Birleşik Arap Emirlikleri'nin yedi parçasından Şarca'da, 'Ufuk' teması ile 21'incisi düzenlenen uluslararası 'İslâm Sanatları Festivali' başladı. Gülay Semercioğlu'nun yalın, kadınsı ve güncel motiflerinin yanında Türk kaligrafi ustalarıyla ayrıca değerlenen etkinlik, 19 Ocak'a dek sürecek. Festival Japonya'dan ABD'ye, Suudî Arabistan'dan Brezilya'ya onlarca ismin çağdaş yapıtları üzerinden, dünyada yaşatılan 'İslâm sanatı' tabirine dair yeni önermelerde bulunuyor.
ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye'den çekileceğini ima ettiği son açıklamalarının da refakatinde, dengelerin yine değiştiği Ortadoğu'da bir ülke: Birleşik Krallık'tan bağımsızlığını 1971'de kazanmış Arap yarımadası ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bu. Yarımadanın güneydoğusunda, 10 milyona yaklaşan toplam nüfusu ve federatif yönetimdeki yedi ayrı emirliği ile kültür - sanatta kendi küresel 'marka'larını oluşturmak adına, muazzam ama öyle böyle değil, çok pahalı yatırımlarda bulunuyor.
Ülkenin, toplamda yüzde 17'yi bulan kesimi Emirlik halkından oluşurken, geri kalanını - üstelik beş yıl önceki resmî verilere bakacak olursak - bölgeyi hem inşa eden ve hem de kalkındıran, her renk 'yakalı', 'yabancı işçiler' oluşturuyor. Bunlara ekonomi, turizm, kültür ve ticaret ile inşaat işçileri dahil tabii. Bu da bir anlamda ülkeyi, elinde tuttuğu doğal ve finansal zenginliklerden kaynaklı, bitmez tükenmez faaliyetten ötürü, durmak bilmeyen bir şantiyeye ya da görebilen için bir tür ABD, Fransa, Kanada ya da İngiltere'ye yakınlaştırıyor. Ülkedeki çok kültürlülük, otelleri, alışveriş merkezleri, yabancı kaynaklı eğitim kurumları, etrafınızda savrulan on binlerce dolarlık taşıtları ve küresel markalarından da kendini belli ediyor.
Özellikle, ülkeyi oluşturan yedi emirlikten Şarca (Sharjah), 14'üncüsü 7 Mart'ta başlayacak güncel sanat bienaliyle, bölgenin doğal sosyal ve kültürel dokusuna sırtını dönmeyen yapıt ve etkinlik anlayışı ve Şarca Sanat Vakfı gibi yapılanma modelleri ile, bugünün küresel sanat takviminde saygın adresler arasında geliyor. İçinde bulunduğumuz yıl ise, ülkenin kurucusu sayılan Şeyh Zaid Bin Sultan El Nahyan'ın yüzüncü doğum günü olarak kutlanmakta.
Diğer yandan, BAE Federal Yüksek Konsey Üyesi, Şeyh Dr. Sultan bin Muhammed El Kasımî tarafından yönetilen Şarca'da, 21 yıldır yapılan bir diğer girişim olan ve bu yıl yine El Kasımî himayelerinde düzenlenen 'İslâm Sanatları Festivali', her yıl farklı mekân ve farklı başlıklar altında düzenlediği atölye ve sergileriyle, özellikle Türkiye'de 'İslâm sanatı' dediğimizde akla gelebilecek her nevî klişeyi sarsıcı bir tavır gözetiyor. Festival bu yıl 'ufuk' teması ve dile kolay toplam 226 paralel başlığı ile birçok buluşmaya zemin hazırlayarak çoğunlukçu ve demokratik nice okuma ve önermede bulunuyor.
BAE'de daha önceki senelerde katıldığım Art Dubai çağdaş sanat fuarı veya Şarca Bienali haricinde, benim de bu sene - İstanbul Pi Artworks sanat galerisi referansı ile - ilk kez resmî davet aldığım festival, Şarca Sanat Müzesi, El Majaz Sahilboyu, Maraya Sanat Merkezi, Kaligrafi Meydanı ve Şarca Kaligrafi Müzesi'nde izleniyor.
