24 Kasım, atanamayan, geçinemeyen Öğretmenler'in Günü mü?

Öğretmenlere insanca yaşam olanakları sağlamak ve örgütlenmelerinin önünü açarak gereken değeri vermek de hem topluma, hem de toplumu yönetenlere düşmektedir. 

Abone ol

Hasan Aydın* 

Dünya genelinde 100'den fazla ülkede 1994'den beri UNESCO'nun (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tavsiyesi ile 5 Ekim'de kutlanan Öğretmenler Günü, 'ülkemize özgü olarak 1981 yılından itibaren her yılın 24 Kasım'ında kutlanmaktadır. Diğer yandan dünyanın çeşitli ülkelerinde kutlama tarihleri farklı olan 10 ayrı 'Öğretmen Günü' vardır.

Bu yıl, Cumhuriyet'in 100. yılı nedeniyle Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin imzalı, 27/09//2023 tarihli 24 Kasım Öğretmenler Günü konu başlıklı bir genelge yayınlandı. Öğretmenler arasındaki mesleki dayanışmayı, iletişimi, sevgiyi, saygıyı ve mesleki algıyı güçlendirerek öğretmenlik mesleğinin kamuoyuna daha iyi tanıtılmasını sağlayacak programlarla kutlanmasının istendiği bu genelge 16 maddeden oluşmakta. Genelgedeki kutlama programları, bu kutlamada görev alacak kurulların nasıl oluşturulacağı ve yapılacaklar hakkındaki açıklamalar, 80 ‘lerdeki kutlama programlardan hiç de farklı değil. Sadece günümüz koşullarına uygun bir kaç madde eklenmiş.

BEYAZ ÖNLÜK YİNE GÜNDEMDE

Geçmiş yıllarda yapıldığı gibi, bu yılın 24 Kasım Öğretmenler Günü törenlerinde; kürsülerdeki konuşmalarda, öğretmenlerin çok iyi nitelikleri öne çıkarılarak övgünün dozu artırılacak. Bu arada öğretmenlerin 'rol model' (!) olmasını sağlayacak uzun ve geniş boyutlu beyaz önlüklerin hediye olarak dağıtılması da ihmal edilmeyecek. Tabii bu etkinliklerden önce Ankara'da düzenlenecek " Öğretmenler Günü" kutlama ve etkinliklerinde illerini temsil edecek olan seçilmiş yandaş öğretmenlerin de yetkililerce abartılı törenlerle ödüllendirilmesi de unutulmayacak.

Karmaşık ilişkiler bütünü olan toplum içerisinde sorgulayan, araştıran demokrasi ve aydınlıktan yana gençlerin yetişmesinde önemli bir rolü olan öğretmenler, genellikle iktidarlarca benimsenmemişledir. Geçmişten bugüne hasım gibi gösterilen ve kendilerine temkinli yaklaşılan öğretmenleri takdir etmek ve saygınlığını öne çıkarmak için ' 'özel günler'de anmak, şimdiye dek öğretmenlere reva görülen tutum ve davranışlarla çelişmektedir. Bu tür 'günler ‘samimiyetten uzak,  durumu kurtarmaya yönelik çabalardan öteye geçmemektedir.

60'LI YILLAR ADALET PARTİSİ DÖNEMİ

Geçmiş yıllar, öğretmenlere yönelik ön yargı, ayrımcılık ve küçümseyici bakış örnekleri ile doludur. Menderes döneminde "köylüleri bilinçlendiriyorlar, ağalık hükmümüz kalmayacak" diye ağalar tarafından hedef tahtasına oturtulan köy enstitülü öğretmenlerdi. 1960 darbesinden sonraki dönemlerde iktidara gelen Adalet Partisi(AP), özellikle solcu, demokrat öğretmenleri MEB'den uzaklaştırmak, etkisizleştirmek için yıllarca çabaladı. Liderleri Süleyman Demirel önce TÖS( Türkiye Öğretmenler Sendikası) ve sonrasında kurulan TÖB-DER'den ( Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) rahatsız oldu.

