20 yıllık arkeoloğun 180 yıllık 'Mardin Hatırası'

Mardin’de 1800’lerden kalma bir fotoğraf makinesini kullanarak hatıra fotoğrafları çeken Yücel Erdaş 20 yıllık arkeolog. Arkeoloji camiasında yaşadığı tecrübelerden sonra meslekten uzaklaştığını söyleyen Erbaş, fotoğrafçılık içinse, “Herkes artık fotoğrafçı. Biraz da eski teknikler yaşamalı diye düşünüyorum. Siyah-beyaz malzeme pahalı, daha ne kadar devam edebilirim bilmiyorum. İnsanın tek bir mesleği olmamalı. İlerde beni çiftçilik yaparken de bulabilirsiniz” diyor.

Abone ol

Berfin Çalı

DUVAR- Mardin'deyim. Cumhuriyet Meydanı’ndan yukarıya doğru çıktıktan sonra Merdane Sokağı’na sapıyorum. Biraz yürüyünce sol tarafımda, duvarında tavus kuşu olan küçük, tarihi bir dükkana giriyorum. Daha önce bir kaç defa dükkanına uğradığım fotoğrafçı Yücel Erdaş’ı bu sefer hem sohbet etmek, hem de söyleşi yapmak için ziyaret ettim. Dükkana girer girmez sıcak bir sohbet başlıyor.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde iki sene fotoğrafçılık eğitimi alan Erdaş, bir süre arkeolojiye merak salıyor. Arkeoloji eğitimi aldıktan sonra uzun yıllar arkeolojik çalışmalarda bulunuyor. Dile kolay, 20 yıllık bir ömür kazı yaparak geçiyor. 20 yıl sonra tekrar en başa, fotoğrafa dönüyor Erdaş... Bir buçuk yıldır fotoğraflar çekiyor. Ara Güler'in dediği gibi; “Bir makine ile tarihi durduruyor.” Erdaş, 1800’lerden kalma fotoğraf makinesini dönüştürerek şu anki işinin yapı taşı haline getirmiş.

'ARKEOLOJİ BENİ YORMAYA BAŞLADI'

“Mardin Hatırası” hikayesi nasıl başladı?

Arkeoloji beni yormaya başladı. Bir süre sonra ben de keyif alıp para kazanabileceğim fotoğrafçılığı bir iş olarak düşündüm. Bu tür eski kameraları fotoğraf tarihinden biliyorum. Benim şu an kullandığım kamera fotoğraf çekmek için yapılan ilk kameralardandır. Geçen sene araştırmalara başladım. Bu tarz çalışır vaziyette kamera bulmak zor, olanlar da istediğim baskı boyutunda değildi. Bende kamera aramak yerine kendim yapmayı denedim yaklaşık iki üç ay sonra kamerayı yapıp deneme çekimlerine başladım. Deneme çekimleri başarılı olduktan sonra arkeolojiyle ilişkimi kesip bu işe devam etmeye başladım.

‘FOTOĞRAFÇILIK ARKEOLOJİDEN DAHA FAZLA KAZANDIRIYOR’

Elinizdeki makineyi dönüştürme fikri ve arkeolojiden fotoğrafçılığa neden geçiş yaptınız?

Bu iş benim B planımdı. Arkeolojiyi yapamazsam ne yaparım sorusunun cevabı fotoğrafçılıktı. Serbest arkeologdum. 20 sene kendi işimi yaptım. Bir süreden sonra işimi yapamayacak hale geldim. İşin maddi boyutu zorladı beni. Zor bir camia, sıkıntılı ve yorucu. Ego cehennemi içerisindeyiz ve çok fazla tahammül edemedim bu duruma. Sürekli iş gibi bir sıkıntı var. Senede 3-5 ay çalışıp yeni, farklı projeler aramak ya da eski projenin açılmasını beklemekle geçiyordu. Yeni mezunsanız sıkıntı çekmiyorsunuz işi sevdiğinizden ötürü, kazandığınız para iş heyecanıyla gözünüze gelmiyor ama belli bir yaşın üstündeyseniz o paranın bir anlamı kalmıyor. Gelecek planlamasını yapmanız mümkün olmuyor.

Bu durumda “fotoğrafçılık arkeolojiden daha fazla kazandırıyor” diyebilir miyiz peki?

Karşılaştırırsak evet diyebiliriz.

Bizlere arkeolojiden bahsedebilir misiniz? Alanınız neydi?

1999 yılında Mustafa Kemal Üniversitesi Arkeoloji bölümünden mezun oldum. 2000’den beri hemen hemen her sene sürekli kazılarla ilgilendim, kazılara gittim. Arkeoloji benim için tutkuydu, ilk sene Şanlıurfa, Bilecik’te Prof. Dr. Tuğba Ökse’yle birlikte restorasyon yaptım, rüya gibiydi. Erken Tunç Çağı için çok önemli bir kazıydı. Sanki bu işi yaparken hayatım boyunca bu iş için yaratılmış gibi hissettim ama belli bir süreden sonra gençken hissettiğiniz o heyecanın yerini kariyer kaygıları, maddi sorunlar alıyor. 20 yıl kadar uğraştım. Protohistorya ve Ön Asya arkeolojisi mezunuyum. Bizim branşımız Anadolu ve Mezopotamya arkeolojisine üzerinedir.