Etkinlikte bu yıl, soyut, ürettiği ışık - gölge oyunları ile 'manyetik' etkili denebilecek, kültür ve inanç adına motifler yumağı Türkiye'nin ruhunu, eserlerinin 'tenine' sindirmeyi başaran, emek yoğun olduğu kadar kadınca duyarlığıyla ve metanet meyvesi yapıtlarıyla da tanıdığımız Gülay Semercioğlu da yer aldı.
Festivale, uzun yıllar birlikte çalıştığı ve Londra'da da bir şubesi bulunan Pi Artworks İstanbul galerisi kurucusu Yeşim Turanlı ile katılan Semercioğlu, Anadolu'nun geleneksel halı ve dokuma desenleri ağırlıklı büyük boy yapıtlarının evriminde evvelâ resim sanatında kendini geometrik dev soyutlamaları ile öne çıkaran, ancak daha sonra ortaya koyduğu endüstriyel, renkli, kilometrelercelik metal tel ve sınırsız sayıda çivi ile özgün bir üslûp yakalayan, çalışkan ve sabırlı bir sanatçı. Kendisi bu süreçte eserlerini örme, dokuma ve uzatmadan oluşan özel bir teknikle hayata geçiriyor. Bu üretim tekniği sanatçıya bir tür meditasyon imkânı da tanırken Semercioğlu'nun bir nevî heykeltıraşlık yaptığını ileri süren eleştirmenlere yönelik yorumu, eserlerinin yalın bir dille ortaya konulmuş olması biçiminde oluyor.
Gülay Semercioğlu'nun çalışmalarında uzaktan algı ile yakının, karanlık ve aydınlığın, simetri ve asimetrinin izleyici üzerindeki etkisi, en az kullandığı tellerin sayısı kadar fazla çağrışıma gebe aslında. Varoluşun çilesini, direnişin tutarlılığına yakılmış ısrarlı birer görsel ağıda tercüme eden sanatçı, tıpkı üç sene önceki İngiltere sergisi 'Teldeki Kadın'da görüldüğü üzere, evliliğe zorlanan çocuklar veya kadın cinayetleri gibi gündem maddeleriyle de adından söz ettiriyor. Aynı sanatçının erotik veya kinetik serisi de, bulunduğu noktayla yetinmeyişinin ispatları olarak, kayıtlara geçiyor.
Ortadoğu dünyasına dair geometrik bir bezemeyi devasa bir Lego duvar yerleştirmesi ile Şarca Müzesi'nde sunan ABD'li sanatçı, müstear isim ile çalışan 'Brick Bending' de, etkinlik açılışında yaptığımız konuşmada, heyecanını gizlemiyor. Çocukların farklı kullanım biçiminden dolayı yapıtlarına büyük ilgi gösterdiklerini ve eserlerinin dokunulmaz olmadığını kaydeden sanatçı, her bir işinin biricik olduğunu belirtiyor. Yaptığı eserleri yapıştırmadığını ve hem erişilmez hem de dönüşken oluşunu sempatiyle karşıladığını anlatan Sanders, bu aşamada eserlerinin aynı anda kırılgan ve kalıcı oluşunu da sevdiğini vurguluyor. "Eğlence ciddi bir iştir ve ben eğlenceyi son derece ciddiye alırım" diyen sanatçı, geometriye duyduğu ilgiden ötürü sanat yolculuğunda İslâmi sanat ve tasarım geleneğiyle buluştuğunu aktarırken, bu geleneğin sihri karşısında hayretini gizleyemediğini ve BAE'de rastladığı hemen her geometrik motifin, günümüzde ABD'deki birçok yapı, tasarım nesnesi ve sanat eserinde gayet alenî biçimde kullanılarak benimsendiğini bilhassa belirtiyor.
