Türkiye cezaevlerinde tek tip elbiseye karşı verilen mücadelede bizzat bulunmuş bir isimle, İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) yöneticilerinden Fatin Kanat’la konuştuk. “Tek tip elbise, tek kişilik hücre, tek devlet, tek millet, tek bayrağa ve diğerlerine kadar uzanır bence” diyen Kanat’ın 15 yıllık mahpusluğu ve anlattıkları, tek tip kıyafetin bugün de cezaevlerine elini kolunu sallayarak giremeyeceğinin işareti.
Fethullah Gülen cemaatinin devletin tüm kurumlarını ele geçirmek ve gücü elinde bulunduran isimleri/kurumları etkisiz bırakmak için her türlü yöntemi kullandığını yazdığımız günlerde, şöhretinin doruklarında olan ve hem cemaatle hem de AK Parti hükümetiyle kol kola yürüyen bir gazeteci (düşene vurmamak için adını yazmayacağım çünkü tam bir yıldır cezaevinde) şöyle diyordu 18 Temmuz 2009 tarihli köşesinde: “Bazı meslektaşlarımız, askeri vesayetin artık kalmadığı, esas tehlikenin Tayyip Erdoğan olduğu hususunda ısrarlı. Oysa bugün askeri vesayetin kısmen kolu kanadı kırılmışsa bunu AK Parti iktidarına borçluyuz.” Askeri vesayetin bittiği müjdesini de bizzat Tayyip Erdoğan’ın ağzından, yine dönemin ünlü bir gazetecisinin televizyon programında duymuştuk.
Askeri vesayeti bitirdiğine inanılan, ‘FETÖ’cü darbe’yi alt ederek gücüne güç katan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Eylül Darbesinin cuntacı komutanlarının dayatması olan ‘tek tip kıyafeti’, 15 Temmuz Darbe Girişiminin yıl dönümünde şu sözlerle önerdi, “Artık bunlar (FETÖ sanıkları) mahkemeye çıkarken Guantanamo’da olduğu gibi bunları da tek tip elbise ile çıkaralım. Tek tip elbise.” Konunun Cumhurbaşkanının başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu’nda da gündeme geldiğini o gün Başbakan Yardımcılığı ve Hükümet Sözcülüğü koltuğunda oturan Numan Kurtulmuş’tan öğrendik. Kurtulmuş’un şu sözleri malumun ilamıydı, “FETÖ başta olmak üzere terör örgütü üyelerinin muhtemelen bu çalışmadan sonra mahkemelere tek tip elbise ile gelmesi sağlanacak.”
Kendi camialarında Cumhurbaşkanı’na ve AK Parti hükümetine Guantanamo’nun Müslümanlar için kötü örnek olduğunu hatırlatan yine Ahmet Taşgetiren oldu. Star gazetesi yazarı, “Tek tip elbise konusunda Guantanamo adını anmak bile işkenceyi, zulmü, hukuksuzluğu çağrıştırıyor. Aman ha! En çok FETÖ sevinir. Tutuklulara tek tip elbise giydirmek, onların tamamını peşinen mahkûm etmek sonucunu doğurmaz mı? O durumda masumiyet karinesi nerede kalır?" diye sordu.
Türkiye cezaevlerinde tek tip elbiseye karşı verilen mücadelede bizzat bulunmuş bir isimle, İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) yöneticilerinden Fatin Kanat’la konuştuk. “Tek tip elbise, tek kişilik hücre, tek devlet, tek millet, tek bayrağa ve diğerlerine kadar uzanır bence” diyen Kanat’ın 15 yıllık mahpusluğu ve anlattıkları, tek tip kıyafetin bugün de cezaevlerine elini kolunu sallayarak giremeyeceğinin işareti.
15 YIL MAHPUSLUKTA 10 CEZAEVİ GÖRDÜ
Kaç yılında tutuklandınız ve ne kadar süreyle hangi cezaevlerinde kaldınız?
1981 Şubat’ta başladı gözaltı sürecim. Mayıs gibi Selimiye Tutukevinde iki ay kaldım. Sonra 1982 Aralık’a kadar askeri kışla içinde askeri koğuşlardan bozma Alemdağ Askeri Cezaevi. Daha sonra yargılandığım dava Ankara’da açılmıştı, Mamak Cezaevi’ne geldim. Mamak’tan 86 Haziran gibi Ulucanlar’a. Orada da birkaç ay kaldıktan sonra Bursa E tipi Cezaevi. 1987 gibi Bursa Özel Tip Cezaevine geçtik. Özel tip cezaevleri F Tipinin öncü uygulamasıydı. 1988’de Çanakkale Cezaevine gittim. 1991’de F Tiplerinin ilk örneği olan Eskişehir F Tipi Cezaevinin törenle açılışında bizzat bulunduk. 1991’de şartlı tahliye yasası çıkmıştı, orada Kürtler kapsam dışı bırakıldı. 125’inci Maddeden yargılananlar ile yeni tutuklananları koydukları ve F tipini ilk hayata geçirdikleri yerdi Eskişehir. 45 gün sonra açlık grevleri sonucu kapatıldı. Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’ın ilk olumlu icraatıydı orayı kapatmak. Sonra Bursa Özel Tip Cezaevine gittik. Yaklaşık 2 yıl kaldıktan sonra ilk kez kendi isteğimle Ermenek Cezaevine gittim. 1996’da da tahliye oldum.