Arkeoloji alanında hangi bölgelerde çalıştınız?

Şanlıurfa, Kilis-Oylum Höyük kazılarında, Gaziantep, Diyarbakır, Şırnak, Sivas gibi yerlerde, Antalya Hacımusalar Höyük Kazıları, Hatay Müzesi'nin yaptığı kazılara dönem dönem katıldım. En son geçen sene Diyarbakır’daydım.

‘FOTOĞRAFÇILIĞIN EN GÜZEL TARAFI, BENİ HİÇBİR YERE BAĞLAMIYOR’

Neden Mardin’de bu işi yapmak istediniz?

11 yıldır Mardin’de yaşıyorum. Kendimi Mardin'de daha güvende hissediyorum. Mardin ile aramda duygusal bir bağ olduğundan dolayı hayatımı burada yaşamaya devam ediyorum. Bu meslek buralarda yapılır. Mardin’in turistik bir yer olması ve tarihi yapıları insanları etkiliyor. Fotoğrafçılığın en güzel tarafı, beni hiçbir şeye bağlamıyor, bavul gibi istediği yere götürüp yeni bir hayat kurabiliyorum. Bu durum insana kolaylık katıyor.

‘ARTIK HERKES FOTOĞRAFÇI, BİRAZ DA ESKİ TEKNİKLER YAŞAMALI’

Fotoğraf makinenizin öyküsünü öğrenebilir miyiz?

Makineyi kuzenimin evinin çekmecelerinde buldum. Parçaladım ve kutuya dönüştürdük. Eksik olan yerlerini tamamlayıp şu anki hale getirdik. Ben şu anda 1850-60 yıllarında fotoğraf nasıl çekiliyorsa o tekniğe çok yakın bir yerdeyim. Makineyi sokakta çekmek için tasarladım. Öncelikle bu durum size bir özgürlük sağlıyor. Makineye dönersek, kendisi karanlık bir oda. Kamera “obscura” diye geçer, karşılığı karanlık kutudur. Bunun esprisi şudur; bir karanlık kutuya ihtiyacınız var. Bu kutuya bir mercek koyarsınız ve bu mercek ile fotoğraf kartını pozlayacak netlik düzlemi oluşturup fotoğrafı çekiyorsunuz. Daha sonra banyolarda bekletip siyah beyaz fotoğrafa dönüştürüyorsunuz.

Neden dijital fotoğraf makinesi değil de bu tarz eski tip makineyi tercih ettiniz?

Ben genellikle yaptığım işlerin bir hikayesi olmasını seviyorum. Herkes artık fotoğrafçı. Biraz da eski teknikler yaşamalı diye düşünüyorum. İleride belki dijitale dönebilirim. Siyah-beyaz malzeme pahalı, daha ne kadar devam edebilirim bilmiyorum. Bu koşullarda para kazanabileceğim bir durum olmayacak. İnsanın tek bir mesleği olmamalı. İlerde beni çiftçilik yaparken de bulabilirsiniz.

‘EN NİHAYETİNDE KENDİMİ BİR ESNAF GİBİ GÖRÜYORUM’

Makineyi sokakta fotoğraf çekmek için tasarladığınızı söylediniz. Neden bu mesleği sokakta yapmıyorsunuz? Bu nostalji fikri nasıl aklınıza geldi?

“Mardin Hatırası” fikri vardı kafamda. “İstanbul Hatırası” yazılarını bilirsiniz. Ondan esinlendim. Evim dükkanımın üst katında olduğu için eşyalarımı da bu dükkana yerleştirdim. Tavus kuşu, Kırklar Kilisesi, çan kulesi, minare figürleriyle birlikte farklı bakış açılarının harmanlanmasını severim. En nihayetinde kendimi bir esnaf gibi görürüm, dışarıdan ilgi çekici gözüküyor. Burada var olma nedenim fotoğraf çekip, bu durumu güzelleştirip, para kazanmak.

Sizin şu an kullandığınız fotoğraf makinesinin evreleri ve banyolama tekniğini anlatır mısınız?

Fotoğraf öncelikle negatiftir. Negatifliğin tekrardan fotoğrafını çekip onu pozitif haline getiriyorum. Fotoğrafın ilk aşamasından itibaren banyolama var. İki aşamalı bir durum söz konusu. Önce fotoğrafı çekiyorum sonra kimyasallaşmış kartı kimyasallar içinde bekleterek görüntünün oluşmasını sağlıyorum. Daha sonra görüntüyü sabitliyorum ve aynı işlemi iki defa uyguluyorum. En son gördüğüm pozitif fotoğraf haline geliyor. En sonunda çeşme suyuna fotoğrafı koyup arındırıyorum ardından kurutup teslim ediyorum.