Şevket Süreyya Aydemir’in üçer ciltlik çalışmalarını biliriz; Tek Adam [Mustafa Kemal Atatürk], İkinci Adam [İsmet İnönü] ve Enver Paşa. Yakın dönem bilgilenme kaynağımız. Enver Paşa kitabında okuduğumda, şaşırmıştım. Düşünün ki, bir hükümet karar alıyor ve egemen olduğu toprağının bir parçasını bir başka ülkeye veriyor. Sonra başka çalışmalarda da okudum. Evet Osmanlı toprağı Bulgaristan’a bağışlanmıştı; neyin bedeliydi? Genelinde savaşla ilgili çalışmalarda ve tartışmalarda hiç bahsedilmemesine hayret etmiştim. Konuyu Mebusan’da Rum mebuslar 1918 güz aylarında gündeme getirdiği halde, Türk-İslam mebuslar duymamazlıktan gelmişti. Bağışlanan toprak, Lozan’da da gündemdeydi, ama ısrar dahi edilemedi, susuldu. Hatta “toprak bağışı” meselesi, Türkiye’nin Batı Trakya önerisini de zayıflattı.
Biliriz ki, Türk milliyetçileri “çakıl taşı vermeyiz” söyleminden ve yerli, yersiz tekrarından pek hoşlanırlar. Garpta Bulgaristan’a toprak bağışlayan İttihatçı hükümet, aynı günlerde şarkta da “toprağımı parçalayacak” diye Ermenileri yerinden yurdundan etti; soyu kırıma uğratıldı. Aynı hükümetin garptaki ve şarktaki politikası böyleydi. “Bulgaristan’a toprak bağışı” niye yapılmıştı? Hadi onlar yaptı da bunun muhasebesi yapılmaz mı? Hesabı sorulmaz mı? Bağışlayanla hesaplaşılmaz mı? “Oldu, bir kere” denildi ve unutuldu.
Osmanlı, 1850’lerden itibaren askeri, idari ve mali krizde debeleniyordu. Sistem öylesine çürümüştü ki 1878’de Rus birlikleri Yeşilköy’e gelmiş, İngiltere’nin Kıbrıs hediyesiyle devreye girmesi sonucunda İstanbul işgal edilmemişti. Bunun da adı “denge” politikasıydı. “Abdülhamid Han Hazretleri gram toprak vermedi” diyenler doğru söylüyordu, gram değil tonlarcaydı. 33 yıllık istibdat rejiminin ardından 1908’de açılan umut kapısı, Makedonya meselesinin Balkan Harbiyle bitirilmesi koşullarında kapatıldı. Bugünün diliyle demokratikleşmede derinlik sağlanamadı. İttihat ve Terakki hükümeti de Abdülhamid gibi merkeziyetçi politikada ve demografik yapıdan ‘ötekinin’ tasfiyesinde yoğunlaştı. 1913-1914’te Ege’de Rumlar, 1914’ün ikinci yarısında hedeflenen Ermeniler de 1915 başında Sarıkamış yenilgisi ardından kovalandı.
ALMANYA İSTEDİ
1914 yazında İttihatçı hükümet, savaş tamtamlarının çaldığı ve tarafsız kaldığını açıkladığı günlerde, 2 Ağustos’ta Almanya ile imzaladığı gizli ittifak antlaşmasıyla “savaşa varım” dedi. Savaş koşullarında demografik ve ekonomik yapının Türkleştirilmesi politikasında yoğunlaşan İttihatçı hükümet, genelkurmay başkanlığını Alman generale vermekte ve Başkomutanlık karargahını Almanlara teslim etmekte sorun görmedi. Alman Tuğgeneral Bronzart von Shellendor’un Osmanlı Genelkurmay Başkanı’yken Genelkurmay İstihbarat Şubesi’nden Kâzım Karabekir ve Harekât Şubesi’nden İsmet (İnönü) de anılarında, Karadeniz’de Rusların vurulmasında ve Bulgaristan’a toprak bağışında Almanların rolüne dikkat çekti.[1] Maliye Nazırı Cavit de açıkladı ki, İttihatçı hükümet bütçesini Almanlara teslim etmişti.[2] Savaş harcaması Alman markıyla finanse edilmişti; neyin karşılığındaydı?