1984 yılında Mamak Cezaevindeydiniz. Tek tip kıyafet dayatmasına karşı yapılan açlık grevine katıldınız mı?
1984 Ocak ayında Metris ve Mamak’ta eş zamanlı başlayan eylem, tek tip elbiseye, bütün baskılara, yıldırma ve aşağılama politikalarına karşı güçlü bir direnişe dönüştü. Mamak Cezaevi belki 12 Eylül’den beri ilk defa bütün hücreleriyle, koğuşlarıyla “kahrolsun işkence; insanlık onuru işkenceyi yenecek; kahrolsun faşizm!” sloganları attı. Zorla soydurma, üstünü başını yırtma, falakaya yatırma, grup grup tabutluklara götürmeler yaşandı Mamak’ta. 10-15 günlük süreç böyle devam ettikten sonra idare geri adım atma ihtiyacı duydu.
İdare nasıl geri adım attı 1500 kişinin direnişi karşısında?
İdare koğuşlara gelerek görüşme ihtiyacı hissetti. Mevcut askeri yaptırımlardan ve uygulamalardan duyulan rahatsızlıkları da dikkate alarak ne istiyorsunuz diye sordu. Mamak Cezaevinde başından beri uygulanan askeri yaptırımlardan, devrimci tutsakları esir alma özellikli politikalardan bir biçimde geri adım atacağının sinyalini verdi.
Askeri yaptırımlar nelerdi?
Emret komutanım... Askeri marşlar, koğuşta teorik askeri eğitim, havalandırmada pratik askeri eğitim aynı zamanda Kemalist eğitim…
AÇLIK GREVİNİN 42’İNCİ GÜNÜ 43 KİLOYA İNDİ
Bunlardan vazgeçeceklerini mi söylediler?
Şöyle bir konsensüs sağladı: Elbise giyelim ama bütün askeri yaptırımlar kaldırılsın. Tek tip elbisenin askeri yaptırımların kaldırılması koşuluyla giyildiği bir dönem oldu. Fakat 2.5 ay sonra tekrar askeri yaptırımlara döndüler ve ondan sonra Mamak Cezaevi'nde (Metris’ten 10 gün önce başladı) açlık grevi başladı. Geriye dönük adımlar atılması durumunda ne pahasına olursa olsun kabul edilmeyecek ve direnilecekti. 42 gün sürdü Mamak’ta açlık grevi.
Bize çay verilmemeye başlandı örneğin. Şekerli su ihtiyacımızı oradan karşılıyoruz diye. Şekerden yoksun biçimde gittiğimiz açlık greviydi. 30’uncu günlerde midemiz su almamaya başlamıştı. O koşullarda zorla koridora ve havalandırmaya çıkarıp ıslatma, falaka, eziyet etme uygulandı. Koğuşlarımızdaki bütün yataklarımızı döküp -yataklar kırpık süngerdi- özel eşyalarımızı onların içine koyup çiğnediler. Şu an 90 kiloya yakın bir insanım. Açlık grevi bittiğinde 42’inci gün Mevki Hastanesindeydim, ben 43 kiloydum. Ölüm sınırına yakındı anlaşmanın sağlandığı zaman Mamak Cezaevinde.
Cezaevi yönetimi askeri yaptırımlardan tümüyle vazgeçti mi bundan sonra? Nasıl sağlandı anlaşma?
Askeri yaptırım olmayacak, eğitim veya ona benzer şeyler olmayacak, kendi koğuşlarınızda normal yaşamınızı sürdüreceksiniz, dediler. İlk televizyon da o anlaşmadan sonra verildi gerçekten. O açık saldırıyı geri çeken yeni bir dönem yaşadı Mamak. O dönemden sonra da Mamak’ta ciddi bir sorun olmadı. 1987’de, en son kadın tutsaklar kalmıştı, onların da oradan çıkmasıyla kapatıldı.
‘TEK TİP ELBİSE, TEK DEVLET, TEK MİLLET…’
Cezaevindeki mahkûmlara tek tip kıyafet dayatmasının mantığı nedir?
