Jıneps gazetesi 3 Nisan'da yaşamını yitiren yazar Yismeyl
Özdemir Özbay’ın anılarından aktarıyor. Çerkes köylerinden bir grup
genç Kars’ta sınır mangasına düşer, birlikte askerdirler. Elde var
bir pşıne. Çerkes mızıkası. Akşamları mızıka çalıp dans ederler.
Bir seferinde Sovyet gözlem kulesindeki askerler de ritim tutar.
Mızıka susar, herkes durur. Kuleden Sovyet askeri seslenir:
"Neşeniz bol olsun, neden sustunuz?”
Ses Çerkesçe’dir, Adıgece’dir. Şaşkınlık geçer, ‘soğuk savaş’
biter! Tel örgülerin iki tarafında sohbet başlar, tekrarlanır.
Haber kışlaya ulaşır, soruşturma başlar; "Türk askeri Rus
askeriyle ne konuşur?", "Nece konuşur?", "Casus mu bunlar?"
Askerler sınırdan uzaklaştırılır. Epey sürer tantana. Sorgu,
sual, nihayetinde aklanma. Çerkes’i Sovyet ordusunda “Rus”,
Osmanlı/Türkiye ordularında “Türk” yapan süreci tarihsel hafızada
yok sayanlar için bu karşılaşma ‘casusluktan’ başka ne olabilir ki!
Tel örgünün altındakiler üstündeki akrabalarıyla konuşmuştur. Kendi
ana dillerinde. Hasretlik vardır. Araya 21 Mayıs 1864 tarihiyle
simgeselleşen soykırım ve sürgün girmiştir. Karadeniz’in bu yakası
coğrafyadan coğrafyaya sürülecek olan Çerkeslerin atıldığı
kıyılardır o vakit. Onları taşıyan gemiler birer yüzer tabuttur.
Şimdi Karadeniz’in öte yakasında Soçi’de, Adler’de, Tuapse’de,
Lazarevsk’te, Novorossiysk’te (Tsemez) Çerkes izlerini ararsanız,
bulup bulacağınız birkaç köydür. Boşaltılmışlardır. Kbaada’yı
sahibinin kanıyla sulayıp Kızıl Çayır (Krasnaya Polyana) yapan
generallerin adlarıyla yaşatılan yerlerdir. Göreceğiniz onların
isimleridir, anıtlarıdır. Çerkes’in Psışuape’si olmuştur Lazarevsk.
Kıyı Boyu Şapsughya’da yerli izine rastlayacağınız yer ya Lazarevsk
ya da Thagapş müzesidir.
***
Müzelerdeki hatıraları Karadeniz’in bu yakasına taşıyanlar
apayrı süreçlerin yazıcıları oldular. Başka coğrafyaların
hikâyelerinde kahramana dönüştüler; kâh genelkurmay başkanı,
istihbarat şefi, bürokrat, kâh cumhurbaşkanı, başbakan, parti
lideri, kâh gazeteci, yazar, sanatçı, akademisyen. Soldan sağa
bütün örgütlerde militan! Devlet katında sevapların da günahların
da ortağı oldular. Bir tek kendileri olamadılar. Sakıncalıydı
tabii. ‘Hain’ yaftası gururla taşıdıkları madalyaların öteki
yüzündeydi. Ters dönmesi an meselesiydi. Ankara’da TBMM’ye "Ethem
Bey" diye onurla takdim edilen Pşevu Ethem’in ‘Hain Çerkes Ethem’e
dönüşüp müfredata sokulması gibi. En vurucu ‘susturan’ etkendir
yafta; “hain” ve “nankör”. 1923 Gönen-Manyas Sürgünü ya da
150’likler listesi gibi. Bu topraklarda sen kendin olamazsın! Kendi
anadilini konuşamazsın, mızıkanı çalamaz, dans edemezsin!
"Muhacir" hatırlatması “hariçtensin” imasını da taşır. Lakin
‘muhacir’ soykırım ve sürgün suçunun İslami bir ıstılahla
masumlaştırılmasından, hatta kutsallaştırılmasından başka bir şeye
yaramış da değildir. Bir yanıyla da sürgün eden ile sürülenleri
‘kullanışlı nüfus unsuruna’ dönüştürenin ortaklığını gizleyen bir
kavramdır.
‘Muhacir’ isen geldiğin yeri, soykırımı hatırlamana da gerek
yoktur!
