Yıl başında Moda Sahne'de verdiğim anayasa tarihi seminerinde tanıdığım, geçen hafta tutuklanan, dünya zarifi değerli Bircan Yorulmaz için...
Muhalafet partilerinin parlamentoyu özel gündemle toplantıya davet ettiği gün; ülkede başka bir şey konuşulamıyor, toplumsal ayrışma giderek ve gözle görülür biçimde derinleşiyordu...
Her şey, bir hafta önce Kürt siyasal hareketine mensup bir siyasetçinin basına verdiği demeçte sarf ettiği, “Bu mesele, iki artı iki eşittir dört eder, kadar açık ve nettir!” ifadesinin; önce yandaş medya gazetelerinde “İki artı iki eşittir bölücülük” cümlesiyle manşet olup ardından sosyal medyada yayılmasıyla başlamıştı. Akşama kalmadan tivitırda konuya ilişkin heştegler açılmış, özellikle “#ikiartıikidörteder” ve “#kimdemişdörteder” başlıklarının binlerce kez paylaşılarak ilk iki sıraya yükselmesi gündemi altüst etmişti. Gece boyu süren bol küfürlü ve tehditli restleşmelerin ardından sabaha doğru yeni heştegler, “#buneyinkavgasıböyle” ve “ikiartıikibirlikolalım” etiketleriyle gündemi alt sıralardan yakalamıştı.
Saatler içinde, en makul görünen insanlar, başlangıçta saçma buldukları bu tartışmaya kıyısından da olsa katılma gereği duymuştu. Henüz yirmi dört saat geçmişken TV ekranlarında konuşulmaya başlanan 'iki artı iki'nin kaç ettiği ya da etmesi gerektiği soruları, ertesi gün her kanalda ana gündem maddesiydi. Hemen herkesin milliyetçi olduğu ve insanların birbirlerine bıkıp usanmadan gerçek milliyetçiliğin nasıl olması gerektiğini anlattığı ülkede, milliyetçiliği kendilerinin temsil ettiği ve 'şöyle anlaşılması gerektiği' iddiasındaki siyasi partinin üst düzey temsilcisinin, “İki artı ikinin dört ettiği maksatlı ve sözde bir iddiadır, kabul edilemez,” deyişiyle konu partiler arasındaki tansiyonun yükselmesine neden oldu. İkinci günün sonunda çoğu siyasetçi açıklama yarışına başlamıştı. Her tepki, gerilimin biraz daha tırmanmasına neden oluyordu.
Milliyetçiliğin 'şöyle değil asıl böyle bir şey' olduğu iddiasındaki diğer partinin yönetim organındaki milletvekili, halk açken iki ile ikinin toplanması konusunun tali bir sorun olduğunu, asıl dertleri gölgelediğini ve boza mevsiminin yaklaştığını açıklamıştı. Milliyetçiliğin 'öyle de değil böyle de değil, aslında şu şekilde' olduğunda ısrarlı ana muhalefet partisinin sözcüsü ise, sorunun ve tartışmanın masum olmadığını, gerekirse seçimden sonra iki ile ikiyi toplayabileceklerini, ancak şu anda ittifakları bozmaya yönelik bu oyuna asla gelinmeyeceğini belirtirken; partinin genel başkanı, ikinci günün akşamında katıldığı bir TV programında yöneltilen iğneleyici soru üzerine, “Dört ya da başka bir rakam olmuş ne fark eder, ilk seçimde gidecekler” çıkışını yaparak parti sempatizanlarının #hadörthaüçgideceksiniz” heştegi altında toplanmalarını sağlamıştı.
