komisyonun durumunu birkaç cümle ile özetlemek gerekirse: TBMM tarihinde istisna -buna artık kimi yerlerde iktidarın düştüğü ‘gaflet’ de deniyor- bir şekilde tüm partilerin ortak önergesi ile darbe girişiminin hemen ardından 19 Temmuz tarihinde kurulmasına karar verildi, ancak komisyona dair ilk ve son pozitif gelişme bu olarak kaldı. Normal koşullarda 3+1 ay çalışma süreli komisyon bugün itibarıyla hala nihai raporunu teslim etmediği gibi, tıpkı FETÖ darbesini araştıracak komisyonda AKP’yi temsil eden isimlerin FETÖ ile ilişkilerinde ortada durup duran dev soru işaretleri ve şaibeler gibi, raporlama süreci de sonu gelmez şaibelere teslim edildi. Komisyonun kurulmasına karar verildiği tarihten bu yana geçen 13 ay içinde başta OHAL uygulamaları olmak üzere, komisyonda olup bitenlere, komisyon tutanaklarına, komisyonun iktidar ve muhalefet partisi üyelerinin açıklamalarına ve komisyonun Ahmet Şık’ın delici savunmasında değindiği muhalefet şerhlerine[1] bakıldığında ortaya çıkan tek şey şudur: 15 Temmuz’un olsa olsa bir ‘doğal afet’ olarak değerlendirilmesi ve ondan epik bir hadise olarak bahsedilmesi iktidarın tek şansıdır.

Nitekim iktidarın 15 Temmuz’dan hareketle yaptığı şeylere bakınca da durum pekala ortada: görkemli anmalar, destansı hikayeler, neredeyse ülkenin adının 15 Temmuz olarak değiştirilmesi, bu travmanın kaldıraç olarak kullanışlı hale getirilmesi ve lütuf yaklaşımıyla gücün tahkimi, eşzamanlı idam çağrıları, hapishanelerde tek tip kıyafet uygulaması ve FETÖ davaları. İktidar bu davalarda olan bitenlerden, verilen ifadelerden hareketle kendini yeniden üretmek için bir dizi paranoyayı sokaklara salmaya devam ederken, Cumhuriyet davasında savunma[2] yapan Ahmet Şık bu gidişat içinde çıtayı arşa değdirip, hukuk literatüründe ‘kopuş savunması’ (défense de rupture) denilen heyecanı memleket mahkemelerinde çınlattı. Her dönemin tutuklusu Ahmet Şık’ın savunması ilk başta her ne kadar Jacques Vergès’in "Savunma Saldırıyor" kitabı ile yaygınlaştırdığı örnekleri hatırlatıyor olsa da kopuş savunmalarına bakıldığında, ilk örneklerinden bir tanesini Rosa Luxembourg ile birlikte Spartakusbund liderliğini yapan Karl Liebknecht’te görüyoruz. Aslında hayır, sadece görmüyor, bu savunmalar ile mest oluyoruz.

Liebknecht, Berlin’de 1 Mayıs 1916’yı savaş karşıtı kalabalık bir buluşma şeklinde tertip eder ve mitingin sloganını duyurur: Nieder mit dem Krieg! Nieder mit der Regierung!”[3] (Batsın savaşınız! Batsın iktidarınız!). Bekleneceği üzere hemen tutuklanır ve 3 Mayıs tarihinde yaptığı savunma ile eli yükseltir: “Je suis ici pour accu­ser et non pour me défendre!”[4] (Kendimi savunmak için değil, itham etmek için buradayım!). İşte tam da bundan 100 yıl önce Berlin’de yankılanan bu savunma, Temmuz 2017’de Ahmet Şık’ın ağzından, mahkeme heyetini ‘biz de eğitim aldık’ savunması yapacak konuma iterek yeniden hayat buldu. Diğer bir deyişle savunma bu defa burada saldırdı.

“Terörün Avukatı” olarak da anılan, kopuş savunmalarının en bilindik uygulayıcılarından avukat Jacques Vergès’in, mevcut düzenin kurallarına göre bir izleği benimseyen uyum savunmaları karşısında, yeni bir gerçeği gözler önüne sermeyi hedefleyen kopuş stratejilerini anlattığı kitabı, Liebknecht ve Şık’ı ne kadar karşılıyor tartışılabilir fakat gözün görmeye yetebileceklerinin, eriminin yanı sıra, bir de 15 Temmuz ile başlayan süreç gibi görüşü bozacak faktörlerin varlığı düşünüldüğünde, bütün mevcudun bu anlamda reddi bir tercih, bir alternatif değil tam bir zaruret haline gelecektir. Başka bir deyişle, bir dış dünya gerçekliği olarak hakikat, Ahmet Şık’ın devletlerin katil olduğunu haykırdığı anlarda olduğu gibi böylece bir panzehir işlevi görecektir. Ahmet Şık ve Karl Liebknecht’i, Vergès’in müdafaa ettiği bazı isimlerle yan yana anmak şüphesiz haksızlık olacaktır fakat kitapta Carlyle’dan yapılan bir alıntı duruma çok şık bir özet getiriyor: “Düzen, kölelik ve zulüm anlamına geldiğinde, düzensizlik adalet ve özgürlüğün başlangıcıdır”. Bu bakımdan 15 Temmuz’a bakarken tüm gürültüsüyle kendini dayatan ve gözün erimini alaşağı eden bir şey varsa o da Ahmet Şık’ın tutukluluğu ile yadsınamaz bir şekilde ortaya çıktı: Geçtiğimiz 1 yıl içinde yapılanların tek bir amacı varsa o da şeyleri perdelemek, görünmez kılmak, bozmaktır.

[1] CHP İlk Muhalefet Şerhi: http://www.chp.org.tr/Public/0/Folder//87360.pdf

CHP Ek Muhalefet Şerhi: http://www.chp.org.tr/Public/0/Other/CHP%202.%20Muhalefet%20serhi%20(PDF).pdf

[2] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/789977/Ahmet_Sik_in_savunmasinin_tam_metni__Savunma_yapmiyorum__itham_ediyorum…_Cumhuriyet_te_aradiginiz_cete_ulkeyi_yonetiyor.html

[3] https://www.unsere-zeit.de/de/4834/imBild/3394/Nieder-mit-dem-Krieg-nieder-mit-der-Regierung.htm

[4] http://www.critique-sociale.info/222/un-livre-sur-le-proces-de-karl-liebknecht-en-1916/

* Bu yazı Mukavemet Dergi'nin, Eylül 2017 sayısında yayımlanmıştır