İki yıl öncesinde Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’nin varlığına son veren ve bölgeyi Bulgaristan’a bırakan[3] İttihatçı hükümet, Almanya’dan gelen mesaja “hayır” diyememişti. 1914’ten beri sürekli görüşmelere rağmen Almanya-Avusturya-Osmanlı blokuna katılmayan Bulgaristan’ın son talebi Dimetoka’nın kendisine verilmesiydi. Almanya gereğinin yapılması tavrındaydı. İttihatçı hükümet heyeti, Sofya hükümetine istediği toprağı vermeyi kabul etti ve ardından ne kadar toprak verileceği pazarlığı gündeme geldi. Antlaşma, 6 Eylül 1915’te Sofya’da Osmanlı elçisi Fethi [Okyar] ile Bulgar başbakanı arasında imzalandı.
Osmanlı-Bulgaristan antlaşmasına göre, Meriç’in batısında 65 bin nüfusun yaşadığı Dimetoka, 1 Ekim 1915’te İttihatçı hükümetin onayıyla Bulgaristan’a bağışlandı (madde 1). Bulgaristan 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Antlaşmasıyla Osmanlı’da kalan bölgeyi, iki yıl sonra yine İttihatçı hükümetten savaş rüşveti olarak aldı.[4] Genelkurmay yayınında Bulgaristan’ın ittifaka katılmasının kaydı var, ama toprak vermekten bahis yoktu. Padişah Mehmet Reşad da aynı şekilde Meclis-i Umumi’nin 1915 yılı açış nutkunda bağıştan tek satır söz etmemişti.[5]
Ne tesadüf ki, Almanya ve Bulgaristan dostluk antlaşması da Dimetoka’nın Bulgaristan’a verildiği gün 6 Eylül 1915’te imzalandı.[6] Almanya, istediğini almış ve Bulgaristan’la antlaşmaya imza atmıştır, ama toprak bağışı yapansa İttihatçı hükümet, yani Osmanlı’ydı. Alışverişte Osmanlı’nın çıkarı ne oldu? Harbin sonunda yenilen Osmanlı, toprak kaybına hükümet iradesiyle de katkıda bulunmuştu.
Şevket Süreyya Aydemir’e göre, Bulgaristan’a Meriç’in batısında 2500 kilometrekare ve Karadeniz kıyısında 1500 kilometrekare olmak üzere toplam 4000 kilometrekare Osmanlı toprağı bağışlanmıştır. Yusuf Hikmet Bayur, verilen toprağın alanını 2600 kilometrekare yazdığına göre Karadeniz kıyısında verilen toprağı dikkate almadığı anlaşılıyor.
