1890’larda Abdülhamid’in milisleri Hamdiye Alayları seferber edildi. Alaylar hem Sünni İslamlaştırmanın hem de merkezileştirmenin aracıydı; güya bu görevlendirmeyle Kürt aşiretleri de medenileştirilecekti vesaire. Hamidiye’ye Karapapak Aşireti Alayıyla katılan 1890’lardan itibaren görev alan Kahraman Lûtfi, emekli maaşı almayı hak kazanır. Binbaşı Kahraman Lûtfi’nin maaş alması, bildiğimiz tek örnek olabilir, ama başkaları da “almamıştır” diyemeyiz.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devamlılık vardır. Elbette farklılık
yoktur denilemez. ‘Devletten ulusa modeli’yle(1)
egemeni, zihniyeti ve kadrosuyla Cumhuriyet’e varıldı. Devletin
aklı ve ekonomi politiği Osmanlı’dan Cumhuriyet’e aktarıldı. Zaten
Lozan’a giderken Ankara’da ilan(2) edilmişti:
Türkiye, Osmanlı’nın mirasçısıydı. Bugün
yakıcılığını yaşadığımız ‘Kürt meselesi’ dâhil benzer sorunlar
Osmanlı’dan devralındı.
Aktaracağım konu da 1890’lardan 1930’lara devamlılığı gösteren
fiillerdendir.
Hamidiye Alaylarından Karapapak Aşiret Alayında görevli
BinbaşıKahraman Lûtfi, 17 Mayıs 1934’te
TBMM kararıyla emekli maaşı almaya hak kazandı. Bu, zihniyet ve
kadro birliğinin örneğiydi; bir yönüyle de sonradan isim
değişikliği olsa da Hamidiye Alaylarına resmiyetin ilanıydı.
Hamidiye’nin kuruluşundan bir asır sonra, yine ‘aşiret
milisleri’ olarak teşkilatlandırılan Geçici Köy
Korucuları, alaylara benzer Cumhuriyet kurumudur; adı
‘geçici’ ama 40 yıldır işbaşındadır.
TBMM’deki müzakerede Yozgat Milletvekili Avni
Doğan’ın alaylar hakkında anlattıkları hayli dikkat
çekiciydi. Kabul edilen kararla Binbaşı Kahraman Lûtfi’ye maaş
bağlanırken, Hamidiye Alaylarının bir kısım elemanı da Milletvekili
Avni Doğan’ın heyet üyesi olduğu (1925-1926) Şark İstiklal
Mahkemesi kararıyla idam edilmişti.
ABDÜLHAMİD’İN MİLİS ALAYLARI
1878’de Balkanlarda önemli oranda toprak kaybeden Osmanlı’nın
Sultanı ve Halifesi Abdülhamid’in Sünni İslam milliyetçiliği,
ayağa kalkan Hıristiyan ve kıpırdanan İslam milletleri bastırmanın
ve egemenliğini pekiştirmenin politiğiydi. O yıllarda uluslararası
gündem olan ‘Ermeni meselesi’ özelinde hedef, Anadolu’nun
Ermenilerden temizlenmesi tamamen Sünni İslamlaştırılmasıydı.
Mutlak monarşist Abdülhamid
Saray oligarşisinin 1890’larda Anadolu’da
Ermenilerden başka bir diğer hedefi Dersim halkıydı, Dersimlilerdi.
O yıllarda ve sonrasında Dersim’e harekâtlar
yapılmış(3) ve 16’sı Abdülhamid döneminde olmak
üzere Osmanlı’da hazırlanan toplam 18 raporda önerilen çözümse,
“Sünni İslamlaştırma ve medenileştirme”ydi.
Alaylardan biri de Dersim için rapor hazırlamıştı; 16.11.1897
tarihli 11’inci rapor, ‘Hamidiye 35. Alayın 3. Bölüğü Yüzbaşısı
Mehmed’e aittir.(4)
1890’larda Abdülhamid’in milisleri Hamdiye Alayları seferber edildi.