Tek tip elbise, tek kişilik hücre, tek devlet, tek millet, tek bayrağa ve diğerlerine kadar uzanır bence. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Suat Ertosun’un F Tipi cezaevlerinin niye gerekli olduğuna dair rapor yazdığını hatırlıyorum, ‘Teröristi habersiz bırakacaksın, birbirinden yalıtacaksın, ailesiyle iletişimini keseceksin, sudan çıkmış balığa döner” diyordu. Bence bu F Tipi cezaevinin anahtar cümlesiydi.
Kişilikten çıkarmak, bağımsız kişilikler olarak karşında duran, her birinin ayrı inisiyatifi olan insanları bir örnekleştirmek, talimat grupları haline dönüştürmek amacıyla başlatıldı tek tip kıyafet uygulaması. Gerekçesini şöyle kurdular: azılı teröristler dünyanın pek çok yerinde tek tip elbise giyerler, Türkiye’de niye olmasın? Bu insanlar özel kıyafetler giyiyor diye bundan rahatsız olduklarını ifade eden demeçleri vardı. Metris ve Sağmalcılar öne çıktı, birçok yerde direniş oldu.
Tek tip kıyafet, koşulların çok ağır olduğu bir dönem özel anlaşmalar karşılığında giyilmişti. Bir dönem eşofman verdiler. Sonra onu da vermez oldular. Sadece don atletle… Hatta bir dönem ayakkabıları da aldılar. İnsanlar 3, 4 yıl terlikle yaşamak, mahkemelere don-atletle çıkmak zorunda kaldılar. Bunların hepsinde çok ağır işkencelere maruz kaldılar. Ringlere bindirilirken ıslatıldılar, hakarete uğradılar… Ama başaramadılar. Bütün cezaevlerinde bir direnişe döndü ve sonuçta tek tip elbise uygulamasına Adalet Bakanı Mehmet Topaç’ın açıklamasıyla son verildiği söylendi.
1984 yılındaki tek tip kıyafete karşı direnişi, gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, “Asılmayıp Beslenenler” kitabında şöyle anlatmıştı, "Metris idaresi 14 Ocak 1984'te tek tip elbise için iki günlük operasyon düzenleyerek pantolon, ceket, boğazlı kazak, palto, mont, ayakkabı gibi eşyalarımızı toplayıp yasakladı. Üç yıl boyunca çarşaf ve nevresimlerden diktiğimiz pijamaları giymek zorunda kaldık… Ölüm orucu bu koşullarda, Devrimci Sol ve TİKB tutsakları tarafından 11 Nisan 1984'te tecrit koğuşunda başlatıldı. Ve sonrasındaki iki gün içinde Metris'in diğer bölümlerinde ve Sağmalcılar Özel Tip'teki tutsaklar da eyleme katıldı." Direniş başarıyla sonuçlandı, peki ya sonrası?
Tek tip elbiseden, tek kişilik hücreleri olan F tipi cezaevine dönüldü. Tecrit uygulamaları, Amerika’dan örneklerle bunun ne kadar gerekli olduğu servis edilmeye başlandı. Suat Ertosun’un raporuyla tek tip elbiseden tek kişilik hücreleri olan F tipi cezaevine dönüldü. Mücadele de bu sefer ölüm oruçlarına dönüştü. 2000’de ‘Hayata Dönüş’ adını verdikleri, yakıcı yıkıcı gazların, benzinlerin de kullandığı, insanların diri diri yakıldığı operasyonlarla bu sancı devam etti. F tipi insanlık dışı bir uygulama. Ben kendim de yaşadım. Tuvaletin yatağının yanı başında, lavabonun ise başucunda olduğu, altlı üstlü bir mazgal demiri bulunan demir ve beton yığını bir hücrede bütün zamanını geçiriyorsun. İki metreye bir metre, sözüm ona havalandırmada küçücük gökyüzüne dahi tahammül edemeyip kafeslerle, tel örgülerle onun da örtüldüğü bir örnek tek kişilik örneği.
Sizin F tipi deneyiminiz Eskişehir Cezaevi'ydi öyle mi?
