İnsan bir bilmezse, bir de ne bildiğini bilmezse kötü oluyor. Daha kötüsü yanlışı anlatana karşı doğruyu savunamamak. İyi olansa öğrenmek, bildiğini savunmak ve geliştirmek.
İnsan bilirse ve neyi bildiğini de bilirse iyi oluyor. Mesela 2017’de o kadar çok şey öğrendik ve bilir hale geldik ki koca bir liste çıkar. Toplum olarak şu altta yazılanları bir uzmana anlatın deseniz anlatamaz. Ama sağ olsun ülkemiz Oxford sanki. En acayip denklemleri hep beraber öğreniyoruz.
2018’de ise bu bildiklerimizi çözüme götürsek, 2017’nin öğrettiklerini geliştirsek pek çok şey değişmez mi? Bence değişir. 2017’deki performansımıza az bir katkı ile çok şey değişebilir.
Bu vesile ile kendi deneyimlerim ışığında sadece bir eksenden 2017’den öğrendiğim yedi şeyi sıraladım.
1. Asgari ücretli, bir nükleer ya da kömür santrali kadar desteklense? 2018 yılı için asgari ücret net 1603 TL oldu. Emekçiler o kadar çok kalem vergi veriyor ki o kadar vergiyi Akkuyu Nükleer Santrali verse kimse o santrali yapamaz. Mesela devlet bir kömür santraline verdiği desteği asgari ücretliye verse hem elektrik daha ucuzlar hem de asgari ücret 2500 TL filan olur.
2. Kömür, nükleer çok pahalı, rüzgâr ve güneş çok ucuz, enerji verimliliği bedava. Bunu bildiği için devlet binalarda enerji verimliliği yönetmeliğini üç yıl erteledi. Yetmedi, Çayırhan’da kömür ihalesi yaptı, 1 kilowatt saatlik elektrik için 6,04 sent isteyen firmayı seçti. Ama Anadolu’da rüzgâr ihaleleri eksi fiyat çekerken, güneş için de sistem ürünlerinin yerlileştirmesine rağmen 6,99 sent fiyat verdi. Nükleer zaten 12,35 sent ile çok fahiş. Eskiden bunlar için başka ülkelerden örnek verirdik. 2017’de bu örneklerin hepsi yerli oldu maşallah.
3. Enerji ihtiyacı söylemi boş çıktı! Nasıl çıkmasın? Daha çok enerji tüketiminden para toplamak için tüketimin şişirildiğini, daha çok tüketim için daha çok AVM yapıldığını, bu yüzden yaz saati uygulamasının devam ettiğini hepimiz öğrenmedik mi?
4. En büyük şirket Karayolları Holding: 2017’de beni en çok etkileyen Karayolları Holding’in gücünü görmek oldu. Sadece 2016’da devlet karayolları politikaları ile ÖTV, MTV, Köprü-Otoyol Geçişi diyerek 58 milyar TL topladı. Böylece Türkiye’nin en büyük şirketini ikiye katladı. Yetmedi #ÇorbaKanun ile o MTV’ye zam yapıldı. 58 milyar gelirin sadece 20 milyarını karayollarına harcayan Türkiye, arttırdığı parayla S-400 bile alabilecek kaynak yarattı.
5. Hafriyat bir sektör, moloz bir üründür. 2015’te 9 bine yakın hafriyat kamyonu satıldı. Sadece Ankara’da bir yılda 20 bin hafriyat kamyonu denetlenip sadece 1227 ceza kesilmiş. Şimdi hafriyat sektörü büyüsün diye devlet bina yıkımları için para bile veriyor. O kadar büyümesi güçlü bir sektör ki müteahhitler 2 milyar ton hafriyat bekliyor!
6. Türkiye bir inşaat cumhuriyetidir... Ülkenin çimento sevgisini biliyordum ama Çin, Hindistan ve ABD’den sonra en büyük çimento üreticisi olacak kadar büyüdüğümüzü tahmin edemiyorduk. Çimento bu ülke için “bir yıkım filmi” haline geldi. Büyüsün diye belediyecilik yık-yap ekonomisine geçti. Ülkede bütün bunlar olurken Avrupa ülkeleri çimentodan çıktı. O firmalar çimento için Türkiye’ye geldi. Hatta Türkiye’de Brezilyalı futbolcu var mı bilmiyorum ama Brezilyalı çimento fabrikası var. Yani çimentodan çıkanlar Türkiye’ye geldi. Tıpkı kömürden çıkanların Türkiye’ye geldiği gibi.
7. Güçlü devletin güçlü silahı ithalat: Enerji alanında Türkiye’nin kömür ithalatı neyse de bu iş samandan filan çıktı ete kadar geldi. Bir taraftan üreticiyi terbiye etmeye, diğer taraftan ithalat yolu ile sektörde tekelleşmeye çalışırken (ilgili yazı şurada), diğer yandan da ithalat yoluyla enflasyon terbiye etmeye çalışılıyor (Ümit Akçay’ın ilgili yazısı). Hatta bunun silah olduğunu o kadar net ortaya koydular ki Amasra’da Hattat, zeytinleri keserken AKP Genel Başkanı Tunus’tan zeytinyağı ithal etmeyi telaffuz etti.
2017’nin en sembol ve öğretici bilgisi Adana Rakı Festivali idi. Ne alaka derseniz, bütün resmi propagandaya rağmen, OHAL’e rağmen, valinin yasaklanmasına rağmen Adanalılar sokaklara çıkıp sabaha kadar rakı içti, kebap pişirdi, mezeleri paylaştı. Yani bu argümanları yemediler, rakı içtiler.
2017’den çok şey öğrendiğimiz kesin, bunlar sadece bir buket. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde, resmî söylemin dışında genel söylemin de doğru olmadığını bu sene gördük. Mesela TBMM’de “iktidarın çoğunluğu nedeniyle hiçbir tasarının engellenemeyeceği” söyleminin kocaman bir palavra olduğunu zeytin ve meraları sanayi sitelerine açan torba kanuna karşı mücadele edenler çok net gördü. OHAL’e rağmen, komisyondan geçmesine rağmen, muhalefetin “amalarına” rağmen herkes peynire ve zeytine sahip çıktı, halk doğrusunu yaptı, siyasetin istediği oyun tutmadı.
Şimdi 2018’de bir şey daha denememiz gerekiyor. Yukarıdaki ve benzer bilgiler bir potansiyel ise bunu kinetik enerjiye çevirmemiz lazım. Artık söylemlere inanmamak, kendi söylemimizi geliştirmek gerekiyor. Resmî tezlere karşı muhalif anti-tezler değil, sentezlerle çıkmamız gerekiyor. Yeni bilgiyi çözüme evirmek gerekiyor.
Çok açık ki 2017 yılından 2018 yılının çok daha güzel olacağını öğrendik.