İttihat ve Terakki’nin 1916 yılı kongre raporunda, Bulgaristan’a toprak bağışının adı “sınır düzeltmesi”ydi. Raporda, “Yine bu sırada Bulgaristan devletini daire-i ittifakımıza (ittifak dairemize) almak için bazı hudut tashihatına (sınır düzeltmesine) muvafakat edilmiştir (onaylanmıştır) ki, bu fedakârlığımız merkezi müttefiklerimizle hudut-u muvasalamızın (ulaşım yollarımızın) açılmasını temin ettiği gibi, Fransız ve İngilizlerin Selanik’e tasallutu (saldırması) ve Romanya’nın aleyhimize harbe girmesi, fedakârlığımızın derece-i isabetini isabata kâfi (ne denli isabetli olduğu) görülmüştür” denildi.[7]
1913’TE ALINDI, 1915’TE VERİLDİ
Dimetoka, oysa iki yıl önce Bulgaristan’la yapılan antlaşmaya göre Osmanlı’da kalmıştı. 29 Eylül 1913’te Osmanlı ile Bulgaristan mübadele antlaşması imzalamıştı. Yeni sınır belirlenirken Dimetoka Osmanlı’da kaldı (madde 1) ve imzadan iki hafta sonra Garbi Trakya’daki muvakkat hükümete son verildi (madde 6). Ek, 1 sayılı protokolün c fıkrasında mübadele hükmü şöyleydi: “Her iki taraftaki Bulgar ve Müslüman ahalinin ve bir de onların bütünü hududu müştereke boyunca nihayet 15 kilometrelik bir mıntıka dâhilindeki emlakinin ihtiyari olarak mütekabilen (karşılıklı) mübadelesini teshil hususunda iki hükümet beyninde ittifak hâsıl olmuştur. Mübadele köylerin tamamıyla mübadelesi suretinde vuku bulacaktır. Nefsi kur’a ile etrafındaki emvalin mübadelesi iki hükümetin himayesi tahtında ve mübadele olacak köyler heyeti ihtiyariyesinin iştirakiyle icra olunacaktır. İki hükümet canibinden tayin olunacak muhtelif komisyonlar mebhus (sözü geçen) an kariyeler (köyler) ile efradı ahali beyninde (arasında) mübadelei emvale ve icabederse bu mübadelattan mümbais farkları tevzie iptidar edeceklerdir (başlangıçta dağıtılacaktır).”[8]
Nüfus değişimi için Türk ve Bulgar üyelerden Ahali Mübadelesi Muhtelit Komisyonu oluşturuldu. Komisyon 15 Kasım 1913’te Edirne’de toplandı ve nüfus değişimiyle ilgili antlaşma imzalandı. Osmanlı Heyeti Başkanı Şükrü [Kaya], daha sonra 1914’te de İzmir’deki Rum kovalaması için teftişe gönderilecekti.[9]
Osmanlı-Bulgar Komisyonu 23 Mayıs 1914’te yeniden toplandı ve çalışmasını Ekim 1914’e kadar sürdürdü. Komisyon 9714’ü İslam (48.570 kişi) ile 9472’ü Bulgar (46.764 kişi) ailenin değişimini ve geride kalan malların değerlendirilmesi esaslarını karara bağladı.[10] Talât Paşa’nın defter kayıtlarına göre 68.159 Bulgar, Bulgaristan’a gönderilmişti.[11]
29 Eylül 1913’teki antlaşmayla, Osmanlı’nın Batı Trakya’da kalan toprağı Bulgaristan’a bırakıldı ve Edirne ile Kırklareli de Osmanlı’da kaldı. Yeni sınır Edirne ve Kırklareli’nin 30 kilometre kadar kuzeyinden geçti. Böylece Meriç’in batısında 25-30 kilometre genişlikte toprak parçası Dimetoka havalisi Osmanlı’da kaldı, Sofilo’dan Meriç boyunca Ege’ye kadar olan bölgeydi.[12] 1915’te Bulgaristan’a hibe edilen Osmanlı toprağı burasıydı. Ayrıca Şevket Süreyya Aydemir’e göre, Bulgaristan’a Karadeniz’de bir miktar Osmanlı toprağı da bağışlanmıştı.
RUM MEBUSLAR SORDU
Bulgaristan’a toprak bağışı meselesini Mebusan’da gündeme getiren Rum mebuslardı. 2 Kasım 1918 tarihli Emmanuil Emmanuilidis (Aydın) ve Tokinidis (Çatalca) ile 23 Kasım 1918 tarihli Dimistokli Efkalidis (Tekfurdağı) ve Tokinidis (Çatalca) önergelerinde, Hıristiyanların ve Rumların İttihatçı hükümet idaresinde neler yaşadığının yanı sıra, “Dimetoka ve havalisinin” Bulgaristan’a teslim edilmesi de gündeme getirildi.[13] Türk-İslam mebuslarsa, İttihatçı hükümetin yaptıklarını esas olarak savunma tavrında olduklarından görmezden geldi.