1980 faşist askeri darbesinin hemen öncesinde, son Demirel Hükümeti' nin Milli Eğitim Bakanı Orhan Cemal Fersoy, TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, Maraş olaylarının yıldönümünde iş bırakan öğretmenler için hakaretlerde bulunmuş "Çocuklarımızı ateş hattına atan, onların arkasında ve önünde olan 'alçakları ‘görevden aldım" demişti. Fersoy bu konuşmanın devamında 14 bin öğretmenin görevden alındığını ve bunlardan 4 bin 800'üne işten el çektirildiğini özellikle vurgulamıştı.  "Öğretmenlik kutsal meslektir", "Öğretmenin hakkı ödenmez", "Canım öğretmenim, Seni ben çok severim" diyenlerin ikiyüzlülüğü, 12 Eylül faşist askeri darbesiyle net bir şekilde ortaya çıktı. Darbe koşullarının oluşması için ellerini ovuşturarak pusuda bekleyen cuntacı generaller, yönetime el koyar koymaz, işçi sendikalarını, sosyalistleri, bazı STK'ları ve özellikle öğretmen örgütlerini hedeflediler.

12 EYLÜL ÖĞRETMENLERİ HEDEF ALDI

Cunta lideri Kenan Evren, darbeden sonra "olayların sebebi öğretmenlerdir" diyerek kamuoyuna "suçlu öğretmenleri bize ihbar edin" çağrısında bulundu. Öğretmen saygınlığını ayaklar altına alan ve halkı ihbarcılığa teşvik eden bu açıklamanın ardından öğretmen avcılığı başladı. Linç propagandası eşliğinde önce TÖB-DER kapatıldı. Gözaltına alınan dernek yöneticileriyle, bazı aktif üyeler ağır işkencelerden geçirildiler. Tutuklanıp mahkemeye çıkarılanların bazılarına 1 ile 8 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. Yurt dışında olan TÖB-DER Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu bir süre sonra vatandaşlıktan çıkarıldı. 1402 sayılı yasa ile 3 bin 854 öğretmenin işine son verilirken, binlercesi yurdun en ücra köşelerine sürgün edildiler. Gözaltına alınmamak için yurt dışına çıkmak zorunda kalan yüzlerce öğretmene yurda geri dön çağrısı yapıldı. Öğretmenlerin maaşlarından yapılan kesintilerle satın alınan TÖB-DER'in taşınmazlarına ve demirbaşların el konuldu. Sonraki süreçte bunlar TÖB-DER'e iade edilmedi. Görevden alınan öğretmenlerin bir kısmı farklı iş koşullarında çalışmak zorunda kaldılar.  Öğretmenleri; "öğrencileri ile birlikte okul içerisinde pankart yazmak, bomba imal etmek ve sokaklarda beraber slogan atmakla "suçlayan Kenan Evren ve diğer cuntacılar kamuoyunda kendilerine yönelik tepkileri azaltmak için 'özel gün' arayışına girdiler. Sonrasında 24 Kasım 1928'de Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul etmesini gerekçe göstererek 24 Kasım'ı 'Öğretmenler Günü' olarak ilan ettiler. İlan edilen bu günün kutlamaları ise Atatürk'ün 100. doğum yılına denk getirilerek 24 Kasım 1981' de başlatıldı.

ÖĞRETMENLER GÜNÜ HEDİYE PAZARI

Öğretmene değer veriliyor algısını oluşturmaya çalışan bu yapay uygulamalar, tam 42 yıldır devam ediyor. Bu günde göstermelik bir şekilde öne çıkartılmaya çalışılan öğretmenin adı bir kaç gün sonra unutulmaya yüz tutuyor. Tabii bu arada pazarlama dünyasında bir yer edinen hediye pazarı da boş durmuyor. Bazı özel günlerde (anneler günü, sevgililer günü, yılbaşı vb.) olduğu gibi öğretmenler gününde de ille de hediye almak gerekir algısı öğrencilerin ve bazı velilerin zihnine yerleştirilmeye çalışılıyor.

24 Kasım günü yaklaştıkça çiçek, parfüm, çanta, cüzdan ve kalemlik vb. ürünleri satanların; Öğretmenler Günü'ne özel sözde 'indirim' kampanyaları geçmiş yıllarda yapıldığı gibi günümüzde de abartılarak devam ediyor. Hele ulaşım ve PTT kargosunda yapılacak indirimler, göz boyamaktan başka bir şey değil.

