Bir süredir Avrupa’da, ABD’de ve Çin’de yaşanan gelişmelerle
ilgili yazıyorum. Türkiye üzerine en son Ekim ayında yazmıştım, yıl
sonuna yaklaşırken ekonomideki gelişmeleri özetlemek için Türkiye
gündemine geri dönüyorum. Bu yazıda birkaç temel göstergeyle
gelişmeleri özetleyeceğim.
EKONOMİK KRİZ BAŞLADI
İlk olarak büyüme verisinden başlayalım. Mevsim ve takvim
etkilerinden arındırılmış Gayrisafi Yurtiçi Hasıla verisine
baktığımızda, iki çeyrek üst üste ekonomik daralmanın yaşandığını
görüyoruz. İkinci ve üçüncü çeyrekte ekonomi yüzde -0,2 oranında
küçüldü. Yani Nisan’dan Eylül’e kadar süren bir krizden
bahsedebiliriz. Dolayısıyla 2024 yılı bir kriz yılı oldu.
Tıpkı 2018’deki döviz krizi sonrasındaki faiz artışlarının
ardından 2019’da bir kriz yılı olması gibi. 2019 ve 2024 yıllarının
bir başka benzerliği her iki yılda da yerel seçimlerin olması ve
faiz artışlarının üzerine gelen yerel seçimleri her iki dönemde de
muhalefet güçlerinin kazanmasıdır. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanlığı ve
parlamento seçimlerinde büyüme, yerel seçimlerde kriz döngüsü, son
iki seçimdir sürüyor.
Büyüme verisine harcamalar yönünden baktığımızda, bir önceki
yıla göre iç talebin katkısının dramatik bir şekilde daraldığını
görüyoruz. 2023 ile 2024 arasında sadece tüketimin yaptığı katkıya
baktığımızda yaklaşık üçte bir düşüş görebiliriz. Buna karşılık net
ihracatın büyüme katkısında artış görülüyor. Elbette bu ihracatta
büyük atılımlar gerçekleştiği için değil, ithalatın daralması
nedeniyle gerçekleşiyor. Bu açından da Türkiye ekonomisinin tipik
özelliği sürüyor diyebiliriz: Mevcut üretim koşullarında cari fazla
kriz demektir.
SANAYİ ÜRETİMİ DARALIYOR
Sanayi üretimindeki gelişmeler de büyüme verisiyle örtüşüyor. En
son açıklanan Ekim ayı verisine göre sanayi üretimi yıllık olarak
yüzde 3,1 azalmış durumda. Yıllık verinin seyrine baktığımızda ise,
sanayinin Mayıs ayından beri bir önceki yıla göre daraldığı
görülüyor.
Kovid-19 salgını ve sonrası dönemde yaşanan güçlü ekonomik
büyüme sonrasında, özellikle de Şimşek programının bir parçası
olarak faizlerin artırılması eşliğinde sanayideki daralama,
ekonomik kriz ile uyumlu ilerliyor.
Büyümenin sektörel bileşimine baktığımızda ise, 2018 sonrasında
çöken inşaat sektörünün ilk kez uzun yıllar sonra hem de yüksek
faiz ortamında yeniden büyümeye pozitif kaktı yaptığını görüyoruz.
Bunda elbette deprem bölgesinde süren inşaat faaliyetlerinin etkisi
var. İnşaat sektörünün büyümeye yaptığı katkı öne çıkarken,
sanayinin büyüme katkısı üçüncü çeyrekte negatif oldu, yani sanayi
sektörü genel büyüme verisini aşağı çekti.
İŞSİZLİKTEKİ MUAMMA
Ekonomik kriz ve sanayideki daralma verisiyle aynı yönde hareket
etmeyen gösterge işsizlik. Manşet işsizlik verisine baktığımızda
ekonomik kriz ve sanayideki daralma ile uyumlu hareket etmeyen,
adeta donmuş bir seyir görüyoruz. İşsizlik yüzde 8,8 düzeyinde.
Yani ekonomi yüzde 5 büyüdüğünde de, yüzde -0,2 küçüldüğünde de
işsizlik verisi değişmedi diyor Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
bize.