Alaylar hem Sünni İslamlaştırmanın hem de merkezileştirmenin
aracıydı; güya bu görevlendirmeyle Kürt aşiretleri de
medenileştirilecekti vesaire.(5) Dönemin bir diğer
kurumu Arap ve Kürt aşiretlerle merkezi bağı güçlendirmenin aracı,
Aşiret Mektebi’ydi.
Saray oligarşisinin Hamidiye Alaylarında tercihi Sünni İslam
olan aşiretlerdi; Alevilerden ve Dersim aşiretlerinden katılım
olmadı.(6) Alaylar 1890’lar başında kuruldu;
1897’de 57(7) ve 1900’de 64-65(8)
alay vardı. Aşiretlerden Kays Arap ve Karapapak Türkmen
olup, diğerleri Kürt’tür.(9) Alay kuran
aşirete verilen teşvik, ağnam (hayvan) vergisinden ve Hamidiye
dışındaki askerlikten muaf tutulmaktı.(10)
Alayların seferber edildiği 1895-1896’da Ermenilerin (öldürme ve
kovalamayla) demografik ve (malının ve mülkünün gaspıyla) iktisadi
yapıdan tasfiyesinin ekonomi politiği, 1914-1922 döneminde ve
devamında Rumlarla Süryaniler dâhil daha kapsamlı uygulanmıştır.
Alayların sefer edilmesiyle 1895’lerde öylesine can pazarı
yaratılmıştır ki, Ermeniler köy köy
İslamlaş(tırıl)mıştır.(11)
Alayları başmakalesinde inceleyen Kürdistan
gazetesi, Abdülhamid’in Ermenileri katledeni affettiğini
ve Hamidiye Alaylarına aldığını yazmış ve iki halkın ilişkisine
dikkat çekmiştir: “Kürtler daha önce Ermenilerden zulüm mü
görmüştü? Hayır! Ermeniler, Kürtlerden ne kötülük görmüştü?
Hiç!”(12)
1908’den sonra yeniden yapılanmaya gidildi. Kasım 1908’de
Hamidiye Alaylarının redif [yedek] askerler olduğu ilan edildi ve
1909’da nizamnamedeki değişiklikle artık milislerin adı
‘Aşiret Hafif Süvari
Alayları’dır.(13)
Alaylar sadece 1910’larda değil Cumhuriyet yıllarında da
işbaşındadır. Yusuf Akçuraoğlu’nunTürk Yılı
1928 çalışmasına göre, süvari alayları ‘Türkiye Cumhuriyeti
Müdafaa-i Milliye Teşkilâtı’nda görevlidir (aynen):
“Bir piyade fırkası üç piyade ve bir sahra topçu alayından, her
nizamiye süvari topçu taburundan, her aşiret fırkası dört
süvari alayından mürekkeptir. Süvari alaylarında
birer ağır makineli tüfek bölüğü ve süvari bölüklerinde otomatik
tüfekleri vardır.”(14)
Alayların ‘Şeyh Said İsyanı’nın bastırılmasında da kullanıldığı
anlaşılıyor. Behçet Cemal’in yazdığına göre,
isyana karşı seferber edilen ‘Süvari Alayı’ tuzağa düşürülür ve
Elazığ’da ‘Katırlı Süvari erleri’ mevzilerini terk ettiği için
cephanelik yağmalanmıştır.(15)
Ezcümle mutlak monarşist Abdülhamid’in milis alayları (ve
zihniyeti), 1890’lardan 1930’lara Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve isim
değişikliğiyle bugün de devletin hizmetindedir.
‘DİPLOMASI YOK, MAAŞ ALAMAZ’
Hamidiye Binbaşısı Kahraman Lûtfi’nin emekli maaşı başvurusuyla
ilgili Arzuhal Encümeni mazbatası 17 Mayıs 1934’te müzakere edildi.
‘147 Sıra No’lu’ mazbata zaptın sonundadır. Mazbata öncesinde
yapılanlar özetlenmiş ve önerilen, “maaş verilmeli”dir.