Kariyerine edebiyat eğitimi alarak başlayan, Shakespeare'i çok seven ve kaosa hayran 13 yaşında bir kızı olduğunu aktaran Sanders, tümüyle deneye ve deneyime dayalı olan ve hiçbir dijital ön çalışma ile oluşturmadığı yapıtlarını, üç boyutlu olarak da yaptığını ve ışık ve gölgenin de eserlerine meydan okuyan, yapıcı detaylar olduğunu söylüyor. Festivale Lego ile 10 Noktalı Geometri isimli yapıtı ile katılan Sanders, bir dil olarak soyutlamadan beklentisinin, saf, her tür sınırlamadan uzak olması olduğunu ve her izleyicinin yapıtla kendi bireysel ilişkisini kurarak onu keşfetmesi olduğunu aktarıyor. Soyutlama ile belli bir mesajı kör gözüm parmağına biçimde seyircisine dayatmaktansa, onu, evrenselliğin bir tezahürü olduğu için seçtiğini söylüyor; Jeff Sanders.
Festivale Suudî Arabistan'dan katılan kadın sanatçı Esme Bahmiyyim ise, çalışmalarında geri dönüşümlü malzeme kullanarak, günümüz tüketim toplumu ve popüler kültürünü, geleneksel sanatın diliyle harmanlayan eleştirel eserler ortaya koyuyor. 'Gökyüzünde kaç yıldız var' isimli sunumunda farklı yorum ve başlıklar altında eserlerini sunan Cidde Kral Abdül Aziz Üniversitesi Resim ve Güzel Sanatlar Bölümü'nden doktora sahibi sanatçı, yaptığımız konuşmada eserlerindeki evrensel, hümanistik detayları ve ülkesindeki son sosyal gelişmelerin kadınlar üzerindeki etkisini şöyle özetliyor:
"Söz gelimi, yapıtlarımdan bir tanesinde bir melek, ellerini uzatmış biçimde hayretle 'Bu dünyaya ne olmuş, insanların bu hali nedir? Bebekler niçin öldürülüyor? Bu hastalıklar niçin devam ediyor?' diye soruyor, gökyüzündeki bu melek bizler için kaygılanıyor yani. Bu melek üzerinden söylemek isterim ki, hepimiz birbirimizi sevmekle yükümlüyüz. Barışa çok ihtiyacımız var. Gökyüzünün doğusu, batısı olur mu ? Bu dünyanın problemi. Yani kalkıp, ben ABD'liyim, ben Fransızım, ben Norveçliyim dedin... Hayır, hepimizin kalbi bir. Derdi bir. Hepimiz insanız. Hepsi bu. Yani kalkıp, ABD'deki veya Hindistan'daki bir kaplanı birbirinden ayırıyor muyuz? Hayır. O da hayvan. Kaplan. Hepsi bu.
Öte yandan bir sanatçı olarak kendimi son derece özgür hissediyorum. Yaratıcılığım sayesinde devlet tarafından bu tür etkinliklerde yer alabiliyorum. Bu yıl bir çok etkinliğe katıldım. Yani niye özgür olmayayım ki? Kalemim, elim özgür. Yapıtlarımda geleneksel İslâm sanatı ve el yazmalarını temel alırken, gündelik malzeme kullanıyorum. İnsanlara bu Arabî kültürün zenginliğini yansıtmak istiyorum.
Bir sanatçı olarak şu dönemde en çok ilgilendiğim konu, biz kadınların özgürlüğü. Bize tanınan imkânlara bakıyorum, eşlerimizin tanıdığı olanaklara ve güzel sözlere bakıyorum. Yani siz niçin bunu göremiyorsunuz ki? Bizlerin bunun da ötesine geçmemiz gerekiyor. Her kadın, gökyüzünde bir yıldız aslında. Kimsenin size ne olduğunuzu dayatmasına müsaade etmeyin. Bu, hayattaki en önemli şey. Gelecek demek, barış, iyi bir aile demek benim için. Her şeyi paylaşmak ve etrafımızdakilerle değil, içimizdekilerle de bunu yapabilmek demek.
Ülkemizde son dönemde bize çok fazla olanak tanındı. Ama daha önce bu mümkün değildi! Bizim bunları yapabildiğimizi görenler, şimdi buyurun, devam edebilirsiniz diyorlar. Eskiden büyüklerimiz, babalarımız yaptığımız her şeye hayır deyip dururdu. Ama şu an bunu yaşamıyoruz. Artık içimizdeki karanlık ruhu yok etmenin zamanıdır."