Tartışmanın başlamasına neden olan siyasi partinin yöneticileri ise baskılar karşısında suskunluklarını bozmak zorunda kalmış, partili vekillerden biri, kamusal mekanlarda toplantılar içişleri bakanlığı genelgesiyle yasaklandığı ve o esnada kendi evinde polis araması yapıldığı için komşusunun oturma odasında düzenlediği basın toplantısında, “Saçma bir tartışma olsa da biz toplumsal barışı önemsiyoruz, dörtte ısrarcı değiliz,” deme ihtiyacı hissetmişti. Aynı akşam, beyefendi henüz bir açıklama yapmadığı için tereddüt yaşayan iktidar partisinin tüm bakan ve vekilleri, sosyal medya hesaplarında iki ile ikinin toplanması noktasında meydana gelen huzursuzluğun âdeta dış güçler tarafından körüklendiğini, 'sıfır' rakamını bulmuş bir medeniyetin muhtelif mihrakların körüklediği tahriklere kapılmayacağını yazmışlardı. Hemen her tartışmaya son anda katılabilen ve milliyetçiliğin 'ne öyle ne böyle, tam da şöyle, ancak şöylenin de böylesi' şeklinde anlaşılması gerektiği iddiasındaki küçük partinin ak saçlı genel başkanı, her akşam katıldığı TV programında; sözde siyasi parti temsilcisi tarafından iki ile ikinin toplanması ve ne yazık ki milletimizi hüzne boğan o talihsiz sonuca varılmasının Soros destekli olduğunu, Sevr'in üzerinden yalnızca yüz yıl geçtiğini, konunun Ermeni tezleri bağlamında ele alınması gerektiğini açıklıyordu.
Toplumun her kesimi, artık yalnızca iki ile ikinin toplamının kaç olması gerektiği sorusu üzerinde konuşuyor ve sonuca yönelik güvensizlik hâlihazırdaki kaotik atmosferi daha da boğucu hale geliyordu. Bir kasaba kahvesinde, 'okeye dördüncü' teklifiyle karşılaşan iktidar yandaşı yurttaş ile teklifi yapanlar arasında çıkan kavgada iki kişi yaralanmıştı. Kimi yurttaş, aracının ön camına “yeminle benimki üç çekiyor” yazmasına karşın mahallelerin kuytu ve karanlık köşelerinde park halindeki 'dört çeker' araçlara saldırılar düzenleniyor, kiralık-satılık ev ilanlarındaki 4+1'ler silinerek 'oda sayısı 3'ten fazla 5'ten az' şeklinde değiştiriliyordu. Şehir tiyatroları müdürlüğü, bahar programında yer alan Yedi Kocalı Hürmüz oyununun adının, daha fazla gerilime mahal vermemek için bu yıla mahsus olmak üzere değiştirilerek Hürmüz'ün koca sayısının üçe indirildiğini ilan etmişti.
Sıradan insan, günlük yaşamında dört rakamını ağzına alıp bölücü siyasetle iltisaklı gürünmemek için elinden geleni yapıyordu. Açık hava röportajlarında kendilerine mikrofon uzatılan yurttaşlar sokak ortasında birbirine düşerken; Üsküdar sahilinde elinde kamerasıyla yaşlı birilerini gözleyen erkek muhabire konuşan yetmişli yaşlardaki esnafın, “Vallahi evladım, şimdi iki ile ikiyi toplayıp başımızı derde sokmayalım; hem iki ile ikiyi toplayınca pek bir şey de etmiyor, Allah birliğimizi bütünlüğümüzü korusun,” deyişi, sosyal medyada gündemi belirlemişti. Aynı gün tivıtırda çok konuşulan konulardan biri de, basının eski amiral gemisi şöhretli yazarının ortaya attığı, “İki artı iki eşittir hiç olmazsa şimdilik üç buçuk eder, desek fena mı olur?” sorusuydu.