Brest Litovsk’ta ve Bükreş Konferansı’nda (Mart-Nisan 1918), bağışlanan toprak meselesi hakkında, İttihatçı iktidarın delegesi vasıtasıyla İstanbul-Berlin-Bükreş yazışmaları olursa da sonuç alınamadı. Hatta Harbiye Nazırı Enver, Bulgar Kralı’na bile yazdı.[14] Batı Trakya’da Bulgaristan’ın egemenliği 1920’ye kadar sürdü. Bundan sonra bölgeye, harbin galibi İtilaf devletlerinin kararıyla Yunanistan egemendi.
Batı Trakya’nın konumu, Misakı Millî’nin 3’üncü maddesindeydi; hukuki durumunun halkın oyuyla belirlenmesi talep ediliyordu. Lozan’a giden heyete verilen 14 maddelik talimatta, plebisit yapılması 6’ncı ve genelinde Trakya sınırının 1914’teki gibi olması 5’inci maddeydi.[15] Ama Lozan görüşmelerinde sonuç değişmedi.
O gün Meclis’te, Rum mebusların önergesiyle ilgili gerekli tartışma yapılabilseydi, şeffaflık yaratılabilseydi, İttihatçı iktidarın niteliği daha iyi anlaşılmış olacaktı, ama öyle olmadı!
ENVER, TALÂT VE CEMAL PAŞALAR KAÇTI
Konu Lozan’ın da gündemindeydi. Ankara Heyeti Başkanı İsmet [İnönü], Garbi Trakya müzakere edilirken, Venizelos’un “Garbi Trakya’yı Osmanlı’dan almadık, Bulgaristan’dan aldık” dediğini aktardı anılarında. İnönü, devamını da yazdı: “Bulgarların bizim tarafta harbe iştiraki için Bulgar hududu meselesi ortaya çıktı ve Edirne’nin batısındaki Garbi Trakya topraklarımız Bulgarlarla pazarlığın temeli oldu ve neticede Dimetoka’yı Bulgarlara bıraktık ve Meriç sınır olarak kabul edildi.”[16]
Benzer durumu, Lozan heyetinde danışman olarak bulunan Menteşe Mebusu Şükrü [Kaya] de ifade etmiştir. İttihatçı hükümetin İskân-ı Aşâyir ve Muhâcirin Müdürü Şükrü, Lozan Antlaşması’nın İkinci Balkan Harbi sonucundaki 1913 hududunu sağlayamadığını ve bu durumun Edirne’yi ölüme mahkûm ettiğini anlattı. Tekirdağ Mebusu Faik de toprak verme konusunda Garbi Trakya’da kurulan hükümeti hatırlatarak, daha sonra bölgenin düşmana teslim edildiğini açıkladı.[17] Mebus Şükrü, Bulgaristan’a toprak verilmesi kararını bildiği için konuyu biraz kapalı bir şekilde gündeme getirdi ve üzüntüsünü açıklarken, toprağın verilmesiyle ilgili tek kelime söylemedi.
İsmet İnönü’nün yazdığını Yunanistan delegesi Venizelos, Lozan’da 23 Kasım 1922’de, Osmanlı’nın 1915’te Batı Trakya’daki toprağını gönül hoşluğuyla Bulgaristan’a bıraktığını hatırlattı.[18] Venizelos, aslında bir anlamda alay etti. Zaten bu zayıf durum, daha sonra Ankara’nın resmi mektubunda da dile getirildi.
