24 Kasım gerçekten Öğretmenler Günü mü?

Türkiye'de, Atatürk’ün 100. doğum yılında 24 Kasım 1981’den itibaren her yıl Öğretmenler Günü kutlamalarının 24 Kasım’da yapılmasını yasalaştıran 12 Eylül yönetimi idi.

Abone ol

Hasan Aydın*

Türkiye’de 1981 yılından bu yana 24 Kasım’da kutlanan Öğretmenler Günü, pek çok ülkede 1994’ten beri UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tavsiyesiyle 5 Ekim’de kutlanmaktadır. Ayrıca çeşitli ülkelerde kendi kültürel ve tarihi özelliklerine, okulların tatil günlerine göre farklı tarihlerde Öğretmenler Günü tespiti yapılmıştır. Örneğin İran’da 2 Mayıs, Çekya’da 28 Mart, 12 Arap ülkesinde 28 Şubat Öğretmenler Günü olup dünyada kutlanan on ayrı Öğretmenler Günü tarihi vardır.

ÖNCE ÖĞRETMEN ÖRGÜTLERİ HEDEF ALINDI

Türkiye’de ise 12 Eylül faşist darbesi ile yönetimi ele geçiren beşli çetenin ilerici demokrat saflardaki en büyük hedeflerinden biri de öğretmen kitlesiydi, çünkü öğretmenler onlara göre anarşinin baş sorumlusuydular. Genç beyinleri aydınlığa, eşitlik ilkelerine yöneltmenin gereği yoktu. Geçmişteki her darbeden sonra yapıldığı gibi “bugün de” öğretmenlerin kolu kanadı kırılmalıydı. Ve de öyle oldu. O dönem ülke çapında 670 şubesi ve 220 bin civarındaki üyesiyle dünyanın sayılı örgütlerinden biri olan TÖB-DER (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği)’in 12 Eylül 1980’e kadar 220 üyesi katledilmişti. Darbeci generaller katledilen eğitim emekçilerinin faillerini bulmak için çaba harcamadılar. İlk işlerinden biri TÖB-DER’i kapatmak oldu. TÖB-DER yöneticileri ve aktif olan üyelerinin çoğunluğu tutuklandı, işkenceden geçirildi. Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi tarafından TCK’nın 141. ve TCK 142. maddelerine göre 50 yönetici ve temsilcisine 1 ile 8 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. TÖB-DER’in son Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu, Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 1402 sayılı yasa gerekçe gösterilerek 3 bin 854 öğretmenin işine son verildi [1]. Binlercesi sürgün edildi. Artan baskılar neticesinde o dönem kamuda çalışan 20 bin kişi istifa etmek zorunda kaldı. TÖB-DER’in mallarına el konuldu. Öğretmenlerin emekleriyle ve birikimleriyle alınmış olan bu mallar hazineye devredildi [2]. Sonraki yıllarda ise geri verilmedi.

Darbeciler, bu saldırıyı gerçekleştirirken gelişebilecek tepkileri hafifletmek, kamuoyuna şirin görünmek ve kafaları karıştırmak için de öğretmenler lehine göstermelik bir şeyler yapmalıydılar. Öğretmenleri hapiste çürüten, sürgüne gönderen cunta acele ile öğretmenler gününü icat etti.

