Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin ekonomik krizinin olgunluk çağına girdiği yıldı. Kimilerine göre kriz geride kaldı, eleştirel iktisatçıların çoğuna göre ise toplumsal sorunları ağırlaştırarak, farklı bir hale bürünerek seyrine devam ediyor. Yaşadığımız çöküntü ve yılın ikinci yarısına yayılan zayıf toparlanmayı bir buhran başlangıcı olarak nitelemesem dahi 2020’ye devrolan sorunların büyüklüğüne işaret etmeyi gerekli buluyorum. Bu köşede de sıklıkla ele aldığım üç ana başlığa yılı kapatırken tekrar dikkat çekmek istiyorum.
KREDİNİZİ NASIL ALIRDINIZ?
2019 yılı başlangıcında devlet bankalarının yeniden seferber edilmesiyle canlanan kredi piyasası takip eden aylarda susuz kaldı. Yıl sonuna doğru ise yeni bir atılım sergilendi. Birçok gözlemci kredi öncülüğünde büyüme modelinin çarklarının yağlandığını düşünse de, söz konusu kredi canlanması tüketici kredileri ağırlıklı bir seyir izledi ve devlet bankaları olmasa gerçekleşmeyecekti. Bu sorunlar yanı sıra, Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin yeni yatırımlara henüz zemin teşkil edip etmediği bilinmiyor.
2020 yılına devrolunan en önemli başlıklardan birisi kredi kanalının nasıl işleyeceği ve 2020 yılının ikinci yarısında belirginleşen, durgunlaşma olarak adlandırdığım sürecin ne kadar uzayacağı. Yıl sonuna kadar inşaat ve enerji sektörleri ağırlıklı 46 milyar TL’lik kredinin sorunlu kredi olarak tasnif edilmesi emrinin eylül ayında verilmesi kredi arzına olumsuz etkide bulunacak bir işlemse de esas amaç bankaların bilançolarının düzenlenmesi ve hızla tekrar kredi verilmesi idi. Ancak karar sonrasındaki müzakereler bankaların elini rahatlatacak kısmi revizyonlara neden oldu ve bu işlem henüz tamamlanmadı. Bankaların kendilerinin 2020 Mart’ına kadar bir varlık yönetim şirketi oluşturarak sorunlu kredileri elden çıkarma çabası ise 2019’da henüz halledilememiş başka bir temizliğe işaret ediyor. Dolayısıyla toplamın yüzde 6’sına doğru adım adım ilerleyen tahsili gecikmiş alacak sorununun nasıl ve ne kadar hızla çözüleceği önümüzdeki birkaç ayın en önemli gündem maddesi.
Devlet bankalarının çeşitli faizsiz ya da çok düşük faizli kredi kampanyaları için kullanımı ve “ha gayret” ittirme 2020 yılında devam edebilir, fakat yeterli yatırım yokken, sorunlu kredi dağları çözülmemişken bu iş hallolmuş demek uygun durmuyor.
YURTDIŞI KALMAYACAK İÇERİDE TAKAS VERELİM
2019 yılının en önemli gelişmelerinden birisi Türk bankaların yabancı bankalara Türk Lirası borç vermesine getirilen kısıtların devamı ve uluslararası takas piyasasındaki oyuncuların cezalandırılması idi. Uzun vade ile Türk Lirası'na erişim için de kullanılan Londra swap piyasasına Türkiye’den bankaların işlem limitleri üzerinden yapılan müdahaleler en belirgin şekilde mart ayı sonunda uluslararası piyasada gecelik TL faizinin fırlamasına ve TL’nin daha hızlı değer kaybının engellenmesine aracı oldu. Doların değer kazanmasına oynayanları kendince cezalandıran ekonomi yönetimi Türkiye’den bankaların uzun vadeli fon için de kullandığı bir kaynağı kesince ortaya uzun vadeli TL temini sorunu çıktı.
Şimdi bir yandan TCMB yurtiçi swap piyasasını kullanarak bu ihtiyacı karşılamaya ve daha uzun vadeli TL sağlamaya çalışıyor, diğer yandan BDDK (18 Aralık’ta alınan kararda görüldüğü üzere) vadesine 7 gün ve daha az kalan swap işlemlerinde limiti yüzde 10’a çekerek yabancı yatırımcıları uzun vadeli TL pozisyonlara doğru itmeye çalışıyor.