Milli Müdafaa Vekili Zekai Apaydın
İlk söz alan Millî Müdafaa Vekili [Millî Savunma Bakanı]
Zekâi [Apaydın] (Diyarbakır), başvuruyla ilgili bilgi
verdi: “Karapapak Aşireti Reisi 10’uncu süvari alayı kumandanı
Binbaşı Kahraman Bey tekaüt [emeklilik] maaşı almak için müracaat
etmiş. Arzuhal Encümeni mazbatasını hazırlamış, onu müzakere
edeceğiz. Nizamnamesi olan aşiret alayları tasfiye edilmiştir. Bu
zat 317 [1901] senesinde hizmeti askeriyeye dâhil olmuş ve Süvari
Aşiret Alayı Kumandanlığı yapmış ve 341’e [1925] kadar geçen
müddet. […] 330 [1914] da askerliği başlıyor, seferberliğin ilânı
üzerine silâh altına alınıyor.”
1922’ye kadar binbaşının görevi hakkında bilgi veren Millî
Savunma Bakanı, mevzuatta eğitim alması ve diploması olması
şartıyla maaş verilebileceğini anlatıyor ve başvurunun kabul
edilmesinin yaratacağı kaygıya dikkat çekiyor: “Böyle yapacak
olursak, rey Heyeti Celilenin’dir, vekâlete vaki olacak
müracaatların arkasını almak kabil
olmayacaktır.”(16)
‘KARAPAPAK TÜRK ALAYI BİNBAŞISI’
Arzuhal Encümeni Mazbata Muharriri Ziyaettin
Karamürsel (İstanbul), binbaşının aşireti hakkında bilgi
veriyor: “Mazbatamızda arz ve izah edildiği üzere vaktiyle teşekkül
eden aşiret alaylarından Karapapak namındaki Türk alayına Kahraman
Bey binbaşı olarak iştirak ediyor. Alaylar lağvediliyor, ama
Kahraman Bey orduda kalıyor, millî mücadelede muhtelif
komutanlıklarda vazife görüyor. Kahraman Bey 30 sene gerek
ciheti mülkiye gerek ciheti askeriyede geçen hizmetine
mukabil Millî Müdafaa vekâletine müracaatla tekaüt maaşı tahsisini
istiyor.”
Bakanlığın diploması olmadığı için maaşın verilmemesi kararında
olduğunu ve binbaşının 8 Ocak 1925’e kadar vazifesine devam
ettiğini belirten Arzuhal Encümeni Mazbata Muharriri, şöyle devam
etti: “Kahraman Beyin 30 sene gerek ciheti askeriyede gerek ciheti
mülkiyede geçen hizmetlerini nazarı dikkate alarak encümen, bugün
meri olan tekaüt kanunu mucibince tekaüt maaşı tahsisine kanaat
ederek bu suretle kararını verdi. […] Kahraman Bey 30 sene liyakati
ile, istikametle canıyla, kanıyla hizmet etmiştir. (Alkışlar).
Binaenaleyh hak noktasından da atıfet noktasından da bu vatandaş bu
maaşa müstehiktir [hak kazanmıştır]
(Gürültüler).”(17)
TBMM’nin 809 sayılı kararı, Resmî Gazete, sayı:
2708, 23.5.1934, s. 3811.