CUNTANIN ÖĞRETMENLER GÜNÜNE ATATÜRK KILIFI 

24 Kasım 1928’de Atatürk’ün Millet Mektepleri “Baş Öğretmenliğini” kabul etmesi bunlar için iyi bir gerekçe olmalıydı. Cumhuriyet döneminde yeni Türk harflerini öğretmek amacıyla düzenlenen okuma yazma kurslarına “Millet Mektepleri” adı verilmişti. Uzmanlar hemen işe koyuldular. Resmî Gazete’nin 1048 sayılı 24 Teşrinisani (Kasım) 1928 tarihli nüshasını buldular. Millet Mektepleri Teşkilatı Talimatnamesi’nde Cumhurbaşkanının, bu okulun baş muallimi olduğu, altı ay içinde 16-45 yaş arasındaki eski yazıyı bilen-bilmeyen herkese yeni yazının öğretilmesi hükmü yer alıyordu. Bu kararname ile Atatürk’ün Baş Öğretmenliği ilan edildiğine göre Öğretmenler Günü için de 24 Kasım en uygun gündü. Okuma yazma seferberliği iddiasıyla yola çıkılıp binlerce insanı uyutan cunta, Atatürk’ün 100. Doğum yılında 24 Kasım 1981’den itibaren her yıl Öğretmenler Günü kutlamalarının 24 Kasım’da yapılmasını kararlaştırdı. Bunun için de Öğretmenler Günü Kutlamaları Yönetmeliği hazırlandı. Birçok ayrıntının yer aldığı bu yönetmelik 26 Şubat 1981 günü ve 17263 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Düzenlenen kutlama törenlerinin amacının “Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan ve özel ihtisas mesleğinin elemanı bulunan öğretmenlerin toplumdaki saygın yerlerini almalarını sağlamak, mesleğin özelliklerini vurgulayıp gereği gibi belirtmek, öğretmenler arasında saygı ve dayanışmayı kuvvetlendirmek, sorunlarını dile getirerek ilgililere ve yetkililere duyurmak” olduğunu iddia eden cuntanın eğitim uzmanları farklı düşünen, düşündüğünü söyleyebilen öğretmenleri susturmak ve etkisizleştirmek için bu çabalarına hız verdiler.

GÖSTERMELİK ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLAMALARI 

Öğretmenler Günü Kutlamaları faaliyetleri için yurtiçinde ve dışında kutlama komiteleri organize edildi. Türkiye genelinde değerlendirilmesinin neye göre yapıldığı belli olmayan yöntemle “evet efendimci” birer öğretmen seçilerek Ankara’ya gönderildi. Bunlar, Ankara’da bir hafta kadar ağırlandılar, televizyona çıkartılarak reklam edildiler. Aralarından biri Türkiye’de yılın öğretmeni seçildi. Maddi ve manevi ödüller verildi. Hâlâ da bu uygulama devam edilmektedir.

Kutlamaların yanında öğretmenler günü ile ilgili amblem, afiş, rozet, şilt hazırlandı. Okullar bayrak, flama, afiş ve Atatürk resimleri ile donatıldı. Hazırlanan programlara göre sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler 24 Kasım’ı içine alan hafta boyunca gerçekleştirildi. Edebiyat, sanat ve bilim alanında kompozisyon, şiir, resim vb. yarışmalar düzenlendiği gibi; konferans, sempozyum, panel faaliyetleri de duruma göre devreye sokuldu. Öğretmenlerin koro çalışmalarına zoraki katılımı sağlandı. Camilerde ise hocalar, öğretmenlik mesleği ile ilgili hutbe programları düzenlediler.

Mesleğe yeni başlayan öğretmenlere özellikle 24 Kasım’da yemin ettirmek 1981’den itibaren kural haline getirildi. Diğer yandan Öğretmenler Günü bahane edilerek öğrencilerin öğretmenlerine hediye vermeye zorlanması, ulaşımda, turizm hizmetlerinde, giyim eşyalarının fiyatlarında göstermelik indirime gidilmesi bu mesleğe duyulan saygıyı sağlamadığı gibi tüketimi de özendirmiş oldu.

Bu dönemde ve daha sonraki yıllarda da öğretmenlik mesleğinin kutsallığı, önemi üzerine sürekli duruldu. Bugün de siyasiler öğretmenler için çok iyimser bir tablo çizmekte ve özlük, ekonomik haklarının iyileştirilmesinden bahsetmektedirler. Tabii ki bu tespitler hayata geçirilememiştir. Halbuki 1980 öncesi son Demirel Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanı Orhan Cemal Fersoy'un öğretmenler için “alçaklar” terimini kullanması hala akıllardadır.

KUTSAL MESLEĞİN MENSUPLARI PAZARDA LİMON SATIYOR 

12 Eylül’den sonra yüzlerce öğretmenin mağdur edilerek yurt dışına çıkmalarına yol açıldı. Öğretmenler, kardeş kavgalarının kışkırtıcıları olarak lanse edildi. Devlet televizyonlarında TÖB-DER’li öğretmenlerin ülkeye vermiş oldukları zararlardan sürekli bahsedildi. Görevine son verilen öğretmenlerden bir kısmı seyyar satıcılıkla geçimini sağlamaya çalıştı. Pazarda limon, çorap satmaya çalışan öğretmenler, zabıta memurları ile yeri geldi kovalamaca oynadı. Bazıları düşük ücretlerle dershanelerde çalıştılar. Çalışan öğretmenler kendi geçim dertlerine düştüklerinden mesleki olarak kendilerini yetiştirmeye fırsat bulamadılar.

