2017: Sinemada Marvel yılı!
Hem yerli sinemamızdan hem de yabancı sinemadan birçok film gördüğümüz bu yıl da, birçok yılda olduğu gibi, kendini gösteren veya yerini daha da sağlamlaştıran yönetmenler ve oyuncuların yanında değişik nedenlerden dolayı sessizliğe gömülen veya sessizliğini sürdüren usta isimler de oldu. Jeanne Moreau, Harry Dean Stanton, Sam Shepard ve Jerry Lewis gibi isimler ayrıldı. Hepsinin sinemaya katkılarını hep hatırlayacağız.
DUVAR - Yeni yıla girerken, 2017 yılında gördüğümüz sinema filmlerinden, aralarında öne çıkanları, gözümüze çarpanları aynı şekilde beklentimizin altında kalanları ve açıkça hayal kırıklığı yaratanları derlemek ve kısa bir değerlendirme yapmak istedik. Hem yerli sinemamızdan hem de yabancı sinemadan birçok film gördüğümüz bu yıl da, birçok yılda olduğu gibi, kendini gösteren veya yerini daha da sağlamlaştıran yönetmenler ve oyuncuların yanında değişik nedenlerden dolayı sessizliğe gömülen veya sessizliğini sürdüren usta isimler de oldu. Ve bir de tabii aramızdan ebediyen ayrılan isimler.
Bu derleme ve değerlendirmeyi yaparken değişik türleri ele almakta yarar var çünkü bizce her türün ve tarzın kendi içinde farklı dinamikleri var. Hepsinin hedeflediği kitle, maddi beklentisi ve yaratmak istediği etki ciddi farklılıklar taşıyabiliyor.
Son olarak şunu da belirtmek isteriz ki, tabii her filmi ele almamız imkansız dolayısıyla bu değerlendirmeyi yaparken, dediğimiz gibi türlere bakarken dikkatimizi çekenlere ve büyük beklentimizi karşılayamayanlara öncelik tanıyacağız.
KORKU SİNEMASINDA DURAKLAMA DEVRİ
Bizce bu yıl korku-gerilim sineması açısından kısır geçti. Kuşkusuz ara sıra sinemalarımıza bazı örnekleri uğradı ancak Wes Craven’nın aramızdan ayrılması ve John Carpenter veya Brian De Palma gibi yönetmenlerin sessizliğe bürünmesi bu kısırlığı daha da hissedilir hale getirdi. Haliyle en dikkat çeken örnekler ya Annabelle: Kötülüğün Doğuşu gibi geçmiş senelerde başarı yakalamış korku filmlerinin devamları ya da yapımcıların bir can simidi gibi sarıldıkları, uzun zamandır unutulmuş olan Stephen King uyarlamaları oldu. Ancak devam filmlerinin, bazen ürkütse de, genelde olduğu gibi pek bir yenilik taşımaması ve aynı şeyleri gevelemesi, Stephen King uyarlamalarının ise çok dalgalı sonuçlar vermesi, bu türdeki beklentilerimizin karşılanamamasına neden oldu diyebiliriz.. Bu dalgalanmalar bizce hem karşımıza bir başarısız (The Dark Tower/ Kara Kule) bir de düzeyli (İt /O)) örnek çıkardı. Flatliners gibi başarısız remake’leri ve bilindik sularda gezinen slasher-movie’leri bir kenara koyarsak, dediğimiz gibi yılın bu türde en dikkat çeken filmi bizce ‘İt/ O’ filmi oluyor. Kusursuz bir film olmasa da sinematografik artılarından dolayı devamını sabırsızlıkla bekliyoruz.
MARVEL KARAKTERLERİ DOLU DİZGİN...
Hollywood sinemasının giderek daha fazla sarıldığı Marvel ve Detective Comics uyarlamaları ise bizce altın çağını yaşıyor. Gerçekten uyarlamalarının arkası kesilmiyor ve önümüzdeki yılda da devamı gelecek gibi duruyor. Asıl problem ise artık bu karakterlerin solo maceralarının seyirciye yetmemesi. Dolayısıyla bu yıl, bu türdeki her filmde (Justice League, Spiderman-Eve dönüş…) birden çok süper kahraman boy gösteriyor ve bizce bu filmlerde seyirci bir görsel efekt bombardımanına uğruyor. Batman vs Superman filmiyle başlayan bu akım yeni yılda da artarak devam edeceğe benziyor. Biz kendi adımıza Batman veya Spiderman’nin dozunda solo maceralarını özlemle arıyoruz.
AKSİYON SİNEMASININ SAĞLIĞI YERİNDE...
Aksiyon sineması olarak adlandırabileceğimiz tür ise verimli bir yıl geçirdi. Hareket alanını soygun mekanları veya kaçakçılık yolları olarak seçen bu filmlerde, Baby Driver, Barry Seal veya Lucky Logan gibi düzeyli örnekler gördük. Kuşkusuz aksiyon filmleri artık daha çok gerçekçiliği olan filmlere doğru evriliyor. The Mummy/ Mumya gibi duvara toslayan filmlerden sonra, sanki bir kahramanın sürüklediği aksiyon filmleri artık revaçta değil. İndia Jones’ların veya Rambo’ların modası çok geride kalmış gibi görünüyor. Bizce bu seçim doğru ve yerinde bir karar…
YERLİ SİNEMAMIZDA KIPIRDANMALAR...