‘IRKAN TÜRK OLMAYANLARDAN KURULDU’
Milletvekili Avni Doğan, hem alayların Abdülhamid’e uzanan
geçmişi hakkında bilgi veriyor hem de kendisinin heyet üyesi olduğu
Şark İstiklal Mahkemesi(18) kararlarını
hatırlatıyor. Sonraki yıllarda da mahkemenin görev sahasında dört
yılı aşkın Birinci Umumi Müfettişi
(12.7.1943-31.12.1947)(19) olacak Yozgat
MilletvekiliAvni Doğan, binbaşının maaş
alması gerektiği düşüncesindedir:
“Malûmu Âliniz Abdülhamit, hususî bir siyasetin icabı olarak
çoğu ırkan Türk olmayan anasırdan bir takım aşiret alayları teşkil
etmişti. Halbuki Kahraman Bey’in mensup olduğu aşiret
Karapapak aşiretidir, Türk’tür. Bu aşiretin
kumandanlığını yapan Taşlan ve Lûtfi Beyler, ‘93 [1877-1878
Osmanlı-Rus] muharebesinde Kars’ta, yararlıklarıyla Türklüklerini
tebarüz ettirmişlerdir ve bunların yerine evlâtları olan Kahraman
Bey aşiret kumandanlığına getirildi (Alkışlar). Bunlar harp
zamanında diğer aşiret alayları kumandanları gibi çadırlarından
alınmış kimseler değildir. Devlet hizmetinde 15 seneden beri
komiserlik, mahkeme azalıklarında bulunan bu zat, muharebede tek
bir Türk aşiret kumandanı olarak, bir milis gibi askerî vazifeye
alınmıştır. Kahraman Bey, Muhittin Paşayı işhat [şahit] ederek
söylüyorum, işte buradadır, Abdülhamit zamanında İttihat ve
Terakki’ye faaliyetinle iştirak etmiş ve yüksek liyakat ve
hizmetler göstermiştir. Aşiret alayları lâğvedildikten sonra herkes
hali aslisine, yani çadırlarına döndüler. Fakat bu zat dönmedi ve
muhtelif hizmetlerde kullanıldı.”
‘İSTİKLAL MAHKEMESİ ÇOĞUNU ASTI’
Yozgat Milletvekili Avni Doğan
Avni Doğan, heyet üyesi olduğu mahkemenin yargılamasını da
hatırlattı: “Zekâi Beyefendi emsalden bahsettiler, aşiret
kumandanlarından bugün emsal teşkil edecek kimse kalmamıştır,
çoğunu İstiklâl Mahkemesi astı, bir kısmı da cenuptadır.
Tek Türk aşiret reisi buradadır ve Meclisi Âli’den
adalet beklemektedir. Kahraman Beyin, devlet hizmetine girişi
306’da [1890] başlar [ve] 317’ye [1901] kadar devam eder. 317’de
hizmeti askeriyeye geçmiştir. Velevki aşireti muayyen zamanda silâh
altına ve talim, terbiyeye davet edilmese dahi devlet kadrosunda
zabit görülmüştür, maaş almıştır. Alay lâğvedildikten sonra yine
istisnaî olarak Kahraman Bey aşiret alaylarından tefrik edilerek
ordunun sinesine alınmış ve Şam’da dördüncü ordu emrine
verilmiştir. Ondan sonra Adana menzili emrine veriliyor ve Mersin
nokta kumandanlığını yapıyor. […] Kahraman Bey açık alınla tek
zabit olarak kaldı. Namuslu ve kabiliyetli bir adam olmasaydı
bilâhare kendisine vazife verilmesine imkân yoktu ister tasdik
edilsin ister edilmesin, millî cidale de iştirak etmiş, ordu
kendisini sinesine almış ve kolordu kendisini Kars’a tayin
etmiştir. Bugün 70 yaşında olan bu ihtiyar zat, devletin kendisine
tahsis edeceği maaşın iki seneliğini şimdiden otellerde yiyerek 8-9
aydır burada, Meclisi Âli’nin adaletini beklemektedir (Reye
sesleri).”
Müzakerenin sonunda encümen mazbatası oylanır ve kabul
edilir.(20)
TBMM’nin 17 Mayıs 1934 tarih ve 809 sayılı
kararıyla,(21) Hamidiye’ye Karapapak Aşireti
Alayıyla katılan 1890’lardan itibaren görev alan Kahraman Lûtfi,
emekli maaşı almayı hak kazanır.
Müzakerede, Hamidiye’nin başka elemanına maaş
bağlanıp-bağlanmadığı konuşulmuyor. Binbaşı Kahraman Lûtfi’nin maaş
alması, bildiğimiz tek örnek olabilir, ama başkaları da
“almamıştır” diyemeyiz.
İMHA YA DA YEDEKLEME HAREKÂTI MI?