21 yıllık AKP iktidarında şu ana kadar 9 Milli Eğitim Bakanı görev almıştır. Bu süreçte eğitim, her yeni göreve başlayan Bakan tarafından yazboz tahtasına çevrildiği gibi görevleri başındaki öğretmenler, Bakanlar tarafından küçümsenmiş ve bazen de çeşitli gerekçelerle ağır eleştirilere uğramışlardır.

AKP DÖNEMİ: MAAŞINI HAK ETMEYEN ÖĞRETMEN SÖYLEMİ

AKP' nin en uzun süreli (2003-2009 yılları) görev yapan Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 24 Kasım 2005'de Ankara' daki Birinci Öğretmenlik Hatıraları Yarışması Ödül Töreni'nde "öğretmen haftada iki gün mesai yapıyor. Hep açım derseniz meslek saygınlığınız zedelenir." açıklamasının ardından TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda gelen eleştirilere şu yanıtı vermişti." Öğretmenler haftada 15 saat maaş karşılığı çalışıyor. Bu da iki gün mesai demek. Birçok öğretmen müdürüyle anlaşıyor, zamanının çoğunu evinde geçiriyor. Bu yüzden üst düzey bürokratların çoğunluğu öğretmenlerle evleniyor. Ayrıca dünyanın hiç bir yerinde öğretmenlere kucak dolusu para verilmiyor. Popülizm adına para dağıtmak yanlış."

Bakan Çelik'in öğretmenlerin çalışma saatlerine karşılık gelen maaşlarına ilişkin eleştiride bulunması, toplumda, öğretmenlerin az çalışıp çok yüksek maaş aldıkları, hatta bu ücreti hak etmedikleri algısına yol açmıştır. Sonuçta bu eleştiri ile öğretmenlerin maaş karşılığı olarak girdiği (15-18) ders saatleri dışındaki derse hazırlık, toplantı, rehberlik, sınav sorularını hazırlama, sınav kağıtlarını okuma, ev ödevlerinin incelenmesi, velilerle görüşme, eğitsel kulüp vb. görevleri de mesai saatleri dışında gerçekleştirdiği gerçeği gözden kaçırılmamalıdır. Eski Milli Eğitim Bakanlarından Ömer Dinçer (2011-2013 yılları) öğretmenlerin kamuyu istihdam alanı olarak görmekten vazgeçmelerini isterken, “Özel sektörde çok çalışma alanı var, oraya bakalım" demişti. Tüm OECD ülkeleri içerisinde Türkiye'deki öğretmenlerin işe geç kalma ve devamsızlıkta en yüksek oranda olduğunu açıklayan Bakan Dinçer, ataması yapılmayan öğretmenleri ise Eminönü‘nde yem bekleyen güvercinlere benzeterek "Bekliyorlar ki biri önlerine yem atsın" demişti. Ataması yapılmayan öğretmenleri küçümseyen Bakan Dinçer'in bu açıklaması o yıllarda büyük bir tepki çekmişti. Belli bir istihdam politikası belirlemeden politik gerekçelerle ülkenin farklı bölgelerinde açılan eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmenlerden yüzbinlercesinin işsizler ordusuna katılmasında sorumluluğun kimlerde olduğunu Bakan Dinçer o dönemde bilmiyor muydu?

AKP'nin eski Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı (2013-2016 yılları) ise ataması yapılmayan bir öğretmen ile TEOG'dan düşük puan alan bir öğrencinin intiharları için," Gösterişçi intihar eylemi diye bir sendromdan bahsediliyor." derken devamında bu tür haberlerin özendirici olmaması için verilmemesi gerektiğini söylemişti.

