Gözler hep yukarıda. Daima yukarıda. Ne diyordu Superman: "Yukarı , yukarı ve ileri..!" Düşmemek için de yere bakmamak gerek. "Koş! Yoksa düşersin"deki gibi "Uç! yoksa düşersin" durumu hakim. Bu duruşu bozmayacak şekilde bir karar açıkladı Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Türkiye Futbol Federasyonu geçtiğimiz hafta: "Hedef 2024!" dediler ve Türkiye'nin Avrupa Şampiyonası adaylığını açıkladılar. Türkiye 5. kez aday olmuş oldu böylece Avrupa Şampiyonası ev sahipliğine.
Yüksekten uçuyorduk ya hep yine yüksekten uçulan açıklamalar vardı adaylık duyurusu sırasında. Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın internet sitesindeki haberden ara başlıkları vermek gerekirse, "Avrupa'da bir numarayız" (o sırada Avrupa'nın 1 numaralı kupasında hiç bir Türk takımı yok), "Ulaşım konusunda bir sıkıntı yok" (daha sonra Fenerbahçe'nin UEFA Avrupa Ligi maçı'ndaki Krasnodar maçı nedeniyle Kadıköy'de yollar 16.00'dan itibaren kapatıldı). Ve bir de direkt alıntı yapalım Yıldırım Demirören'den, "Bundan sonra hepimize düşen görev, futbolumuzun marka değerini en yüksek seviyeye çıkarma mücadelesi yapmak" (o sırada Beşiktaş-Fenerbahçe ve Bursaspor-Fenerbahçe maçlarında sahaya taraftarlar girdi. Tribünde maç izleyen sayısı da ortalama olarak 2 bin kişi azaldı.) Ve tabii ki bunlar da yükseklerden örnekler.
Aşağılara bakmak lazım biraz da. İbretle takip ettiğim ve ardı arkası kesilmeyen futbol maçında kavga haberleri son zamanda zirve yaptı. Son bir yıl içinde "maç , kavga" kelimelerini yan yana koyup arattığınızda karşınıza sayısız haber çıkıyor. En günceli de 2 gün öncesinden: "Esnafspor ve Güney Adanaspor arasında oynanan amatör küme maçında futbolcular tekme tokat birbirine girdi, hakem 15 kırmızı kart gösterdi" Hem 20 gün öncesinden bir haberle devam edelim: "Gaziantep'in İslahiye İlçesi'nde, amatör maç sonrası statta başlayıp dışarıda devam eden gerginliğe polis biber gazı ve copla müdahale etti. Olaylarda 2'si polis 3 kişi yaralanırken, 5 kişi de biber gazından etkilendi." Geçen senenin sonunda bir haber daha ilginç: "Samsun'da amatör futbol maçında iki takım futbolcuları arasında çıkan kavgada 4 futbolcu yaralanarak hastanelik oldu." Zonguldak'a gidelim: "Amatör Süper Lig’de mücadele veren Kilimli Belediyespor, kendi sahasında Devrek Belediyespor’u ağırladı. Devrek Belediyespor’un 2-1 üstünlüğüyle sona eren maçın bitiş düdüğüyle yumruklar havada uçuştu. Maçta bir futbolcunun ise kolu kırıldı." Son olarak da en çok önem verdikleri stadyumun yer aldığı Konya'da, Antalyaspor ile oynanan maçta sahaya yabancı maddeler atıldı ve locada yöneticiler arasında kavga çıktı. Fenerbahçe - Beşiktaş derbisinde sahaya bir kişi girdi, Fenerbahçe'nin Bursasporla oynadığı maçta saha giren bir taraftar Volkan Şen'in yanına kadar elini kolunu sallaya sallaya geldi. Bursaspor yöneticisi de polis nezaretindeki bu genci kurtarıp(!), göğsünü gere gere savundu sahaya giren genci. Konya'daki süper kupa maçında da Galatasaray-Beşiktaş maçında yaşanan taraftar olaylarını ekleyelim.
Daha böyle bir sürü haber bulmak mümkün, zira artıyor sayısı da. Bu garip ve hazin şiddet içeren olaylar dışında içermeyen olaylar da var. 2 hafta önce Gümüşhane’de Ankaragücü'yle oynanan müsabakada Gümüşhaneli Bakan Naci Ağbal ve Gümüşhane Valisi Okay Memiş’in maça gelmesi nedeniyle maç durduruldu ve şeref tribününe sahanın içinden geçmelerine izin verildi. Amed Sportif takımının futbolcuları polis tarafından dövüldü, takımın oyuncusu Deniz Naki 'terör propagandası' yapmaktan beraat etti, deplasman maçlarına taraftar götürülmesine izin verilmedi, Amed Sportif'in deplasman maçlarında tribüne kimlik kaydı doğu illerinden birinde olanlar maça alınmadı, Diyarbakır Belediye Başkanı, (atanmış kayyım!) Amed Sportif takımın adını değiştirmek mecburiyetiyle tehdit etti. 2016'nın Ekim'inde de Türkiye - Kıbrıs Rum kesimi 21 yaş altı takımları maçın sonunda kavga etti.
Bu kavgaların Avrupa Şampiyonası adaylığıyla ne ilgisi mi var? Eğer adaylık sonuçlandığında Türkiye 2024'te bu turnuvanın ev sahibi olacaksa maça kimler gidecek, gidebilecek, gitmek isteyecek ya da sokaklarda izleyecek? Tabii ki yukarıdaki olaylara karışan kişiler. Futbolun daha oyundan ibaret bir şey olduğunu algılayamamış, her ufak tartışmayı, anlaşmazlığı kavgayla bitirme yolunu seçen düşünce alt yapısına sahip futbolsever(!) kitle varken, Bakan Çağatay Kılıç, adaylık basın açıklamasında Türkiye'nin altyapı konusunda güçlü olduğunu belirtse de stadyumların varlığı organizasyon yapmak için, seçilmek için yeterli mi? Yeterli altyapıya gerçekten sahip mi Türkiye?