Hakikaten Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti (1908-1923), Çerkes
Kadınları Teavün Cemiyeti (1918-1923), Çerkes Numune Mektebi
(1919-1923), Ğuaze gazetesi (1911-1914) ve kadınların çıkardığı
Diyane dergisinden (1920) sonra Çerkeslerin kültür ve kimliğe dair
kamusal görünürlüğü kalmadı. Sivil toplum faaliyetine dönüş onlarca
yıl sonra mümkün olabildi. 21 Mayıs 1864’ü anmak için de 1989’u
beklemek gerekti. 1994’te Çarşamba’ya bağlı Kızılot Köyü’ndeki
anıta kadar 1864’ün anısına bir taş bile konulmadı.
Dernek çatısı altındaki anma etkinlikleri ancak 2000’den sonra
kamuoyuna hitap eden bir boyut kazanabildi. Rusya’nın gölgesindeki
Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde bile bu etkinlik daha kamusal.
Nalçik, Maykop ve Çerkesk gibi başkentlerde anıtlar var. Rusya’nın
soykırımı tanımayan tutumuna karşın federasyon içindeki
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti 1992’de sürgün ve soykırımı tanıdı.
Benzer karar 4 yıl sonra Adıgey Cumhuriyeti Parlamentosu’ndan
geçti. Bu cumhuriyetlerde anma etkinlikleri yetkililerin de
katılımıyla düzenleniyor. Ancak federal sınırları içindeki anmaları
içselleştiren Rusya diasporadaki tarihi hatırlatmadan rahatsızlık
duyuyor, bunu baskılayacak mekanizmalar arıyor. Moskova hâlâ
diasporayı, Kafkasya’yı Rusya’nın yumuşak karnı olarak gören dış
güçlerin müdahale aracı sayıyor. Ancak Çerkes aktivizminin
istikrarsızlaştırıcı bir boyut kazandığı söylenemez. Kafkasya’yı
karıştıracak bir şey varsa o da özerklikleri budama yolunda
ilerleyen Rusçu ve merkeziyetçi gidişattır. Özellikle yeni anayasa
taslağı Kafkasya ve diğer özerk cumhuriyetler için kötü çağrışımlar
yapıyor.
Türkiye de tarihsel olarak Kafkasya’yı Rusya’nın önünde bir
bariyer olarak konuşlandırsa da Çerkeslerin sürgünü 'göç-hicret'
parantezinden çıkartıp 'soykırım' olarak gündemleştirmesini
sakıncalı buluyor. Çünkü soykırımın tanınması yönünde bir talep,
Ermeni soykırımı gibi kendi tarihinden kamburları önüne
getiriyor.
***
Diasporadaki Çerkeslerin siyasal ve bürokratik alanlardaki etkin
varlığı ile etnik-kültürel görünürlükleri arasında ciddi bir ters
orantı var. Bu son yıllarda sivil toplum faaliyetlerinde görülen
artışa rağmen fazla değişmedi. Sanattan edebiyata, sinemadan
akademiye kadar farklı dallarda öne çıkanların başarıları da
bireysel kaldı, Çerkes avlusuna yansımadı. Yeri gelince büyük bir
birikim, deneyim ve nüfuz gücünden övgüyle söz edilir. Ne var ki
kamudaki yüksek mevcudiyet ve yetişmiş insan potansiyeline rağmen
içte kalan konuşmalar Çerkeslere özgü hak taleplerine dönüşmedi,
dönüşmüyor. Varlık mücadelesi dernek ve düğünlerde dans, müzik,
yemek ve diğer folklorik öğelerle kendini sınırlamaya devam ediyor.
Sınırlı imkânlarla yürütülen yayıncılık bir kenara dil, tarih ve
kültüre yönelik ciddi, uzun soluklu ve kurumsal çalışmalar ortaya
konulamıyor. Kendi adlarına siyasi parti çalışmaları da çok yeni ve
sınırlı.
Sürülmüş, tutunmak ve kendini ispatlamak durumunda bırakılmış
bir halk olmanın yazgısı mıdır sadakat-minnet cenderesinde kalmak?
Cumhuriyetin bütün kurumlarının temeline yapı taşı olmuş, her
şeyiyle toplumsal ve siyasal düzenle iç içe geçmiş bir halkı en
temel haklar söz konusu olduğunda bağlılık testine tutmak reva
mıdır?