İttihatçı hükümet öylesine savaş taraftarı ve Alman yandaşıydı ki, toprağını pazarlık konusu etmekten dahi çekinmedi. Savaşta Almanya ve müttefiki Avusturya, Osmanlı ile Bulgaristan yenildi. Savaşa ve “toprak bağışına” karar veren Harbiye Nazırı Enver, Dahiliye Nazırı Talât ve Bahriye Nazırı Cemal paşalarla beraber bir grup İttihatçı, Kasım 1918’de Alman denizaltısıyla kaçtı. Dört yıl sonra Kasım 1922’de de İngiliz gemisiyle kaçan Halife Vahidettin’di. Niye kaçtılar?
NOTLAR
[1] Kâzım Karabekir, Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, cilt: 1 ve 2, Prof. Dr. Faruk Özerengin (hazırlayan), Emre Yayınları, 5. basım, İstanbul-2000, s. 96 ve 373-374; Sabahattin Selek (hazırlayan), İsmet İnönü Hatıraları, Bilgi Yayınevi, Ankara-2006, s. 337.
[2] MMZC, devre: III, cilt: 2, sene: 4, s. 424, 426; MAZC, devre: III, cilt: 1, sene: 4, s. 532-533, 540.
[3] Cemal Paşa, Hâtırat (1913-1922), Nehir Yayınları, İstanbul-2006, s. 54; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İttihat ve Terakki, cilt: 3, İletişim Yayınları, İstanbul-2000, s. 569-572.
[4] Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa, cilt: 3, Remzi Kitabevi, 2. baskı, İstanbul-1978, s. 368, 395; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, cilt: III, kısım: 2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3. Baskı, Ankara-1991, s. 476-480; Halil Menteşe’nin Anıları, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul-1986, s. 220-221; Celâl Bayar, Ben De Yazdım, cilt: 4, Sabah Gazetesi Kitapları, İstanbul-1997, s. 162-166; Henry Morgenthau, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü, çeviren: Attila Tuygan, Belge Yayınları, İstanbul-2005, s. 203-204; Lozan Barış Konferansı, tutanaklar-belgeler, çeviren: Seha. L. Meray, cilt: 1, Yapı Kredi Yayınları, 2. baskı, İstanbul-2001, s. 29, 33, 43, 46.
[5] Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Birinci Dünya Harbi İdari Faaliyetler ve Lojistik, cilt: X, Genelkurmay Basımevi, Ankara-1985, s. 194; Türk Parlamento Tarihi, I. ve II. Meşrutiyet, cilt: 1, TBMM Vakfı Yayınları, Ankara-1997, s. 661-662.
[6] Bayur, age, s. 483.
[7] Mete Tunçay, Cihat ve Tehcir, 1915-1916 Yazıları, Salyangoz Yayınları, İstanbul-2008, s. 77.
[8] Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, cilt: II, kısım: 2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3. Baskı, Ankara-1991, s. 482-486.
[9] Türk Parlamento Tarihi, TBMM II. Dönem (1923-1927), cilt: 3, TBMM Vakfı Yayınları, Ankara-1995, s. 617.
[10] Taner Akçam, ‘Ermeni Meselesi Hallolunmuştur’, İletişim Yayınları, 3. baskı, İstanbul-2008, s. 80; İlhan Tekeli, Göç ve Ötesi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2008, s. 156.
[11] Murat Bardakçı, Talât Paşa’nın Evrak-ı Metrûkesi, Everest Yayınları, İstanbul-2008, s. 78-79.
[12] Celâl Bayar, age, s. 168; Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa, cilt: 2, Remzi Kitabevi, 2. baskı, İstanbul-1976, s. 402.
[13] MMZC, devre: III, sene 5, cilt: 1, s. 109, 285-286.
[14] Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa, cilt: 3, 384-396.
[15] MMZC, devre: IV, sene: 1, cilt: 1, s. 144-146; Bilâl N. Şimşir, Lozan Telgrafları (1922-1923), cilt: I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1990, s. XIV.
[16] Sabahattin Selek, age, s. 336-337.
[17] TBMM ZC, devre: II, sene: 1, cilt: 1, s. 236, 240.
[18] Lozan Barış Konferansı, tutanaklar-belgeler, cilt: 1, s. 43.