2019 yerel seçimlerinde zorunlu göçün metropollerde siyasal/sosyal dönüşüme etkisi
Cumhur İttifakı'nın seçim çalışmalarını ve propagandasını Kürt karşıtlığı üzerinden yürütmesi, metropol kentlere zorla göç ettirilmiş ve aynı zamanda metropollerdeki Kürt siyasal hareketinin politik tabanını oluşturan Kürtlerde büyük bir tepkinin oluşmasına neden oldu. Erdoğan ve ekibi metropollere göç etmiş hemşehrileriyle ve dernekleriyle iletişim kurarken devlet zoruyla göç ettirilmiş Kürtleri ve onların sorunlarını görmezden geldi.
İlyas Erdem
Türkiye 15 Temmuz 2016 askerî darbe teşebbüsü girişimi sonrasında darbecileri etkisiz hale getirme asayiş ve güvenlik çalışmalarına Türkiye'deki tüm muhalif sol - sosyalist kesimlerini de katmıştır. Darbe girişimi sonrası oluşan milliyetçi cepheden de destek alan AKP aynı zamanda Türkiye'nin siyasal toplumsal dönüşümünü tekçi otoriter ve muhafazakâr bir yapıya büründürdü. Bu yapıyı kalıcılaştırmak, sistemi her anlamda yapılandırmak için AKP/MHP milliyetçi cephe ittifakıyla Mart 2019 seçimlerine girdi. Karşı cephede duranları düşmanlaştırarak ‘zillet ittifakı’ tarafına yerleştirdi ve tüm muhalif kesimleri terörize ederek terör destekçileri, ihanetçiler olarak belirledi. Bu söylemler üzerinden milliyetçilik körüklendi, toplum arasında farklı düşünenler giderek ayrıştırıldı. Seçim mitingleri düzenleyen Erdoğan tüm propagandasını milliyetçilik üzerinden yürüttü. 2019 yerel seçimlerini devletin geleceği ve aynı zamanda kendi gelecekleri açısından beka sorunu olarak gördü. Özelde bakıldığında AKP/ MHP seçim çalışmaları ve propaganda sürecini pratikte PKK/HDP ve Kürt karşıtlığı üzerinden yürüttü.
Metropollerde yapılan tüm propaganda ve mitinglerde Selahattin Demirtaş’ın video konuşmaları servis edildi. Kürdistan diye bir coğrafi bölgenin yokluğundan siyasi bir çıkış yaratmaya çalışıldı. Cumhur İttifakı'nın seçim çalışmalarını ve propagandasını Kürt karşıtlığı üzerinden yürütmesi metropol kentlere zorla göç ettirilmiş ve aynı zamanda metropollerdeki Kürt siyasal hareketinin politik tabanını oluşturan Kürtlerde büyük bir tepkinin oluşmasına neden oldu. Erdoğan ve ekibi metropollere göç etmiş hemşehrileriyle ve dernekleriyle iletişim kurarken devlet zoruyla göç ettirilmiş Kürtleri ve onların sorunlarını ve hatta varlıklarını görmezden geldi.
Metropol kentlerde seçmen kitlesini oluşturanların büyük oranı Türkiye'nin az gelişmiş yerleşim yerlerinden bu kentlere göç etmiş kişilerden oluşmaktadır. Yine bu kentlere istem dışı politik nedenlerle göç ettirilen Kürtlerin sayısal oranı ve politik etkileri azımsanmayacak düzeydedir. Nüfus hareketliliği ve zorunlu göç Osmanlı döneminde olduğu gibi onun bakiyesi kabul edilen düşünce dünyası ve siyasal yapı üzerine kurulmuş olan Cumhuriyet döneminde de siyasal nedenli zorunlu nüfus hareketleri büyük ölçüde devam etmiştir. Ulus devlet yapısına uygun bir vatandaş arayışına giren yeni rejimin kurucu iradesi, bir taraftan ülkedeki insanların istenen vatandaş tipine dönüşmesi için çalışırken diğer taraftan devletin yeni sınırları içindeki etnik yapının istenilen şekle bürünmesi için büyük ölçekli nüfus hareketlenmelerine zemin hazırlamıştır. 1934 İskân Kanunu’nun ardından Tunceli, Erzincan, Bitlis, Siirt, Van, Bingöl, Diyarbakır, Ağrı, Muş, Erzurum, Elazığ, Kars, Malatya, Mardin ve Çoruh illerinden 5 bin 74 hanede yaşayan 25 bin 831 kişi Batı Anadolu’da zorunlu iskâna tabi tutulmuştur (Tesev -Kurban, Yeğen, 2012: 49).