Üç Umumi Müfettişlik’le kolonyal sistem oluşturulan Şark,
1920’lerin ortasından itibaren 20-25 yıl askerî
harekât bölgesiydi. Bir süredir aklımdaki sorumu
paylaşıyorum: Acaba bu ‘iç yeniden fetih’(22) veya
‘merkezileşme’ harekâtının bir gerekçesi de özellikle Hamidiye’ye
katılan alayı olan aşiretler miydi? Öyleyse aşiretler ya devletle
sözleşmesini ‘yenileyecek’ ya da ‘imha’ edileceklerdi. ‘İmha’nın
nedeni hem merkezi iktidara direnmek hem de Kürt meselesinde tavır
almak da olabilirdi.
Nitekim öncesinde 1920’ler başında Osmanlı/İstanbul Hükümeti’ni
tasfiye sürecinde Batı’da ve İç Anadolu’da, Ankara iktidarıyla
ilişki kurmayanlar veya tereddüt gösterenler ‘iç ayaklanma’
gerekçesiyle imha edilmişlerdi.(23)
1920’lerde ve 1930’larda devletin aşiretlerle ilişkisinde önemli
teşvik politikası, Ermenilerden, Süryanilerden vesaire Hıristiyan
milletlerden kalan emvâl-i metrûke denilen
malın-mülkün ‘devlet eliyle’ transferiydi. Elbette
aşiretlerden yedeklenen yani sözleşmesini yenileyenler, önceki gasp
ettiklerine ilaveten payını alacaktı.
Hatta geçmişte feodalizmin tasfiyesi gerekçesiyle önerilen, ama
hiçbir adım atılmayan toprak reformunun neden yapılamayacağı o
yıllarda kararlaştırılmıştır. Aşiret egemenliğini, diğer bir
deyişle mevcut feodal ilişkiyi korumak amacıyla ‘Kürt meselesi var,
toprak reformu yapamayız’
talimatı(24) da verilmiştir.
1925’te Cibranlı ve 1930’da Zilan aşiretlerinin
bölgesi askerî harekât sahasıydı.
1897’de (aşiret alayları 7 no’lu dipnotta) Ağrı’da üç (3, 4 ve 5
no’lu) alayı olan aşiret ‘Zilanlı’ ya da ‘Zilan’dır. Cibranlı
Aşireti’nin de 1897’de Hınıs’ta dört (31, 32, 33 ve 36 no’lu) alayı
vardır. Evraklarda isimler hep sorunlu yazılmıştır. Alayları olan
aşiretlerin isminde böylesi yanlışlıklar yapılmıştır; yanlışın bir
nedeni de sesli harfi olmayan Arap harfleriyle yazılan
Osmanlıca’dan kaynaklanıyor. Mehmet Rezan Ekinci’nin
makalesinde(25) Osmanlıca okumayla ilgili
bilgilendirme de mevcuttur.
1925’te Şeyd Said’in
kayınbiraderi(26)Cibranlı Halit, ‘Şeyh Said
İsyanı’ gerekçesiyle Bitlis’te yargılandı ve idam edildi. ‘Şeyh
Said Davası’ ise birkaç ay sonra görülmüştür.
1930’da ‘Ağrı İsyanı’ gerekçesiyle Zilan Aşireti bölgesi
harekâtına katılan iki asker yıllar sonra Ahmet Kahraman’a
anlatmıştır. Ankaralı İpek Yılmaz “Onların Müslüman olduklarını
bilmiyorduk” derken, Trabzonlu Dursun Çakıroğlu harekât hakkında
bilgi vermiştir: “Ben, hepimiz emir kuluyduk […] Çok kanlı
oldu. Çok kişi öldü. Sonradan 600 ölü dediler. Bence daha
çoktu. Küçük çocuklar da vardı. Her yaşta
işte.”(27)
Cumhuriyet’in Hamidiye’den kalanlara politiği ikiliydi; ya
Hamidiye Binbaşısı Kahraman Lûtfi gibi emekli maaşı veya emvâl-i
metrûkeden payını almış ve mevcut statüsünü sürdürmüş ya da
harekâtla idam ve imha edilmiştir!