Bizce yerli sinemamızdaki durum da iç karartıcı değil. Her ne kadar komedi türündeki filmlerin çoğu (birkaç istisna dışında) bir fiyasko sonucu verse de aralarında Ayaz veya Körfez gibi değişik filmler gördük. Bizce bu filmler tam bir başarı olmasa da sinemamızda yeni arayışlar olduğuna ve değişik yolların izlendiğine dair izler taşıyordu. Daha iddialı başka filmler ise dikkat çekti. Oscar adayımız Ayla bizce pozitif yönlerine rağmen biraz duygu sömürüsü içeriyordu. Özcan Deniz’in Öteki Taraf filmi bir remake olmasına rağmen beklentimizin çok üstünde bir sonuç verdi. Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan’ın sessiz geçirdiği yılda Semih Kaplanoğlu’nun, uzun bir aradan sonra çektiği ‘Buğday’ filmi ise hem seyirciyi etkiledi, hem de sinemamızda pek işlenmeyen bir türün (distopik bir dünyada geçen bir macera) örneğini beyaz perdeye taşıdı.
BİLİMKURGU TÜRÜNÜN AĞIR TOPLARI
Bilimkurgu sinemasında ise 2017, ağır topların daha doğrusu başyapıt sayılan filmlerin devamlarının yılıydı. Beklentilerimiz büyük ölçüde karşılığını buldu. Blade Runner 2049, Ridley Scott’ın tam 35 yıl önce çektiği başyapıtın yüzünü kara çıkarmadı. Denis Villeneuve’in dümenine geçtiği bu yapım, bizce bu yılın en sağlam filmlerinden biriydi. Arrival filmiyle bu türe giriş yapan yönetmen, Scott’un gelecek dünyaya bakışını, tekrara düşmeden ve derinliğini de kaybetmeden çok yüksek seviyede taçlandırıyordu. Yine Scott’un kendi yarattığı ve adeta bir ekol başlatan Alien filminin son halkası Alien: Covenant ise onun Prometheus’la açtığı yolda ilerleyen ve görsel gücü yüksek, korkutucu bir bilimkurguydu. Zaten bizce sadece Alien ismi bile bilimkurguya meraklı her sinemaseveri heyecanlandırmaya yeter. Ve tabii bir de son olarak, yılın en beklenen filmlerinden biri olan Star Wars’un son halkası The last Jedi/ Son Jedi sinemalarımıza uğradı. Biz kendi adımıza son iki filmi bazı açılardan beğensek de yine o eski Star Wars’lardaki tadı alamıyorduk. Ancak Rian Johnson’nun yönetmenliğine geçtiği bu Son Jedi hem görsel açıdan, hem de taşıdığı mesajlar açısından hayranlarını fazlasıyla memnun etti ve bu efsane film serisine hak ettiği gibi çok üst düzey bir halka ekledi. Biz de şahsen bu Son Jedi filmini çok beğendik…
DİĞER FİLMLERE BİR BAKIŞ
Son olarak, saydığımız film türlerinden hiçbirine tam olarak dahil olmayan, belki bazılarını dram olarak adlandırabileceğimiz bazı filmlere değinelim. Aki Kaurismaki’nin Umudun Öteki Yüzü bizce çok güncel bir konuyu (mülteci olayı) layığıyla beyaz perdeye taşıyan, çok güçlü bir sinemasal zirve filmiydi. Wonder filmi ise daha önce ara sıra işlenmiş bir konuyu yani dış görünümünden dolayı dışlanan bir çocuğun nasıl toplum tarafından kabullenildiğini anlatan ortalama bir filmdi. Woody Allen’nın son filmi Dönme Dolap eğlenceli ve Allen sinemasının orta üstü filmlerinin arasına koyabileceğimiz düzeyli bir yapımdı. The Party filmi bize beklediğimiz etkiyi yapamadı ve filmi başarılı bulmadık. Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un son filmi Kutsal Geyiğin Ölümü, yönetmenin kendisine has izlerini taşısa da bizi Lobster kadar etkilemedi. Jüpiter’in uydusu ise ciddi bir gerçek üstü kahraman barındıran ancak onu dışında çok gerçekçi ve bütün olarak değişik, etkileyici bir filmdi. Bazı yerli korku filmlerine ve romantik komedilere değinmek istemiyoruz çünkü içlerinde açıkça çok parlak olanına rastlamadık.
Bir de bu yıl aynı zamanda hüzün verici oldu çünkü aramızdan Jeanne Moreau, Harry Dean Stanton, Sam Shepard ve Jerry Lewis gibi isimler ayrıldı. Hepsinin sinemaya katkılarını hep hatırlayacağız.
2017 yılının öne çıkan filmleri ve olayları, sinema dünyasında bizce böyle özetlenebilir. Daha güzel ve verimli bir 2018 yılında buluşmak dileğiyle…