ATANAMAYAN ÖĞRETMENLER

Ataması yapılmayan öğretmenlerin büyük bir bölümü, yaşama tutunabilmek ve geçinebilmek için farklı iş kollarında (inşaat, turizm, sanayi, ulaşım ve pazarlarda) güvencesiz olarak yıllardır çalışmaktadırlar. Bu öğretmenlerden bazıları iş kazaları sonucu yaşamını yitirirken, bazıları da atama yapılmamasının yarattığı psikolojik bunalımlara bağlı olarak intihar etmişlerdir. Her geçen gün basında intihar eden öğretmenlerin haberlerinin manşet olması, bu öğretmenlerin aileleri başta olmak üzere tüm toplumu kahrediyor. Bakan Nabi Avcı ve daha sonra göreve gelen diğer Milli Eğitim Bakanları, son 10 yılda ataması yapılmayan 300 civarında öğretmenin intihar ettiğini bilmiyorlar mı? Eğitimli gencecik bir insanın 'gösteriş' olsun diye intihara başvurması mümkün olabilir mi?

Ayrıca bugün ataması yapılmayan öğretmenlerin büyük bir bölümü de asgari ücret veya daha düşük ücretlerle özel sektör kurumlarında çalışmaya mecbur edilmişlerdir. 2014 yılında çıkarılan bir yasa ile özel sektör öğretmenlerinin taban maaş hakları iptal edilince bu öğretmenler, büyük bir hak kaybına uğrayarak açlık sınırı altında yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Bu ayki ara tatilde bile yasalara aykırı olarak çalıştırılan özel sektör öğretmenleri, geçen günlerde bu konuda haklarını aramak isterlerken, bir özel kolej sahibi tarafından şemsiyeli saldırıya uğradılar.

2018-2021 yılları arasında görev yapan aynı zamanda bir özel okulun kurucusu ve sahibi olan Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, öğretmen maaşlarının fazlalığından bahsederek şunları açıklamıştı, “Eğitimde asıl yük kirada ve öğretmen maaşındadır.“ Bakan Selçuk, bu açıklaması ile toplumda öğretmenlere fazla maaş vermeyin düşüncesinin oluşmasına neden olmuştu. Bu değerlendirme, 2. Abdülhamit döneminde görev yapan ve "Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim" diyen Maarif Nazırı'nın ( Millî Eğitim Bakanı) değerlendirmesini çağrıştırmıştı. Buradan " öğretmenler olmazsa şu Milli Eğitimi ne güzel idare ederdim" sonucu da çıkartılabilirdi.

ÖĞRETMENİN BİTMEYEN DERDİ GEÇİM

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, (2021- 2023 yılları) ataması yapılmayan bir öğretmene "Mühendislerde atanamıyor, ama böyle ağlamıyor" açıklamasının yanında yine ataması yapılmayan bir öğretmenin uzattığı çiçeği almamak için kulağını kaşıyıp oradan uzaklaşması ile geçmişte gazetelere manşet olmuştu.

Bugünkü yüksek enflasyon karşısında alım gücü giderek düşen öğretmenin mesleki saygınlığı da yıpranmıştır. Aldığı maaş yeterli olmadığı için ikinci bir işte çalışmak zorunda kalmaktadır. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün (OECD) satın alma gücüne göre hesaplanan öğretmen maaşları listesinde, 2021 verilerine göre Türkiye 32 ülke arasında 25. sırada bulunmaktadır.

2023 Ağustos ayında, kamu emekçileri ve emeklileri adına gerçekleştirilen toplu sözleşme görüşmeleri ile diğer kamu emekçileri gibi öğretmenlerin de ekonomik hakları tırpanlanmış, talep edilen özlük ve sosyal hakların çoğu da iktidar yetkililerince dikkate alınmamıştı.

2024-2025 yıllarındaki sosyal ve mali hakların belirlendiği toplu iş sözleşmesinin görüşmeleri, kamu işveren temsilcileri ile iktidar yanlısı Memur Sen arasında bir orta oyununa dönüştürüldü. Eğitim emekçileri, iktidarın dayatmış olduğu düşük maaş oranlarına mecbur bırakıldı. İktidarın eğitim ve ekonomi politikalarının bir sonucu olarak öğretmenler, aynı eğitimi görüp, aynı işi yapmalarına rağmen kadrolu, sözleşmeli gibi ünvanlarla anılmaktadır.