NOTLAR:
(1) Selim Deringil, Simgeden
Millete, 5. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2019, s.
265-266.
(2) Osmanlı bitti ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hükümeti teşekkül etti kararı, TBMM’nin 30.10.1922 tarih ve
307 sayılı Osmanlı İmparatorluğunun İnkıraz Bulup [bittiği] Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hükümeti Teşekkül Ettiğine Dair Kararı,
TBMM ZC, dönem: 1, cilt: 24, 30.10.1922, s. 292-298;
DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 3, Milliyet Matbaası,
İstanbul-1929, s. 149.
(3) İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya göre,
Dersim’e 1876’dan 1935’e kadar 11 harekât yapılmıştır, TBMM
ZC, dönem: 5, cilt: 7, 25.12.1935, s. 175.
(4) Cihangir Gündoğdu-Vural Genç, Dersim’de
Osmanlı Siyaseti, 1880-1913, Kitap Yayınevi, İstanbul-2013, s.
34-167; Jandarma Umum Kumandanlığı, Dersim, 3. baskı,
Kaynak Yayınları, İstanbul-2000, s. 162-167.
(5) Selim Deringil, Simgeden Millete,
s. 100-108; Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, çeviren:
Ayşen Anadol-Taciser Ulaş Belge, İletişim Yayınları, İstanbul-2017,
s. 290-293; Janet Klein, Hamidiye Alayları, İmparatorluğun
Sınır Boyları ve Kürt Aşiretleri, çeviren: Renan Akman,
İletişim Yayınları, İstanbul-2014, s. 20-22, 43.
(6) Janet Klein, age, s. 96-101, 192; Cihangir
Gündoğdu-Vural Genç, age, s. 20; Mehmet Rezan Ekinci’nin makalesi,
Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Kasım-2017, cilt: 9,
sayı: 2(18), s. 706.
(9) Mehmet Rezan Ekinci’nin iki makalesi,
Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Kasım-2017, s. 703-724
ve Mukaddime, 2022, 13(2), s. 278-314; Janet Klein, age,
s. 16, 96.
(10) Janet Klein, age, s. 64.
(11) Selim Deringil, İhtida ve
İrtidad, s. 281-340.
(12)Kürdistan, no: 26,
14.12.1900, aktaran Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, s.
333.
(13) Janet Klein, age, s. 193, 196-197.
(14) Yusuf Akçuraoğlu, Türk Yılı 1928,
Türk Tarih Kurumu, Ankara-2009, s. 85 (abç); Mete Tunçay,
Türkiye Cumhuriyet’inde Tek-Parti Yönetimi’nin Kurulması
(1923-1931), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 3. basım,
İstanbul-1999, s. 118.
(15) Behçet Cemal, Şeyh Sait İsyanı,
Sel Yayınları, İstanbul-1955, s. 31, 33.
(16)TBMM ZC, dönem: 4, cilt: 22,
17.5.1934, s. 133-134.
(17)TBMM ZC, dönem: 4, cilt: 22,
17.5.1934, s. 135.
(18)Şark İstiklal Mahkemesi,
cilt: 6/1, TBMM Basımevi, Ankara-2016, s. 6.
(24) 24.11.1939 tarih ve 2/12374 sayılı
kararnameyle yürürlüğe konulan 3667 Sayılı Kanun’un 1’inci
Maddesi’nin B Fıkrasının Sureti Tatbikına Aid Talimatname,
Resmî Gazete, 1.12.1939, sayı: 4373, s. 12893-12894;
Nevzat Onaran, Türk Nüfus Mühendisliği, Kor Kitap,
İstanbul-2017, s. 632-656.
(25) Mehmet Rezan Ekinci’nin makalesi,
Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Kasım-2017, s.
714-717.
(26) Ahmet Kahraman, Kürt İsyanları (Tedip
ve Tenkil), Evrensel Basım Yayın, 2. basım, İstanbul-2004, s.
73.