2000’li yılların direnişi, sanatı ve Ahmet Öğüt

Ahmet Öğüt işlerinde siyasal, toplumsal ve sanatsal fenomenlerin izlerini çoğunlukla mizahi, yer yer de anıtsallaştırarak sürüyor.

Kültigin Kağan Akbulut kultigin.akbulut@gmail.com

1849 yılında Prusya askerleri Almanya’nın Dresden şehrindeki sosyalist direnişi bastırmak istediğinde Bakunin direnişçilere Ulusal Müze’deki yağlı boya tabloları barikatların önüne koymayı önerdi. Bakunin’e göre burjuvazinin temsilcileri yüzlerce yıllık sanat tarihine dokunmayacaklardı. Bakunin önerisinde temel olarak burjuvazinin sanat geleneğiyle olan bağına işaret ediyordu. Direnişçiler bunu kabul etmediler, ancak uzun uzun tartıştılar. Direniş anında sanatı araçsallaştırmanın sorunlarına değindiler, belki de yağlı boyaların şiddeti durduramayacağını düşünüp zarar görmesini istemediler. Ne de olsa sanat tarihi sadece burjuvazinin sahipleneceği bir alan değil.

Bu yazıyı yazdığım sırada ise sosyal medyada Sıla fırtınası esiyordu. Sıla’nın malum açıklaması ve sonrasında gelen tepkiler üzerine ben daha ne olduğunu anlamadan #SılaYalnızDeğildir kampanyası başlamıştı bile. Göreceğiniz üzere 150 yılı geçkin bir süre içinde sanat ve direniş konusunda aldığımız mesafe inanılmaz bir boyuta ulaştı. Ancak neyse ki çok fazla kişinin ilgisini çekmese de, alttan alta yürüse de başka bir damar daha var. Sanat, politika, iktidar ve direniş ilişkisini derinden ören, alternatifi kollayan ve arayan, sanatçı ve izleyici arasındaki bağları sorgulayan bir damar. Bomontiada’nın çağdaş sanat mekanı Alt’ta açılan “Tam Gün Devam” sergisiyle Ahmet Öğüt 2000’li yılların başından bu yana ürettiği işleriyle günümüzdeki temsilcilerinden.

Öğüt işlerinde siyasal, toplumsal ve sanatsal fenomenlerin izlerini çoğunlukla mizahi, yer yer de anıtsallaştırarak sürer. YKY’nin çağdaş sanatçılar monografi dizisinin “gurbetçi” sanatçılara eğilen son kitabı “Her Yerde, Evinde”de Natasa Petresin, Öğüt’ün sanatını “Bugüne kadar gerçekleştirdiği performanslar, çizimler, video ve fotoğrafik çalışmalarında Ahmet Öğüt dünyanın farklı bölgelerindeki insanların gündelik gerçekliği algılayış biçimleri üzerindeki, siyasi, idari ya da iktisadi denetimi görünür kılıyor” diyerek açıklıyor. Öğüt’ün sanatı üzerine neredeyse eksiksiz bir tanımlama.

PROTESTOCULARA SALDIRI

Alt’taki sergi girişteki karanlık duvarlar içinde neredeyse görünmeyecek kadar siyah bir köpek heykeliyle açılıyor. Protestoculara saldıran polis köpeklerine dair dünyanın dört bir yanından gelen fotoğraflardan esinlenen Öğüt protestocuları ve polis köpeklerini bronz heykellere dönüştürüyor. Ancak bu heykeller durağan/anıtsal heykeller değil, hareket halinde heykeller. Köpeklerin saldırısını ve protestocuların kaçma hareketlerini birebir yansıtıyor. Öğüt 2003 tarihli işi Somebody Else’s Car (Başkasının Arabası) için otoparkta rastgele gördüğü iki arabadan birinin üzerine ticari taksi, diğerine de polis arabası giydirmesi yapar. Bu işi sergilediği fotoğraf sunumunda ise sanatçının giydirmeyi yaptığı andaki halini bulanık ve hareketli bir şekilde görürüz. Bronz heykellerden oluşan Diğerleri Saldırırken’de de benzer bir zaman ve hız meselesi göze çarpar.

Serginin ilgi çeken diğer işi de son yirmi yıllık zaman diliminde çağdaş sanat sahnesi için önem arz eden, Öğüt’ün de farklı şekillerde çalışma olanağı bulduğu kapanan sanat kurumlarının tabelalarından oluşur. En tepede AKM’nin olduğu yerleştirmede Hafriyat, Proje 4L gibi 2000’li yılların hareketliliğine katkı koyan kurumları not ediyor. Aslında ilginç bir şekilde Öğüt’ün de içinde bulunduğu sanatsal anlayışının sonuna geldiğimiz ve yeni arayışlar dönemine girdiğimize dair bir önerme olarak okuyorum bunu.

Öğüt bir röportajında “İktidar tıkır tıkır işleyen bir sistem değil. Yeri gelince yavaş işliyor” diyor. Öğüt’ün işleri de iktidarın bu yavaş işlediği, hatta durduğu anlarda gerçekleşiyor. Alüminyum levha tabeladan oluşan bir işinde Öğüt “Bu alan 23 saat güvenlik kameraları ile izlenmektedir” yazarak bu iktidar boşluklarına işaret eder. Ancak iktidarın ve direnişin boşluk kaldırmamaya başladığı şu yeni dönemde Öğüt’ün işleri de taşmaya başlıyor. Gezi’den sonra bahsettiğim mizah ve dolaylı politikadan beslenen sanat anlayışı sekteye uğramaya başladı. Uzun bir tartışma başlığı, ancak 2000’li yıllardaki bu sanat anlayışının artık güncel arayışlara cevap veremediği bir dönem içindeyiz.

'PARADA ANLAŞAMAMIŞLAR'

Öğüt’ün Alt’taki sergisindeki diğer heykel, Her Türlü Sayfiye Yeri, Shapingba bölgesi, Chongqing işi “nail house” diye tabir edilen kentsel dönüşüm kapsamına bir şekilde girmeyip tüm o inşaat arasında tek başına kalmış eski bir evi simgeler. Bizde de Fikirtepe’de örneklerini gördüğümüz bu evler bir şekilde yeni inşaatlara direnişin bir simgesi olmuştur. Öğüt’ün 2014 tarihli bu işini gördüğümüzde Fikirtepe’deki bu evlerden biri de kentsel dönüşüme karşı direnişin sembolüne dönüşecekti. Dönüşemedi, çünkü fotoğraf servis edildikten kısa bir süre sonra bu evin bir direniş sembolü olmadığını, sadece mülk sahibi ile inşaat şirketinin “parada anlaşamadığını” öğrendik. Yine kısa bir süre sonra da ev yüksek bir meblağa satılmış oldu. Yeni dönem derken kast ettiğim de aslında tam da buna işaret ediyor. Sanatsal bir anıtsallaştırma kısa sürede tahrip oluyor. Direnişin ve iktidarın sembolleri gün içinde değişiyor. Gezi’ye katıldığı için yuhalanan bir oyuncu, Demokrasi Mitingi’ne katılınca kahraman olabiliyor ya da tam tersi. Bir şarkıcı bir tweetiyle yeni arayışlara umut olabiliyor. Umut beslenenler de yeterince kahramanlık göstermeyince tükeniyor. Yeni dönemin sanatı neyi, nasıl anıtsallaştıracak, göreceğiz.

Tüm yazılarını göster