Bu tuhaf durum, bir ölçüde işsizlik verisinin dayandığı ankette
yer alan tanımdan kaynaklanıyor. TÜİK’in işsiz tanımı şöyle:
‘Referans haftasında istihdamda olmayan, son dört hafta
içerisinde aktif olarak iş arayan, iş bulduğu takdirde 2 hafta
içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kişilerden oluşmaktadır’.
Takdir edersiniz ki bu oldukça dar bir tanım ve ekonominin geneli
ile ilgili açıklama gücü oldukça sınırlı. Bu nedenle yine TÜİK
tarafından sağlanan geniş tanımlı işsizlik göstergelerine
bakılabilir.
Bu bağlamda Atıl İşgücü Oranı verisini takip etmek daha uygun
olacaktır. Buna göre Atıl İşgücü Oranı 2024 Ekim ayında, 2023’ göre
6,3 puan artarak yüde 27,6’ya ulaşmış durumda. Zamana bağlı eksik
istikdam ve işsizlerin bütünleşik oranı da yüzde 18,5 seviyesine
çıkmış durumda. Kısacası, manşet veri krizi yansıtmasa da
detaylarda krizin etkilerini görebiliyoruz.
ENFLASYON?
Bilindiği gibi enflasyonu kontrol etmek için uygulanan, Hazine
ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in adıyla anılan Şimşek Programı,
enflasyonun nedeni olarak iç talebi görüyor ve bunu azaltmak için
reel ücretlerin baskılanmasını ve borçlanma maliyetlerini yükselten
faiz artışlarını uygulayarak, ekonominin yavaşlamasını amaçlıyor.
Buna ek olarak, TL’nin reel olarak değerlenmesi de, enflasyonla
mücadele programının bir parçası olarak uygulanıyor. Yani Şimşek
programı, enflasyonun ancak ekonomik krizle kontrol edilebileceği
inancına dayanıyor.
Bu açıdan bakıldığında 2024’te enflasyonun seyri bize birkaç şey
söylüyor. İlk olarak, ekonomi yönetiminin gücü asgari ücretliye
yeterken fiyat belirleme gücü olan firmaların ‘beklentilerini
çıpalamaya’ yetmedi. Yani enflasyon, bu firmaların fiyatlama
davranışlarının ittirmesiyle yüksek kalmayı sürdürüyor.
İkincisi, enflasyon üst gelir gruplarının oluşturduğu talebin
sürmesi nedeniyle beklendiği kadar ivme kaybetmiyor. Tüketim malı
ithalatının bir türlü gerilememesi, hatta lüks tüketim mallarında
rekor satışlar yapılması bunu gösteriyor. Yani, zaten zengin olan
kesimler yüksek faizin getirdiği ek zenginlik etkisiyle harcamaya
devam ediyor.
BU KRİZ ŞİMŞEK’E YETECEK Mİ?
Şimşek programı, iktidar bloku içindeki bir uzlaşıyı ve dengeyi
temsil ettiği için bir ‘şok terapisi’ programı olarak
uygulanmamıştı. Ve yine bu sebeple de, ağır çekimde ilerleyen ve
derin bir ekonomik kriz yerine ekonominin durgunlaşması ile karşı
karşıyayız. Önümüzdeki soru şu: Bu kriz, Şimşek programının kendi
amaçlarını gerçekleştirmek için yeterli olacak mı? 2025 yılında bu
sorunun yanıtlarını göreceğiz.
Tüm bu denklemde emeğin durumunu yılın kalan son yazısında,
haftaya ele alacağım, ama şimdilik Birleşik Metal-İş Sendikası’nın
7 fabrikada, 1.600 işçiyle başlattığı ve yasaklama kararına rağmen
halen devam eden grevi selamlamakla yetineyim. Şimşek
programı, enflasyonu düşürme sürecinin tüm maliyetini emeğiyle
geçinen milyonların sırtına yüklüyor. Buna karşı geliştirilecek
itirazın seyri, 2025 yılını şekillendirecek en önemli gelişmelerden
biri olacak.
Bu vesileyle kısa bir notla yazıyı kapatayım: 21 Aralık
Cumartesi günü saat 16.00’da, Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nde “Krizin
Gölgesinde En Uzun Beş Yıl Türkiye’de Kriz, Siyaset ve Sermaye”
kitabımı konuşacağız, ilgilenen dostlara duyurmak istedim.