Öğretmenlerin yetiştirilmesinin YÖK’e devrinden sonra, mezun olan öğretmenlerin göreve atanabilmeleri için yeterlilik sınavı uygulaması başlatıldı. Bu uygulama sonraları diğer kamu personellerinin dahil edilmesi ile KPSS adı ile anıldı. Günümüzde yeterli puan alan öğretmenler bir de mülâkata çağırılmaya başladılar. Artık AKP iktidarına yakın olmayan adayın kazanması mümkün olmamaya başladı. Bugün Türkiye’de resmi rakamlara göre 138 bin öğretmen açığı varken atanamayan öğretmen sayısı 476 bindir. AKP 2002’de 70 bin işsiz öğretmen sayısını 7 kat arttırmış durumdadır. Ayrıca KPSS’ye başvuran her 100 öğretmenden ancak 4’ü atanabilecektir.

Mezun öğretmen sayısı arttıkça kadrolu, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik olmak üzere üç farklı öğretmenlik statüsü ortaya çıkmıştır. Ücretli öğretmenlerin kadroları yok. Girdikleri ders saati başına ücret alıyorlar, sigortaları ise eksik yatırılıyor.  Sözleşmeli öğretmenler sözleşmelerinin yenilenmemesi riski ile karşı karşıyalar. Eş, özür durumu tayinlerinde sorun yaşıyorlar. Kadrolu öğretmenlerin 3600 ek gösterge, özlük hakları, sendikalaşma, ÖMK (Öğretmenlik Meslek Kanunu), geçim sıkıntısı gibi sorunları var. Günümüz Türkiye’sinde 975 bin 698’i resmi okullarda 163 bin 975’i özel okullarda görev yapan öğretmen bulunmaktadır. Ücretli ve sözleşmeli öğretmen uygulaması öğretmen sömürüsünün bariz bir örneğidir.

EĞİTİMCİ SENDİKALARI 

Öğretmenler üzerindeki baskılara, sömürüye karşı öğretmen örgütlülüğü çalışmaları da 1988’de Eğit-Der ile başlatıldı. 28 Mayıs 1990’da Eğitim-İş, 1991’de de Eğit-Sen kuruldu. 1995’te Eğitim-İş’le Eğit-Sen birlikteliği sonucu Eğitim-Sen oluşturuldu. Kitlesel eylemler ile sendikalaşmanın önemi kamuoyuna anlatıldı. Başka eğitim işkolları sendikalarının da kurulmasının ardından 25 Haziran 2001 tarihinde 4688 sayılı Kamu Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu kabul edildi. Bu arada öğretmen örgütlülüğünü engellemek için görevden alma ve sürgün gibi uygulamalardan da geri durulmadı. İş bırakma eylemlerine katılan binlerce öğretmen hakkında soruşturmalar açıldı. Yakın dönemde de KHK ile yüzlerce Eğitim-Sen üyesi öğretmen meslekten çıkarıldı.

KESK içerisinde yer alan Eğitim-Sen’in Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2002 verilerine göre 149 bin 383 üyesi bulunmaktaydı. 654 bin 44 eğitim çalışanın yüzde 22,84’ünü örgütleyen Eğitim-Sen üye sayısı en fazla olan eğitim sendikasıydı.

Eğitim-Sen’in hak alma mücadelesini yükselttiği dönemde mevcut sağ iktidarlara hizmet için yola çıkan, devrimci öğretmen mücadelesine karşı bir dalga kıran görevi yapacak olan sağcı sendikalar da kurulmaya başladı. Bunların sendikacılık, öğretmenlerin ve diğer kamu emekçilerinin ekonomik haklarını koruma, ileriye götürme gibi bir dertleri yoktu. Mevcut iktidarlar bunlara bürokratik her türlü kolaylığı sağladılar. 2002’deki bu verilere göre milliyetçi çizgideki Türk Eğitim-Sen 125 bin 863 üyeye, AKP çizgisindeki Eğitim-Bir Sen 18 bin 28 üyeye sahipti.

2022 verilerine göre eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri alanında 390 bin 439 Eğitim-Bir-Senli, 223 bin 19’u Türk-Eğitim-Senli, 72 bin 374 Eğitim-Senli, 74 bin 488 Eğitim-İşli eğitim çalışanı bulunmaktadır. Bu verilere göre üye bazında 2002’de birinci olan Eğitim-Sen bugün dördüncü sıradadır.