İkinci akşamdan itibaren hemen tüm TV kanallarında, giderek yumruklaşmaya varan sert tartışmalar yaşanmaya başlamıştı. Dördüncü gün, milliyetçiliğin 'biraz öyle biraz da böyle anlaşılması' gerektiğini savunan mutedil milliyetçi bir profesör doktorun “Kırk yıllık dörde ne diyeceğiz şimdi, böyle zorlama olur mu?” sorusu, karşısında oturan profesör doktoru çileden çıkarmış, sinirlenen profesör doktor bir akşam önce okey masasından aşırdığı siyah dörtlüyü cebinden çıkarıp “Al sana dört o zaman,” diyerek meslektaşına fırlatınca sunucu yayını kesmek zorunda kalmıştı. Öteki TV'de konuşan üçü profesör doktor, kalanı asker emeklisi yedi erkek, Mavi Vatan konusu henüz çok sıcakken gündem değiştiren malum parti vekilinin iyi niyetli olduğunu düşünmenin imkansızlığı noktasında mutabakata varıyordu. Ekran gediklisi iktidar yandaşı profesör doktor, eski Türkiye'de ancak bir ile birin toplanıp zar zor iki çıkarılabildiğinin, oysa şu anda ikili sayıların gündeme geldiğinin ve bu başarının bölücülüğe hizmetle gölgelenmemesi gerektiğinin altını çizdi. Beriki TV'de ise beş erkek iki ile ikiyi toplamanın zamanlamasına dikkat çekerken her nasılsa konu yetmez ama evetçilerin tutumuna gelip kavgaya tutuşunca, reklam arası verildi. Reklamlar ardından aynı beş erkek, her zaman olduğu gibi o gün de “Tartışmanın vardığı yer açısından endişe duyuyoruz,” çıkışını yapan endişeli AB yetkilisinin tavrı ve açıklamanın 'yok hükmünde' kabul edildiğini açıklayan hükümetin kararlılığı üzerine konuşmayı sürdürdü. Katılımcılardan biri olan baro başkanı, yüzündeki silinmeyen gülümsemesiyle hop oturup hop kalkarak diğer konukları alkışlıyordu. Beriki TV'de devam eden yayın esnasında ekran altından geçen yazıda, Strasbourg merkez mahallesindeki yaprak dönerciden çıkarken görüntülenen AİHM Başkanı hâkim Spano'nun, herhangi bir değerlendirme yapmaktan kaçındığı yazıyordu.
Kamuoyu baskısı ve gerilimin ulaştığı noktayı göz önünde bulunduran yönetim, sonunda Milli Eğitim Bakanı başkanlığında bir 'bilim kurulu' kurulmasına karar verdi. Kurul, matematikçi ve ilahiyatçılardan oluşacaktı. İlahiyatçıların kuruldaki işlevi açıklanmamıştı. Kurulun başına Milli Eğitim Bakanı'nın geçmesi, toplumun muhalif kesiminde de güven duygusu oluşmasına neden oldu. Bilim Kurulu üyeleri her gün bir araya gelip iki ile ikinin toplanması halinde muhtemel sonuçların neler olabileceğine ilişkin görüş alışverişinde bulunuyor, fakat beyefendi konuya dair hâlâ bir açıklama yapmadığından, düşüncelerini açıklıkla dile getiremiyorlardı. Üniversiteler, prensipleri gereğince suskundu. Akademisyenlerin büyük bir kısmı olup biteni duymazdan gelirken, milliyetçiliğin 'ha değil de hu, hatta belki de bu' versiyonunu benimsemiş bir grup öğretim üyesi, Kürt siyasetçiyi kınayan bir metni imzalamakla meşguldü. Kendi içinde bölünmüş sol akademik camiada bir grup kesinlikle susmamak gerektiğini, aksi halde iki ile ikiyi toplayıp altı çıkaracakları günlerin hiç uzak olmadığını dile getirirken; diğer grup somut durumun somut tahlilini yapıp kurumları korumak için şimdilik sessiz kalmanın en doğru politik tavır olacağını savunuyordu.
Sonunda beklenen açıklama, beklenen makamdan, beklenen sertlikte gelince; İçişleri Bakanlığı acilen bir genelge yayınladı. Genelgede, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun verdiği yetkiyle 81 ilde tüm toplama, çıkarma ve özellikle bölme işlemlerinin geçici süreliğine yasaklandığı karara bağlanıyordu. Tartışmanın iyice kontrolden çıktığını fark eden muhalefet partileri, parlamentoyu özel gündemle toplantıya çağırma kararı aldı. İttifak sözcüsünün açıklamayı yaptığı akşamın sabahında, “İki ile ikiyi topladığınızda dört eder,” başlıklı ortak gazete yazısını kaleme alan üç matematikçi evlerine yapılan baskınla göz altına alındı. Öğlene doğru tivitırda #direndörtişlem başlığı üst sıraya tırmanıyordu...