Etkinlikte 'Ufuk' temasına paralel olarak '4' adlı geometrik soyutlama yerleştirmesini sunan, Dubai - BAE'de yaşayan, yüksek lisansını NY'de yapan sanatçı Nima Nabawi ise, yapıtında toplam 64 adet 'mükemmele özdeş' el çizimi parçayı yan yana getirerek, gündoğumu ve gün batımının 'soyut bir peyzajını' bizlerle paylaşıyor. Hayatın adeta 'elektrografisini' çıkaran Nabawi, yaptığımız görüşmede eserinin 32 bin çizgiyi bir araya getirdiğini, genel manzarada 'ufku' betimlerken, parçaların her birinin yakınlaştığında kendi içlerinde giderek soyut ve matematiksel bir çehreye büründüğünü belirtiyor.
Her bir 'levha'yı ortalama beş saatte ürettiğini aktaran Nabawi, seçtiği renkleri gündoğumu ve günbatımından ilhamla tayin ettiğini, bununla birlikte her parçanın da bir diğerinden geometrik olarak birer derece farklı olduğunu söylüyor. Eserinin dış görünüş itibarıyla 'nefes alıp verme' halini de çağrıştırdığını reddetmeyen sanatçı, hayli 'meditatif' bir eylem olarak ürettiği eserlerini de yine gün ve geceye atıfla, günde iki kez yaptığını iletiyor.
Festivale NY'den katılan Jonathan Sims ise, yerleştirmesinde 'çiçek dürbünü/kaleydoskop' etkili bir ışık-gölge yelpazesini Şarca Müzesi'ne taşımış. Sims'in yapıtı, dünyanın çeşitli kültür ve yapılarındaki geometrik bezemeleri hemzeminde buluşturarak bir nevî estetik festival yaşatıyor. Sanatçı, söz gelimi Şam - Suriye'deki Ümeyye Camii (715), İspanya Granada'daki Elhamra Sarayı (1238-1358), Niğde'deki Sungur Bey Camisi (1335) ve Özbekistan'daki Bolo Haouz Camisi (1712) ile Fas'taki Molla İsmail Camisi (1727) gibi yapılarda rastladığı geometrik motifleri, eserine esin kaynağı olarak tercih etmiş bulunuyor. "İslâmi tasarım ve kültürünü daha güncel bir algı ve an içine taşımaktan yana" davrandığını söyleyen Sims, bunu yaparken teknolojik imkânlardan faydalandığını, seçtiği bu motiflerle kurduğu kişisel ilişki ve yorumun, eser üretiminde belirleyici olduğunu söylüyor. Işığın yapıtlarının üretim ve evrimindeki tayin ediciliğine hayranlığını gizlemeyen Sims, deneyciliği sevdiğini, elektrikle birlikte doğal ışıkla da çalıştığını, yapıtlarına bir sanat tarihçi olarak bakmadığını, yaptığının daha ziyade dünyanın 12 farklı noktasından 12 farklı görsel ve estetik veriyi alarak, yorumlamak ve günümüze nakşetmek olduğunu vurguluyor. Bununla birlikte sanat tarihi bilgisi olan, eğitimli bir izleyicinin de, yapıtlarındaki bu çeşitliliği isterse çözebileceğini söyleyen Sims, 'Onarılmamış Yıldızlar' isimli yerleştirmesinden bahsederken ayrıca, günümüzde soyutlama sonrası sanat üretiminde ve elbette kimi Batılı, kilise ve benzeri ruhanî yapılarda bu tür yaklaşımlara rastlandığını kaydediyor.
Alparslan Babaoğlu, Emel Türkmen ve Bedia Ak gibi önemli geleneksel Türk hat ve ebru sanatı imzalarıyla da zenginleşen Şarca 21'inci İslâm Sanatları Festivali, içerdiği çeşitlilik adına oldukça - olumlu anlamda - bir kışkırtıcılık ihtiva ediyor. Bu yönüyle, BAE'de kültürel manâda yaşanan 'yahşi' rekabeti, BAE'nin diğer emirlikleri olan Dubai ve Abu Dabi özelindeki gözlemlerime dayalı gelecek yazılarımda da bilhassa işlemeye çalışacağım.