Mahpusluk hayatım boyunca hücrelerde, tabutluklarda kaldım ve açılışından kapanışına kadar da 45 gün Eskişehir F tipi cezaevindeyim. Orası kapatıldıktan sonra hakkımda bir dava açıldığını öğrendim Eskişehir’e dair. Devlet Hastanesi hekimleri işkence gördüğümüze dair rapor vermişlerdi. Çoğu arkadaşımızın vücudunda beyaz yer kalmamıştı. Raporlar büyük öfke yarattı. SHP-DYP Koalisyonu dönemiydi ve SHP milletvekillerinden bir grup cezaevine geldi. Onlara olan biteni anlattım. Var olan işkenceyi, cezaevinde görevli hekimin çok büyük bir istekle ve şevkle bizzat işkenceye nezaret ettiğini ve işkenceye katıldığını söyledim. Onları teşhir ettim. Heyetin önünde çırılçıplak soyundum ve hakikaten beyaz yerim yoktu. Sebep olanlar utansın dedim. Bursa Cezaevine gittikten sonra savcılıktan çağırdılar, dediler ki, 'sen hücreni yakmışsın, ateşe vermişsin.’ Devrimci gelenekte aslan yattığı yerden belli olur diye silip süpürmüştüm çıkarken. Aslı astarı olmadığını söyledim savcıya. Ben işkence gördüğüme dair rapor verdim dedim. 'Haaa tamam' dedi. 96’da tahliye olana kadar bu davanın benim yokluğumda yürüdüğünü, 4 ay hapis cezasıyla sonuçlandığını, bana tebliğ edilmediğini, Yargıtay'ca onandığını çıkıp tekrar gözaltına alınınca öğrendim. Bunun da kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Hâkim, usulünce yargılamanın yapılamayacağı diyerek cezanın ertelenmesine dedi. 3 gün gözaltında tutuldum ondan ötürü.
‘TEK TİP KIYAFETE, KİME OLURSA OLSUN KARŞI ÇIKILMALI!’
Devrimci gelenekte bir mücadele birikimi var ama FETÖ’cü sanıkların bugüne kadarki tutumlarına bakıyoruz, hiçbir dayatmaya karşı birlikte bir karşı duruş sergilemediler. Kim karşı çıkacak tek tip kıyafete?
Sadece demokratlara, devrimci tutsaklara, solculara yapılırsa o zaman tepki göstermenin yanlış olacağını düşünüyorum. İnsan olarak kim olursa olsun, IŞİD mensubu olsa da bu uygulamanın devlet tarafından suç işleyenleri ayrıştırmak gerekçesiyle yapıldığı ortada. FETÖ’cü olarak tanımlananların böyle bir direniş ve tavır alma donanımlarının olmadığını biliyorum ama yüksek sesle buna karşı çıkmak ve ne pahasına olursa olsun bunu durdurmak gerektiğini düşünüyorum. Bu dayatma, 1988’lere kadar devam eden büyük bir sancının da devamı olan F tiplerinin ve ölüm oruçlarının, herkesin alt üst olacağı yeni bir süreci farklı biçimde yaşatacağı anlamına geliyor.
Tek tip elbiseyle cezaevi yönetme mantığının ülkeyi yönetme mantığıyla buluştuğunu gözlüyorum. Bu, ülkedeki demokrasi, insan hakları mücadelesi sorunu. Herhangi bir nedenle bir gruba uygulandığında asla görmezden gelinmemesi gereken ve mutlaka bir karşı tavır alınması gereken bir durum. Onlarla sınırlı kalmayacak. Devlete ve sisteme muhalif olan herkesi kapsayacak.
TURUNCU TEK TİP ÜNİFORMA, IŞİD’İN İNTİKAM VİDEOLARINDA
Dünyadaki uygulamalar da birbirinden farklı değil mi?
Farklı ülkelerde farklı uygulamalar var ama daha çok Amerika’da tek tip kıyafet var. Bu konuda en bilinen örnek ise İrlanda’dan… 1981 yılında IRA’nın başlattığı açlık grevi ve hayatını kaybeden Bobby Sands… Onların açlık grevine gitme nedenlerinden biri de tek tip kıyafetti. Sands açlık grevindeyken parlamentoya seçildi ama yaşayamadı.
Guantanamo’daki turuncu üniformalar, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun deyimiyle ‘öfkeli çocuklar’ın turuncular üzerinden intikam alma nedeni oldu. Batılı gazetecilere turuncu giydirerek kafalarını kestiler. Guantanamo insanlık dışıydı, kime yapılırsa yapılsın. Bugün bunlara da böyle yapalım demek, 12 Eylül’den beri yaşanan sancıları tekrar topluma nüfuz ettirmek anlamına gelir. Bu sancıların dönüşeceği, insanların nefes alacağı bir başka sürece evrileceği bir potansiyel taşıdıklarının da unutulmaması gerekir.
Bir direniş gelenekleri olmadığı için bunun yansımalarını izlemek zor. İHD’ye gelen başvuru sayısı çok az. Kendi içlerinde yaşıyorlar sanki sancıyı. Bir sessiz kabulleniş, içine atma var. Bunun büyük bir yangın olduğu belli ve çok büyük bir toplumsal huzursuzluk işareti aynı zamanda. Mektuplar verilmiyor, mahkûmun yazdıkları gönderilmiyor, aileye haber vermeksizin yerli yersiz yer değiştirmeler yapılıyor. İşkenceye varan dayak uygulamalarının ardı arkası kesilmiyor.