Bu rakamlar Eğitim-Bir-Sen ve Türk-Eğitim-Sen’de üye sayısının iktidardaki partilere göre artışına işaret ediyor. Eğitim-Sen’in üye sayısı azalışının nedenleri birçok yönden incelenebilir. Sendika üzerindeki baskılar, sürgünler, özellikle görevden almalar bazı üyeleri tedirgin etmiştir.

İktidar yanlısı Eğitim-Bir Sen toplu sözleşme görüşmelerinde, özlük hakları konusunda öğretmenlerin taleplerine sahip çıkmamış can alıcı sorunlardan öteye basit talepleri öne çıkarmıştır. Genellikle iktidar yanlısı tavırlarıyla öne çıkan bu sendika son ÖMK ve kariyer sınavlarının düzenlenişine yön vermiştir.

KULAĞINI KAŞIYAN MİLLİ EĞİTİM BAKANI 

İktidar yanlısı ve milliyetçi eğitim sendikalarının öğretmen haklarını savunacaklarını beklemek de hayaldir. Eğitimi yaz-boz tahtasına çeviren AKP iktidarının farklı zamanlarda görev yapan Milli Eğitim Bakanlarının öğretmenlere olan bakış açısı durumu özetlemek adına yeterlidir.

AKP iktidarında farklı dönemlerde görev alan milli eğitim bakanları öğretmenler hakkında sürekli negatif düşünmüşler; öğretmenlerin az çalışarak hak etmedikleri ücreti aldıkları iddiasını en yetkili ağızdan dile getirmişlerdir. Sürekli 657 sayılı yasayı değiştirip farklı uygulamalara, sözleşmeli çalışmaya geçileceği vurgulanmış, öğretmenler için Performans Yönetmeliği’ni çıkarılmış, ALO 147 Öğretmen Şikâyet Hattı ile öğretmenler hedef tahtasına oturtulmuştur. Her yıl çeşitli fiili saldırılarına maruz kalan öğretmenlerin itibarları erozyona uğramıştır.

Eylül ayında ataması yapılmayan öğretmenlere, “Mühendisler de atanamıyor ama böyle ağlamıyor” diyen, çiçek uzatıp derdini anlatmaya çalışan atanamayan bir öğretmeni ise görmezden gelip kulağını kaşıyarak uzaklaşıp giden Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer öğretmene olan bakış açısını da ortaya koymuştur.

19 Kasım 2022'de yapılan uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik sınavı ile öğretmenler arasında kast sistemi oluşturulmaya çalışılmıştır. 600 bine yakın öğretmenin katıldığı bu sınavda sorulan soruların içeriği alay konusu olmuştur. Ayrıca uzman ve başöğretmen olacaklara bir derece verilmesi 1500- 2000 TL arası maaş farkı ödeneceği öğretmenlerin onurlarını kırıcı bir tutum olmuştur.

Liyakate uygun olmayan, partizanca atamalar eğitim seviyesini giderek düşürmüştür. Öğretmenin mesleki ve ekonomik sorunlarının boyutu artmıştır.

Covid-19 salgını sürecinde öğretmenler sağlık emekçileri gibi risk altına girmiştir. Online eğitim ve EBA uygulamaları tam yerli yerine oturtulmadığı gibi okulların açılışı ve kapanışı sorunlu olmuştur.

Bütün bu olumsuzluklar ortada iken “canım öğretmenin”, “sevgili öğretmenim” türünden tumturaklı sözlerle öğretmenin gözünün boyanamayacağı gerçeği artık kafalara kazınmalıdır.

Öğretmen süslü laf değil, somut kalıcı sonuçlar istiyor. Öğretmen çağının, toplumun gözü kulağı olmak ve emeğinin karşılığını almak için örgütlenmesinin önünün açılmasını istiyor. Öğretmen onurunu ayaklar altına almayan gerçek anlamda grevli toplu sözleşmeli sendika hakkını istiyor. 

NOTLAR: 

1-Mülkiye (2010) cilt XXXIV sayı 268 sayfa 227.

2-Mülkiye (2010) cilt XXXIV sayı 268 sayfa 228.

*Tüm Emekli-Sen Konak Şubesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Sekreteri