Haftada 30 saat ders verebilen, aylık ders ücretlerinin toplam karşılığı mevcut asgari ücretin altında kalan ücretli öğretmenlerin SGK primleri de aylık 16 gün üzerinden yatırılmaktadır. Ara tatil ve yaz tatillerinde ücret ödenmeyen, okul idarecileri ve bazen de öğrenciler tarafından mobinge uğrayan bu öğretmenlerin gerçek anlamda iş güvenliği yoktur. Yılın herhangi bir ayında açıktan atama ile gelen kadrolu öğretmen olursa bu öğretmenler hemen işten çıkartılabilmektedirler.

Sözleşmeli öğretmenlerin her yıl bakanlık ile sözleşme yenilemeleri gerekmektedir. Kadro verildiğinde asıl kadroya geçebilmektedirler. Ücretli ve sözleşmeli öğretmen uygulaması, öğretmen emek sömürüsünün açık bir örneğidir.

ATAMA İÇİN, TERFİ İÇİN SINAV

Türkiye, bugün eğitim emekçilerinin yoğun eleştiri ve itirazlarına rağmen "yaptım oldu" anlayışıyla 3 Şubat 2022'de çıkarılan 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu ( ÖMK), 5 Ekim 1966 tarihli İLO (Uluslararası Çalışma Örgütü) ve UNESCO tarafından Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin alınan tavsiye kararlarına tamamen aykırıdır. Öğretmenleri; 'uzman öğretmen' ve 'başöğretmen' gibi ünvanlarla ayıran öğretmenlik mesleğini bu kast sistemi ile itibarsızlaştıran Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun bazı maddelerinin Temmuz ayında Anayasa Mahkemesi'nce (AYM) iptali de bu sorunun çözümü için yeterli değildir. Konunun muhatabı olan öğretmenlerin ve muhalif eğitim sendikalarının iradesi dışında, hazırlanan ÖMK, öğretmenler arasındaki ayrımcılığı ve eşitsizliği derinleştirmiştir. Bakanlık 19 Kasım 2023 günü başöğretmenlik sınavını online olarak yaparak eski kararında ısrarcılığını farklı bir yöntemle sürdürmüştür.

Günümüzde kariyer sınavları üzerinden nitelikli ve niteliksiz öğretmen algısı öne çıkartılmıştır. Her koşulda mevcut iktidara itaat eden, var olan sorunları görüp sorgulamayan, bunun karşılığında adaylığı kalkan ve kariyer basamaklarını hızla tırmanan "evet efendimci" bir öğretmen profili amaçlanmış ve hayata geçirilmeye çalışılmıştır.

Mayıs seçimleri öncesinde, hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hem de dönemin Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer öğretmen alımlarında mülakatın kaldırılacağını açıklamıştı. Bu açıklamalara rağmen yeni Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in "Biz de mülakatları mülakat gibi yapmaya karar verdik" açıklaması atama bekleyen yüzbinlerce öğretmenin tepkisine yol açmıştı. 3 Ekim 2023'de mülakatın kaldırılması ile ilgili olarak mecliste verilen önergenin AKP ve MHP oyları ile reddedilmesi ile de mülakatın uygulanacağı kesinleşmiş oldu.

ÖĞRETMEN ÖRGÜTLENMELERİ

Milli eğitimin ve özel olarak öğretmen sorunlarının giderek büyüdüğü bir dönemde öğretmenlerin örgütlenme faaliyetleri de yandaş sendikaların suya sabuna dokunmayan sendikacılığı ve onların iktidar yanlısı tutumuyla engellenmektedir. 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsünün ardından Kanun Hükmündeki Kararnamelerle (KHK) görevden alınmış olan binlerce demokrat, aydın öğretmen hakkında henüz adil bir karar alınmamıştır. Son zamanlarda laik, bilimsel ve demokratik eğitimin sürdürülmemesi için çok sayıda dini ağırlıklı projeler uygulamaya sokulmaktadır.

Bir ülkenin kalkınmasının yolu başarılı bir eğitim sisteminin uygulanmasından geçmektedir. Bu yolun aydınlatılmasında en büyük görev de öğretmenlere düşmektedir. Öğretmenlere insanca yaşam olanakları sağlamak ve örgütlenmelerinin önünü açarak gereken değeri vermek de hem topluma, hem de toplumu yönetenlere düşmektedir. 

*Eğitimci