Çözülmeyen yabancı para mevduatları ve dinmek bilmeyen döviz talebinin yarattığı sorunlar karşısında bankaların likidite ihtiyacını karşılamak ve rezervleri şişirmek gibi işler gören TCMB swap işlemlerinin, Londra piyasası boyutlarına erişemeyeceği bariz. Ancak 2019’da kotarılan devridaim makinesi neye ne kadar merhem olacak biraz daha beklemek gerekiyor. BDDK’nın “ha gayret” TL’ye ittirmelerinin sermaye girişlerinin komposizyonuna nasıl bir etkide bulunacağı da 2020’nin ilk aylarının gündemi olacak.
ÜÇ VAKTE KADAR
Kısacası ekonomi yönetiminin kendisinin cevap veremeyeceği birçok soru var: Kredi kanalı devlet bankaları seferberliği ve şemsiyesi bu ölçülere varmasa nasıl işler? Ne kadar ve nasıl bir vade ile finansal yatırım gelecek? Bu üretken yatırıma nasıl dönecek? Ancak milyonların doğrudan Erdoğan yönetimine ve uzantılarına sorduğu temel soru işsizlikle ilgili. Türkiye’de tarihin en yüksek resmî işsizlik oranlarından birkaçı sene başında ve sonbaharda kaydedildi. Piyasa temelli refah sunma, borçlandırma, daha fazla çalıştırma ve “ha gayret” sorunlar atlatılacak söylemi; yeni iş olanaklarının yaratılamadığı, en büyük istihdam projesinin çukur kazmaya dönüştüğü bir ülkede pek fayda etmez.
Türkiye’de haftada 40 saat çalışmak isteyip çalışamayanlar, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar gibi gruplar hatırı sayılır bir kitle oluşturuyor. Başka bir deyişle işgücü piyasasıyla ilişkisi mevcut çalışanlardan daha netameli olan milyonlarca insan mevcut. Örneğin, emek piyasasına kolayca dönemeyeceği varsayılanları dışarıda bırakarak birikimin koşulları sağlandığında yeniden çalışmaya başlayacağı tahmin edilenleri göz önüne bulundurduğumuzda (bu hesap başka bir çalışmanın konusu ve DİSK’in geniş işsizlik oranından farklılık arz ediyor) 6 milyonu aşmış bir “akıcı artık nüfus”tan bahsedebiliyoruz. Mevcut artık nüfus havuzu, çalışanların ücretlerinin baskılanması ve çalışma koşullarının kötüleştirilmesi için işlevsel, ancak varlığı başka bir dert. Çünkü bu milyonlar, borçlandırmayla da olsa daha fazla tüketim olanağı sunarak destek devşiren bir kitle partisinin kaslarını fazlasıyla zorluyor.
2009 sonrasında yeniden 2019’da tarihinin en düşük destek seviyelerine inmiş olan yönetime yol görünmesi olasılığı, üç vakte kadar işsiz kalacak olanların itirazı yukarıda değindiğim “tehlikeli” kesimlerinkine eklenirse daha da artacak. Sahi, biz 2020’ye girerken neden dünyanın en büyük çukurlarından birisini kazmayı tartışıyoruz? Kısmen de içine düşmüş bulunduğumuz derin çukur yüzünden olmasın.
SORUNLAR YUMAĞI
Kısacası 2020’ye bir sorunlar yumağı devroluyor. Vaatleri yerine getirmek açısından bakiye yetersiz. Ancak “ha gayret” diyerek, “-mış gibi” yaparak, ses çıkaranı bastırarak yönetmek mümkün. Sermayenin geniş kesimlerini, bulundukları aynı gemide tutmak bu sayede mümkün. Zaten böyle yapıyorlar. Halkta büyük bir öfkeyi besleyerek de olsa aynı tarzda yönetmeye devam ediyorlar.
2020’nin bu sorunlar yumağının çözüleceği olmasa dahi, alternatiflerin daha fazla dillendirileceği bir yıl olması dileğiyle.