1990’larda hayata geçirilen yerinden etme faaliyeti hacmi bakımından öncekilerle kıyaslanamazdı. On yıl kadar bir süre içinde 3 bin kadar köy ya da mezra yakılmış ve buralarda yaşayanlara herhangi bir olanak ve yer verilmeden boşaltılmıştır. Köylerin boşaltılması süreci binlerce vatandaşın yerinden edilmesine neden olurken aynı zamanda sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel birçok soruna da sebep olmuştur. 2019 yılını gelindiğinde Türkiye'nin batı metropollerine yerleşmiş göç etmek zorunda bırakılmış Kürtlerin sayısı 10 milyonu geçmiştir. İstanbul, Mersin, Adana, İzmir gibi büyükşehirlerde yaşayan Kürtlerin sayısı Kürt illerinde yaşayan kişilerin sayısıyla neredeyse eşit duruma gelmiştir. Siyasal iktidarın güvenlik merkezli bir yaklaşımla Kürt sorununa yaklaşımı seçim mitinglerinde kitlelere tekrarlattığı ‘tek devlet, tek ulus, tek bayrak, tek vatan' anlayışı, ulus devlet yapısının siyasal, sosyal ve kültürel alandaki tekçilik ve bütünlükçülük vurgusu yeni ayrışma kaynaklarının harekete geçmesine neden olmuştur.
Şu anda sayısal olarak en fazla Kürt'ün yaşadığı şehir olan İstanbul, tüm seçimlerde olduğu gibi yerel seçimlerde en fazla ön plana çıkan ve siyasi partilerin en çok önem verdikleri şehir olmuştur. İstanbul 16 milyon insana ev sahipliği yapmakta ve Türkiye nüfusunun hemen hemen yüzde yirmisini oluşturmaktadır. İstanbul ayrıca Türkiye’nin ekonomik ve sosyo-kültürel başkentidir. İstanbul’da kayıtlı seçmen sayısı bu seçimlerde 10 milyon 560 bin 963 olarak duyurulmuştur. Kayıtlı seçmenlerden 8 milyon 548 bin 585’i oy kullanmış ve katılım oranı yüzde 84 civarında olmuştur. Siyasi iktidar ve ekibinin seçimlerde İstanbul’da yaşayan 4 milyon Kürt vatandaşını ve onun değerlerini, gücünü görmemesi, görmek istememesi bunun üzerinden milli/ırkçı bir cephe yaratması iktidara kaybettirmiştir. Diğer metropol kentlerde de durum bunu gösterir niteliktedir.
Seçim sonuçları ülkedeki iç barış için bir fırsat olarak değerlendirilebilinir. Politika yapıcıların oluşturduğu ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı durumun tersine aynı kenti ve yaşam alanlarını paylaşan Kürtlerin, Türklerin ve diğer halkların birbirlerini anlamaları, sorunlarını ortaklaştıracağı politikaların yerelden üretilmesi bağlamında seçim sonuçları bir fırsat sunuyor. Yerelde yaratılan CHP/HDP ittifaklı seçim sonuçları, metropol kentlere göç etmek zorunda kalmış, aynı zamanda politikleşmiş Kürt seçmenlerin taleplerini karşılayacak mı, ülkenin iç barışının sağlanmasına evrilecek mı asıl önemli olan bu.